5 Aralık 2011 Pazartesi

CARİ AÇIĞA KARŞI “İHRACATA DÖNÜK ÜRETİM STRATEJİSİ” VE “GİRDİ TEDARİK STRATEJİSİ” DEVREYE GİRİYOR
Zafer ÇAĞLAYAN
Ekonomi Bakanı


Bugün gelinen noktada Avrupalı liderlerin Birliğin kaderi ile ilgili olarak geç kalmış ve belli oranda da yetersiz kararlara imza attıklarını görüyoruz. Biz onlara diyoruz ki, sahip olunmayan sanal bir refahı yaşatmaya çalışarak gelecek nesillerinizin refahından çalmayın. Her türlü gelişmeyi çok yakından takip ettiğimizi ve Türkiye ekonomisinin geleceği ile alakalı olarak bütün senaryolara hazırlıklı olduğumuzu ifade etmek isterim. Biz tabi ki bu durumdan hiç etkilenmeyeceğiz demiyoruz. Avrupa Birliği bizim en büyük ihracat pazarımız konumundadır. AB’ye olan ihracatımızda yaşanması muhtemel bir gerilemeyi pazar çeşitlendirmesini artırarak aşacağız.
Ayrıca, Türkiye’de üretimin ve ihracatın ithal girdi ihtiyacının azaltılması, yurt içi tedarik imkânlarının değerlendirilmesi ve genişletilmesinin yanı sıra, mutlaka dışarıdan ithal edilmesi gereken girdilerin daha ucuza ve rekabet gücümüzü destekleyen koşullarda tedarik edilmesi imkânları araştırılmaktadır.

Bize önce giderek tekrar gündeme oturan ve yakında 2. kez dip yapacağı öne sürülen küresel krizin Türk Ekonomisi ve ihracatımız üzerindeki muhtemel etkileri konusunda bir değerlendirme yapabilir misiniz?
2008 krizi sonrası alınan önlemler neticesinde bir nebze toparlanan Avrupa ekonomisi, küresel riskleri aşmış görünse de, bu kez ekonomiyi canlandırmak için büyümesine göz yumulan borç stokları ve bütçe açıkları nedeniyle zor bir döneme girmiştir. Mali yönden sürekli idare edilip destek çıkılan ve adeta zorla birliğe üye yapılan Yunanistan, imkanlarının üzerinde harcamasına müsaade edilen İrlanda ve bütçe açıklarıyla boğuşan diğer Birlik üyesi ülkeler kaynaklı ortaya çıkan maliyet, sadece AB’yi değil dünyayı da tehdit eden bir risk algısı oluşturmuştur. IMF de Avro Bölgesinin büyüme tahminlerini, 2011 yılının Haziran ayından Eylül ayına gelindiğinde, 2011 yılı için %1,8’den %1,6’ya, 2012 yılı için ise % 2,0’dan %1,1’e indirmiştir. Bugün gelinen noktada Avrupalı liderlerin Birliğin kaderi ile ilgili olarak geç kalmış ve belli oranda da yetersiz kararlara imza attıklarını görüyoruz. Biz onlara diyoruz ki, sahip olunmayan sanal bir refahı yaşatmaya çalışarak gelecek nesillerinizin refahından çalmayın.
Bu durum ve şartlar içinde her türlü gelişmeyi çok yakından takip ettiğimizi ve Türkiye ekonomisinin geleceği ile alakalı olarak bütün senaryolara hazırlıklı olduğumuzu ifade etmek isterim. Biz tabi ki bu durumdan hiç etkilenmeyeceğiz demiyoruz. Avrupa Birliği bizim en büyük ihracat pazarımız konumundadır. AB’ye olan ihracatımızda yaşanması muhtemel bir gerilemeyi pazar çeşitlendirmesini artırarak aşacağız. Zaten 2004 yılında ihracatımızın %58’i AB ülkelerine yapılırken, 2010 yılına gelindiğinde bu oran %46’lara gerilemiş. Bunda, aynı dönemde, Kuzey Afrika’nın ihracatımızdaki payının %3’ten %6’ya, Yakın ve Orta Doğu’nun payının %13’ten %20’ye, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yer aldığı Diğer Asya ülkelerinin payının ise %4’ten %8’e yükselmesi rol oynadı.
Küresel ve bölgesel ekonomilerdeki tüm dalgalanmalara rağmen, ihracatımız, TÜİK verilerine göre 2010 yılında %11,5 ve 2011 yılının Ocak-Ağustos döneminde %21.9 oranında artış kaydetti. AB Ülkelerine yönelik ihracatın da 2010 yılında %12,1 oranında ve 2011 yılının Ocak-Ağustos döneminde %26.4 oranında artması, krize rağmen ihracatımızın dinamizminin devam ettiğini gösteriyor.
Görülmektedir ki, AB Ülkelerine ihracat performansımızda bir düşüş gözlenmiyor, aksine artışlar kaydediliyor. Bundan sonra da olası kayıpların diğer pazarlarda telafisi için gerekli analizler üzerinde her zaman çalışılmaktadır. Bunun ötesinde, ülkemiz krizlerden fırsatlar çıkarmayı başarıyor, Avrupa’daki bazı firmalar birleşme ve devralma yoluyla satın alınıyor. Bu şekilde, hem bölgedeki pazar payımız güçlendiriliyor, hem de markalaşma yolunda önemli adımlar atılıyor.
İhracatımızın artırılması yanında ithalat artışımızın da frenlenerek cari açığımızın azaltılması konusunda yoğun çalışmalar içinde olduğunuzu biliyoruz. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı Genelge’de yer alan yerli ürünlerin tercih edilmesi, ihracata dönük üretim stratejisi, piyasa gözetimi ve denetimi konularında yapmayı düşündüğünüz işlerle ilgili bilgi lütfeder misiniz?
Malumunuz cari açık konusu Türkiye’nin uzun zamandır tartışageldiği kronikleşmiş bir mevzusudur. Cumhuriyetimizin 100. yıldönümü 2023’e yönelik hedeflerimiz doğrultusunda, gerek ihracat artışının sağlanması, gerekse dış ticaret açığının azaltılmasına yönelik olarak Yeni İhracat Stratejisi’ni şekillendirdik. Bu stratejinin en önemli unsurunu “İhracata Dönük Üretim Stratejisi” oluşturmaktadır.
İhracata Dönük Üretim Stratejisi kapsamındaki hedefimiz sürdürülebilir ihracat artışını sağlamak, ihracatta pazar ve ürün çeşitlenmesini gerçekleştirmek, ihracata dönük üretimin teknolojik gelişimini sağlamak, yurt içinde yaratılan katma değerin artırılmasını temin etmek, üretimle ihracatın birlikte ele alındığı bütünsel bir strateji geliştirmektir.
İhracata Dönük Üretim Stratejisi içerisinde ele aldığımız “Girdi Tedarik Stratejisi” (GİTES) çalışması ile sanayinin ihtiyaç duyduğu girdilerin tedarikinde sürekliliğin sağlanması ve etkinliğin, verimliliğin artırılması, ihracatta rekabet gücünün iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışma ile dünya girdi kaynaklarındaki belirsizliklerin, girdi tedarik kaynaklarında ülke/bölge bazlı bağımlılık gibi dengesizliklerin, girdi niteliğindeki doğal kaynakların geleceğine dair kaygıların, emtia piyasalarındaki gelişmelerin girdi fiyatları üzerinde oluşturacağı dalgalanmaların yaratacağı riskleri minimize etmeye ve ayrıca ülke ihracatının gelecek vizyonunda önemli yer tutacak yeni ürün ve teknolojilerin getireceği sürdürülebilir girdi tedarik ihtiyacının belirlenmesi ve güvenceye alınmasını sağlamaya yönelik eylem planlarının geliştirilmesi ve bunların uygun politika araçlarıyla uygulamaya aktarılması hedeflenmektedir. Bu kapsamda, ülkemiz ihracatında öne çıkan sektörler girdi tedarik perspektifinden derinlemesine mercek altına alınmaktadır.
Ayrıca, Türkiye’de üretimin ve ihracatın ithal girdi ihtiyacının azaltılması, yurt içi tedarik imkânlarının değerlendirilmesi ve genişletilmesinin yanı sıra, mutlaka dışarıdan ithal edilmesi gereken girdilerin daha ucuza ve rekabet gücümüzü destekleyen koşullarda tedarik edilmesi imkânları araştırılmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmaları değerlendirmek üzere Başbakanlık Genelgesi ile ilgili kamu ve özel sektör kurumlarının en üst düzeydeki yetkilerinin temsil edildiği İhracata Dönük Üretim Stratejisi Değerlendirme Kurulu kurulmuştur.
Bu kurul, dış ticarete konu sektörlerde geliştirilecek politikalar yoluyla, sürdürülebilir ihracatta ve ihracatçının rekabet gücünde artışın sağlanması, dış ticarete konu sektörlerde yurt içinde yaratılan katma değerin artırılması için alınacak politika tedbirlerini görüşmektedir. 2011 yılı sonuna kadar ihracatın önemli sektörleri olan demir-çelik, otomotiv, makine, kimya, tekstil ve hazır giyim ile tarım sektörlerine ilişkin GİTES çalışmalarımız tamamlanacaktır. Kamu alımları da İhracata Dönük Üretim Stratejisi Değerlendirme Kurulu vasıtası ile gündeme taşıdığımız bir diğer konudur. Kamunun pek çok biriminin çeşitli sektörlerde büyük ölçekli alımları söz konusudur. Çok sayıda ülke bu alımları sanayiinin gelişimi amacıyla stratejik bir araç olarak kullanmaktadır. Kamu alımlarında stratejik bir yaklaşım benimsenmesinin uygun olacağını düşünüyoruz.
Piyasa gözetim ve denetimi için 2001 yılında PGD Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. 2010 yılında da önemli bir adım atılarak bir Başbakanlık Genelgesiyle Bakanlar düzeyinde toplanan “PGD ve Ürün Güvenliği Değerlendirme Kurulu” teşkil edilmiştir.
Piyasa gözetimi ve denetimi (PGD) konusu, Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) toplantılarında ele alınmaya devam etmektedir. Bu kapsamda, ülkemizdeki idari yapılanma, AB üyesi ülkelerdeki uygulamalar incelenerek gözden geçirilmektedir. PGD’nin idari yapılanmasında, kaynak israfının önlenmesi, uygulama birliğinin sağlanması ve denetlenmeyen ürün ve risklerin denetim kapsamına alınması hedeflenmektedir. Mevcut durumda, ülkemizde, PGD, 10 kamu kurumu tarafından yürütülmektedir. PGD’nin koordinasyonundan sorumlu olan Ekonomi Bakanlığı iç piyasada değil, ithalat ve ihracatta denetim yapmaktadır.
Son olarak T.C. Ekonomi Bakanı olarak Türk Ekonomi’sinin 2011 yılı performansı konusundaki tahminlerinizi öğrenebilir miyiz?
Türkiye, 2010 yılında tüm beklentilerin üstünde %9,0 oranında büyümüş, 2011 yılının birinci çeyreğinde %11,6 oranıyla dünyanın ve ikinci çeyreğinde %8,8 oranıyla Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi olmuştur. Böylece, 2011 yılının ilk yarısında %10,2 oranında büyüme kaydedilmiştir. Yılın tümünde de %7’nin altına düşmeyecek bir rakama ulaşılacağını bekliyoruz. IMF de 20 Eylül 2011’de Türkiye’nin 2011 yılına ilişkin büyüme oranını %6,6 olarak açıklamasının bir gün ardından, tahminlerini %7,5 olarak revize etmiştir. Büyümenin motoru olan ihracatımızın da 2011 yılı sonu itibariyle 135 milyar dolar seviyeye ulaşıp kriz öncesi 2008 yılında yaşanan rekorun üzerine çıkacağını tahmin ediyoruz.
2010 yılında 22 AB ülkesi, Maastricht kriterlerinden biri olan “AB ülkelerinin (genel yönetim) bütçe açığının GSYH’ye oranı %3’ü geçmemelidir” kuralını yerine getirememiştir. Bu ülkeler; Avusturya (%4,6), Belçika (%4,1), Bulgaristan (%3,2), Güney Kıbrıs (%5,3), Çek Cumhuriyeti (%4,7), Fransa (%7), Almanya (%3,3), Yunanistan (%10,5), Macaristan (%4,2), İrlanda (%32,4), İtalya (%4,6), Letonya (%7,7), Litvanya (%7,1), Malta (%3,6), Hollanda (%5,4), Polonya (%7,9), Portekiz (%9,1), Slovakya (%7,9), Slovenya (%5,6), İspanya (%9,2) ve İngiltere (%10,4)’dir. ABD’nin bütçe açığının GSYH’ye oranı ise, %10,6’dır.
Türkiye’nin AB tanımlı genel yönetim bütçe açığı, 2009 yılında, GSYH’nin %6,7’si oranında gerçekleşmiştir. 2010 yılında Türkiye’nin merkezi yönetim bütçe açığının GSYH’ye oranı %3,6 olarak gerçekleşmiştir.
2010 yılı Ocak-Ağustos döneminde 14,4 milyar TL açık veren bütçe, 2011 yılı Ocak-Ağustos döneminde 2,1 milyar TL fazla vermiştir. Faiz dışı fazla ise geçen yılın aynı dönemine göre %62 oranında artarak 33,8 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 2011 yılı Ocak-Ağustos döneminde bütçe gelirleri bir önceki yılın aynı dönemine göre % 17,7 oranında artarak 199 milyar TL olmuştur. Bütçe giderleri ise sadece % 7,4 oranında artarak 196,9 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 2011 yılı Ocak-Ağustos döneminde vergi gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre % 22,1 oranında artarak 169,5 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Buna karşın faiz hariç bütçe giderleri sadece %11,5 oranında artarak 165,2 milyar TL olmuştur.
Türkiye ekonomisindeki bu olumlu durumu S&P da teyit etmiş, 20 Eylül 2011 tarihinde Türkiye’nin BB+ olan yerel para cinsinden kredi notunu BBB-’ye, kısa vadeli kredi notunu ise B2den A-3’e yükseltmiştir. Bununla Türkiye “spekülatif” pazarlar arasından çıkıp, “yatırım yapılabilir” kategorisine girmiştir. Döviz cinsinde kredi notları ise BB/B’de sabit kalmıştır. Yerel para cinsinden kredi notunun yükselmesine dayanak olarak, finans sektöründeki iyileşmenin devam etmesi ve yerel piyasaların derinlik kazanması gösterilmiştir.
S&P’nin not artırımı, olumlu bir gelişme olmakla birlikte, geç kalmış ve yetersiz bir gelişmedir. Avro Bölgesi ve küresel ekonomide daralma riskinin gözlendiği bir ortamda, Türkiye’nin ekonomisi yüksek performans göstermeye devam etmektedir.
Ocak-Temmuz döneminde Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımlarda Türkiye ekonomisinin 2011 yılında iyi bir performans gösterdiğinin kanıtıdır. Temmuz 2011 verileriyle birlikte 2011 yılının ilk yedi aylık döneminde uluslararası doğrudan yatırım girişi 9.1 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Geçen yılın aynı dönemine göre bu rakam, iki katından fazla bir artış anlamına gelmektedir ve bu rakam, 2010 yılının bütününde giren 9.3 milyar dolarlık yabancı sermaye rakamını yakalamıştır.
Türkiye ekonomisinin performansının iyi durumda olduğunun bir başka göstergesi de istihdam piyasasında yaşanan gelişmelerdir.Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yayınlanan bir rapora göre, G-20 ülkeleri içinde küresel krize rağmen 2008’den bu yana istihdamı artıran ülkeler sıralamasında Türkiye birinci durumdadır.
ILO’nun, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile ortak hazırladığı raporda, küresel krizin başladığı 2008 yılından bu yana geçen üç yıl içinde, 2011 yılı ilk çeyreği itibarıyla istihdamı en fazla artıran ülkeler sıralamasında Endonezya ikinci, Brezilya üçüncü sırada yer alıyor.
Haziran 2011 işsizlik rakamının tek haneye inmesi ve % 9,2 seviyesinde gerçekleşmesi Türkiye ekonomisinin makro dinamiklerinin sağlam olduğunu göstermektedir.
Türkiye ekonomisi 2011 yılı dünyada yaşanan olumsuz gelişmelere ragmen, özellikle ihracat açısından orta vadeli program hedefi olan 127 milyar doları rahatlıkla aşacaktır. Çok olağanüstü durumlar ve olaylar gerçekleşmediği durumda ihracatımız 2008 yılı ihracatından daha fazla olacak ve ihracatta yeni bir rekor kıracağımıza inanıyorum.

İşveren  Eylül-2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder