27 Nisan 2012 Cuma

Bedelsiz İhracatlar için KDV İadesi Alınabilir mi?       

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 11 /1-a maddesi hükmü gereği ihracat teslimleri KDV den istisnadır.
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 12 nci maddesi hükmü gereği, bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için aşağıdaki şartlar yerine getirilmiş olmalıdır
a) Teslim yurt dışındaki bir müşteriye veya bir serbest bölgedeki alıcıya ya da yetkili gümrük antreposu işleticisine yapılmalı veya mallar yetkili gümrük antreposu işleticisine tevdi edilmelidir.
b) Teslim konusu mal Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesinden çıkarak bir dış ülkeye veya bir serbest bölgeye vasıl olmalı ya da yetkili gümrük antreposuna konulmalıdır. Teslim konusu malın ihraç edilmeden önce yurt dışındaki alıcı adına hareket eden yurt içindeki firmalar veya bizzat alıcı tarafından işlenmesi veya herhangi bir şekilde değerlendirilmesi durumu değiştirmez.
Kanun’un 32 nci maddesi hükmü gereği de, vergiden istisna edilmiş bulunan ihracat teslimleri için yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV ler mükelleflere iade edilmektedir.
Katma değer vergisi Kanunu’nun yukarıda yer alan maddelerinden de görüleceği üzere; ihracat teslimleri nedeniyle yüklenilen KDV lerin iadesinde, ihracatın bedelli ya da bedelsiz olmasının önemi yoktur. Önemli olan ihracatın gerçekleşmiş olması ve ihraç edilen bu mallar için bir KDV yüklenilmiş ve indirim yoluyla giderilememiş olmasıdır.
İzmir Vergi Dairesi Başkanlığının 07/02/2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.17.01-35-02-133 sayılı özelgesi de bu yöndedir. Adı geçen özelge aşağıya aynen alınmıştır.
“İlgide kayıtlı dilekçenizde; 2008/Haziran döneminde gerçekleştirilen bedelsiz ihracat teslimlerinize ilişkin bedellerin katma değer vergisi (KDV) beyannamesine dahil edilip edilmeyeceği hususunda görüş talep edilmektedir.
3065 sayılı KDV Kanununun 12 nci maddesinde; bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için; teslimin yurt dışındaki bir müşteriye veya bir serbest bölgedeki alıcıya ya da yetkili gümrük antreposu işleticisine yapılmalı veya mallar yetkili gümrük antreposu işleticisine tevdi edilmelidir ve teslim konusu mal Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesinden çıkarak bir dış ülkeye veya bir serbest bölgeye vasıl olmalı ya da yetkili gümrük antreposuna konulmalıdır. Teslim konusu malın ihraç edilmeden önce yurt dışındaki alıcı adına hareket eden yurt içindeki firmalar veya bizzat alıcı tarafından işlenmesi veya herhangi bir şekilde değerlendirilmesinin durumu değiştirmeyeceği hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için karşılığında yurda herhangi bir bedel getirilmesine gerek bulunmamakta olup, söz konusu teslimin KDV Kanununun 12/1 inci maddesindeki şartlar çerçevesinde gerçekleştirilmesi kaydıyla, ihracat istisnası kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Diğer taraftan, bedelsiz olarak yapılan ihracat işleminin de beyannameye dahil edilebileceği tabiidir. Ancak, bu işleme ilişkin olarak yüklenilen vergilerin iade edilebilmesi için söz konusu bedelsiz ihracat işleminin ihracatın yapıldığı dönem beyannamesiyle beyan edilmesi ve bu beyannamede iade talebinde bulunulması gerekmekte olup, beyan edilmeyen bedelsiz ihracat işlemleri ile ilgili olarak iade talebinde bulunulması söz konusu değildir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.”
 
Seral Yalçın

26 Nisan 2012 Perşembe

TRANSİT TİCARET NEDİR? MUHASEBESİ? KDV BEYANI?

12.07.2008 tarih ve 26934 sayılı resmi gazetede yayınlanan İhracat Yönetmeliğine göre,Transit Ticaret,Mal bedelleri için transfer yapılarak veya yapılmaksızın, satın alınan yabancı menşeli veya Türk menşeli olup da yurtdışına satılmış malların transit olarak veya doğrudan doğruya, ithalat ve ihracat rejimi hükümlerine tabi olmaksızın başka bir ülkeye satılmasıdır. Veya yurt dışında veya serbest bölgede yerleşik bir firmadan ya da antrepodan satın alınan malın, ülkemiz üzerinden transit olarak veya doğrudan doğruya yurt dışında veya serbest bölgede yerleşik bir firmaya ya da antrepoya satılmasıdır.
Türkiye’de yerleşik herhangi bir firma tarafından ithal edilmek amacıyla yurda getirilerek, gümrük antrepolarına alınan bir malın aynı firma ya da malları gümrük antreposunda devir alan başka bir firma tarafından başka bir ülkeye (ya da malın getirildiği ülkedeki başka bir firmaya ) satılması da transit ticaret işlemidir.
Uluslararası anlaşmalarla ticareti yasaklanmış mallar ile Müsteşarlığın madde politikası itibariyle transit ticaretinin yapılmasını uygun görmediği mallar transit ticarete konu olamaz. İthalat ve ihracat yapılması yasaklanmış ülkelerle transit ticaret yapılamaz.Söz konusu mallar ve ülkeler dışında kalan mallar ve ülkelere transit ticaret yapılmak istenilmesi halinde işlemlerin transit ticaret formu aranmaksızın transit rejimi çerçevesinde sonuçlandırılması gerekmektedir.
Transit Ticarete İlişkin Tebliğ’in yürürlükten kaldırılması nedeniyle, bu Tebliğ gereğince doldurulması gereken transit ticaret formu uygulamasının da kaldırıldığı, transit ticaret işlemlerinin gümrük mevzuatında yer alan transit rejimi çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir.Transit ticarete konu olan mallarla ilgili olarak, ithalata ve ihracata ilişkin vergi, resim, harç ve fon tahsil edilmez.Gümrük idarelerince verilebilecek izne istinaden malların Türk gümrük hattını aşarak işçilik görmek üzere fiktif depo veya antrepolara alınması "fiili ithal" hükmünde değildir.
Bu hususa uygun bir örnek oluşturalım;
X A.Ş. millileşmemiş iskele aksesuarlarını, yurt içinde mukim Y LTD.ŞTİ. den, ihracat yapmak amacı ile, antrepo teslimi, ürünü almış ve aynı gün Kuzey Irak'a kârını koyarak yurt dışı ederek satmıştır.
X A.Ş. Malzeme alış kaydı;
-------------30.10.2009----------------------
153-T.MALLAR HS. *******
320-SATICILAR HS.******
---------------------------------------------------
Y LTD.ŞTİ.Malzme alış kaydı
------------------/-------------------------------
153-TİCARİ MAL HS. ********
320-SATICILAR HS.*******
---------------------------------------------------
Y LTD.ŞTİ.Malzeme satış kaydı
------------/---------------------------
120-ALICILAR HS.*********
601-Y.DIŞI SATIŞLAR HS.*******
---------------------------------------------------
X A.Ş Malzeme satış kaydı
-----------30.10.2009--------------------------
120-ALICILAR HS.***********
601-Y.DIŞI SATIŞLAR HS.************
---------------------------------------------------
Mal bedelleri için transfer yapılarak veya yapılmaksızın, satın alınan yabancı menşeli veya Türk menşeli olup da yurtdışına satılmış malların transit olarak veya doğrudan doğruya, ithalat ve ihracat rejimi hükümlerine tabi olmaksızın başka bir ülkeye satılmasıdır.
Bu amaçla anrepoya getirilmiş bir ürünün el değiştirilmesi ,yine bu malı millileştirmeden alan firmanın da transit taciri olması anlamına gelmektedir. KDV açısından ,KDV Kanununun 6/b maddesine göre Türkiye’de ifa edilmeyen veya Türkiye’de faydalanılmayan hizmetler Türkiye’de yapılmamış sayılır ve verginin konusuna girmez,bu nedenle yukarda ki teslimler, KDV beyanına dahil edilmez.
Transit ticarete konu ürün ile ilgili düzenlenen GÇB farklı kod ile düzenlenir,firma şifresi ile vedop tan baktığınızda diğer ihracatlarla alakalı düzenlenmiş GÇB ler gibi transit ticarete ait GÇB leri ,vedop sisteminde göremezsiniz.
Transit ticarete konu mallar şirketin mal varlığına girip çıkmasına ve satışın fatura ile belgelenmesine rağmen, millileştirilmeksizin satışa konu olduğu için katma değer vergisinin konusuna girmemektedir. Dolayısıyla, katma değer vergisinin konusuna girmeyen işlemler “Katma Değer Vergisi Beyannamesinde” de hiçbir şekilde yer almayacaktır.

Dr. Ufuk ÖZDEMİR

25 Nisan 2012 Çarşamba

Vergi ve Teşviklerde Kapsamlı Değişim       

Değişiklik konuları
1. Girişim sermayesine katkıda vergi indirim imkanı
2. Kira sertifikası çıkarılmasında vergi teşviki
3. Mevduat stopajının vadelere göre farklılaştırılması
4. BES'te sistem değişikliği
5. %75'i hisse senedi olan yatırım fonu katılma belgelerine sıfır stopaj
6. Birden fazla branşta hizmet veren sigorta ve emeklilik şirketlerinde tek harç alınması
7. Yeşilay'a bağışların tamamına vergi indirimi
8. Yatırım maliyetine eklenenler hariç şirketlerin kullanabileceği kredi faizlerinin gider yazılmasına sınırlama
9. Hurdaya ayrılan araca vergi teşviki
10. Basit usule tekrar dönüş imkanı
11. Bazı iş kollarında işyeri açılması esnaf muaflığına engel olmayacak. Talep eden esnafa muafiyet belgesi verilecek
12. Vatandaşın devletten alacağına faiz
13. Vergi ödemesinin herhangi bir vergi dairesine yapılabilmesi
14. Hizmet ihracında hasılatın %50'sinin gelir veya kurum kazancından indirimi
15. Eğitim ve sağlık alanında Türkiye'de verilen hizmetlere de aynı istisna uygulanacak
16. 500 milyon TL üzeri büyük yatırımlarda KDV teşviki
17. Sim kart ilk satışta alınan verginin kaldırılması
18. Türkiye'de portföy yönetim şirketi kurulmasına teşvik
19. Konutta KDV'nin değere bağlı hale getirilmesi
20. Yolcu beraberinde getirilen cep telefonlarından da 100 TL harç alınması
21. Konut kirasında yıllık 88000 TL üzeri gelir elde edenlerde istisnanın kaldırılması
22. Tütün vergilemesinde paket başı asgari maktu vergi uygulaması.

23 Nisan 2012 Pazartesi


Son yılların en önemli prim affı/yapılandırması geçtiğimiz yıl Torba Kanun'la getirilmişti.
Düzenlemeyle sadece prim borçları değil, vergi borçları da dahil olmak üzere devlete olan borçların hemen tamamına ödeme kolaylığı getirildi. Tabiri caizse devlet, bütün alacakları için yeni bir sayfa açmış oldu.

Açıkçası, sağlanan ödeme kolaylığına rağmen yapılandırmaya başvurmayan borçlular için daha sıkı takibin başlayacağını bekliyorduk. Nitekim bunun ilk işareti SGK'dan geldi. Kurum, geliştirdiği yeni icra takip sistemiyle, borçlu işverenler ve Bağ-Kur'lular için otomatik icra takibine geçiyor. Yani belirli süre prim ödemesini aksatan işverenlerin ve Bağ-Kur'luların borç dosyası otomatik olarak icra servisine intikal edecek. Borçlunun banka hesapları, araçları, gayrimenkulleri gibi varlıkları takibe alınacak.
Borçlunun icra takibine girmesinde SGK yetkililerinin inisiyatifi olmayacak ki takibin 'otomatik' oluşu da bunu gerektiriyor zaten. Yeni durumu yüz binlerce borçlu işveren ve Bağ-Kur'lu için özetleyecek olursak; "SGK'ya şu kadar borcum var ama hele dursun, bir ara bakarız" dönemi kapanıyor.

Taksitlendirmek mümkün

Öte yandan Torba Kanun kapsamında yapılandırmayı kaçırmış borçlular için hatırlatmış olalım. İsterlerse SGK'ya başvurarak mevcut borçlarını 36 aya kadar taksitlendirebiliyorlar. Taksitlendirmenin gerek işverenler gerekse Bağ-Kur'lular açısından bazı avantajları var.

· Borcunu taksitlendiren işveren 5 puanlık sigorta primi işveren payından ve diğer istihdam teşviklerinden yararlanmaya başlıyor.

· Yine taksitlendirmeye başvuran işverenler, kamu ihaleleri için 'Borcu yoktur' yazısını SGK'dan alabiliyor.

· Normalde iki aydan fazla prim borcu bulunan Bağ-Kur'lular sağlık yardımlarından yararlanamazken, taksitlendirmeye başvuranlar sağlık yardımlarından yararlanmaya başlayabiliyor.

Karşılıklı güvene dayalı kiralamalar artık neredeyse tarih oluyor.

Kira sözleşmesinde bu maddelere dikkat!

1 Temmuz'da yürürlüğe girecek olan Borçlar Kanunu yeni düzenlemeler getiriyor. Ev-işyeri sahibi ile kiracıları yeni bir dönem bekliyor.

Karşılıklı güvene dayalı kiralamalar artık neredeyse tarih oluyor. Ev ya da iş yeri kiralayanlar sonradan hukuki bir sorunla karşılaşmamak için sözleşme imzalıyor. Ancak sözleşme imzalamak da sorun yaşanmayacağı anlamına gelmiyor. Sözleşmelerde açıkça belirtilmeyen konular zaman zaman taraflar arasında anlaşmazlığa yol açabilir.

İşte kira sözleşmelerinde dikkat edilmesi gereken hususlar;

* Mal sahibi olarak imzalayacak kişinin gayrimenkulün gerçek sahibi mi ya da irtifa hakkı sahibi olup olmadığına dikkat edilmeli.

* Gayrimenkulün tapu kontrolü yapıldıktan sonra dikkat edilecek noktaların başında eski döneme ait borçlar geliyor.

* Geçmiş döneme ait borçlardan kiracının sorumlu tutulamayacağının sözleşmede açık şekilde yer alması gerekir.

* Gayrimenkulün açık adresi olarak yazılan adresin doğru olup olmadığını mutlaka teyit edilmelidir.

Temmuz ayında yürürlüğe girecek Borçlar Kanunu da kira sözleşmelerinde pek çok değişiklik getiriyor. Ev-işyeri sahibi kiracı arasındaki ilişkilerde yeni bir döneme giriliyor.

1 Temmuz'da yürürlüğe girecek yeni yasa uyarınca kontratlara da bazı ek maddeler geliyor;

* Kira kontratlarının süresi 10 yılı aşamayacak.

* Benzer şekilde kiracıdan alınan depozito tutarı maksimum 3 aylık olabilecek.

* Dövizle yapılan kiralama işlemlerinde kira kontratına artış maddesi eklenemeyecek.

Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nde 17.04.2012 tarihli RG'de yayımlanan değişiklik sonucu gerek işverenleri ve gerekse sigortalıları yakından ilgilendiren önemli değişiklikler meydana gelmiş bulunuyor. Bugün bu değişikliklerin bazılarını ele alacağız.

İstirahat Raporunda Çalışmama Bildirimine Dikkat
İşverenlerce, SGK’nun internet sitesinden, yetkili sağlık kurumlarınca sigortalılara verilen istirahat süresini izleyen 5 iş günü içerisinde elektronik ortamda kuruma gönderilmesi zorunlu bulunuyor. Beş işgünlük süre sayılırken, geçici iş göremezlik raporunda belirtilen işbaşı tarihi de sayılarak hesaplama yapılıp, cumartesi ve pazar günleri, genel tatil günleri, resmi ve dini bayram tatilleri sürenin hesabında dikkate alınmamasına rağmen pratikte zorluk yaşanıyordu.

Daha sonra 6111 sayılı Torba Kanunla yapılan değişiklikle istirahat raporları ile ilgili bildirim yapmamış işyerlerine SGK'ca çıkartılan tebligat yazısının tebellüğünden itibaren beş iş günü içinde bildirim yapılmamışsa sigortalı başına aylık asgari ücretin yarısı tutarında, beş iş günü geçtikten sonra yapan işverenler içinse sigortalı başına aylık asgari ücretin onda biri tutarında İPC uygulanmaya başlanmıştı.

İşte 17.04.2012 tarihli RG'de yayımlanan SSİY değişikliğiyle getirilen yeni düzenlemelerden biri de SGK'ca yetkilendirilen tek hekim veya sağlık kurulu tarafından verilen istirahatlerin, örneği SGK'ca belirlenen belge yanında elektronik ortamda da SGK'ya gönderilmesine ve gönderilen bu belgenin işverence görüntülenebilmesine dikkate çekerek, ayrıca istirahatli dönemde çalışılmadığına dair bildirimin SGK'ya geç de olsa gönderilmesi için tebligata gerek duyulmayacak oluşudur. Bu değişikliğin İPC uygulamasını artıracak bir durum oluşturması beklenmelidir.

İstirahatli dönemde çalışılmadığına ilişkin bildirim yükümlülüğü konusunda bir başka değişiklik de 4/b (Bağ-Kur) sigortalıları için geldi. O değişiklik de 4/b sigortalılarından istirahat raporlarıyla birlikte, istirahatli olduğu dönemde işyerinde çalışmadığına dair aranan beyanın artık yazılı veya elektronik ortamda olma yapılma koşulunun getiriliyor oluşudur.

Eksik Gün Bildiriminde Değişiklik

Eksik gün bilkdiriminde belgeleme zorunluluğu ayda 30 ila 50 arası işçi çalıştıran işyerleri içinde kalkmış bulunuyor. Artık 50 değil 30 işçi ve üzerinde sigortalının çalıştırıldığı aylara ilişkin özel sektör işyerlerinde eksik gün bildirim nedenlerinin aylık prim ve hizmet belgesinde belirtilmesi yeterli olacak, bu işyerleri için ayrıca eksik gün bildirim formu ile eki belgeler aranmayacak. Ancak bildirmemek belgelerin saklanmasına gerek olmaması anlamına gelmiyor.

Hizmet Tespitinde Müfettiş Yetkisi Genişledi

SGK'nın denetim memurlarının işyerinde yaptıkları durum tespiti ile tespit tarihinden önceki bir yıllık süreye ilişkin hizmetler de sigortalılıkta dikkate alınabiliyordu. Fazlası için ancak mahkemeler karar verebiliyordu. Değişiklikle bir yıllık süreyi aşan sigortalı çalışmalar da tespit edilebilecek. Ancak bu durumun saptanması için “Her zaman düzenlenebilir nitelikte olmayan kanunen geçerli kayıt ve belgeler” ile kanıtlanmak şartı aranacak.

Yeni Tarım SSK'lıların Rapor Parasında Borçsuzluk Şartı Geldi

5510 sayılı Kanun kapsamındaki tarım ve orman işlerinde süreksiz olarak çalışan sigortalıların iş kazası veya meslek hastalığı halinde geçici iş göremezlik ödeneği ne hak kazanmaları bakımından; iş kazasının olduğu tarihten en az on gün önce tescil edilmiş olmaları, sigortalılıklarının sona ermemiş olması şartlarının yanında ayrıca prim ve prime ilişkin herhangi bir borcunun bulunmaması şartı da aranacak.

Başvuruda Elektronik Ortam Dönemi Başladı

Sürekli iş göremezlik geliri bağlanabilmesi için tahsis talep dilekçesini doğrudan SGK'ya vermesi gerekiyordu, artık elektronik ortamda da gönderebilecek. Keza veya ölüm toptan ödemesi yapılabilmesi için de tahsis talep dilekçesi de aynı yolla gönderilebilecek.

20 Nisan 2012 Cuma

Beyninizin hangi tarafını kullanıyorsunuz ?


Beyninizin sağını mı, solunu mu kullanıyorsunuz? Bir başka deyişle, sezgisel, duygusal, ayrıntılara önem veren biri misiniz, yoksa analitik, mantıklı, aktif ve kazanç odaklı mısınız?
Eğitim sistemleri, kalıplar ve iş dünyası, insanların daha çok sol loblarını kullanmalarını sağlıyor. Yıllarca insanların düşünce kapasitelerini ölçen IQ’ya son yıllarda en az onun kadar önemli duygusal zeka (EQ) kavramı da eklendi. EQ sağ beyni kullanma kapasitemizin en az sol kadar önemli olduğunu ortaya koydu.
IQ ve EQ arasındaki en önemli farklardan birisi, IQ’nuza 7 yaşından sonra yapabileceğiniz hiçbir şeyin olmaması. Ancak sağ beyin kapasitenizi her zaman istediğiniz kadar geliştirebilirsiniz.
Aşağıdaki test, düşünce ve hafıza konusunda dünyanın en önde gelen iki ismi Tony Buzan ve Michael J. Gelb’in görüşleri doğrultusunda hazırlandı. Dahilerin düşünce şekillerinin günlük hayata uygulanabilirliğini sorgulayan iki uzmana göre ‘önemli olan beynin her iki lobunu da etkili kullanabilmek.’
Test bireylerin hali hazırda beyinlerinin hangi bölümlerini daha aktif kullandıklarını saptamaya yarıyor. Her iki lobu da aktif kullanmaları halinde çok daha etkili bir yaşam tarzı sürdürebilmeleri konusunda önemli bir farkındalık sağlıyor.   
TEST:
 
NASIL DÜŞÜNÜYORSUNUZ
Aşağıdaki sorularda a ve b şıklarının toplam puan değeri 5. Bu puanın tamamını bir şıkka verebilir ya da şıklar arasında dağıtım yapabilirsiniz. Yani a: 0 - b:5, a:1 – b: 4, a: 2 – b: 3 vb. Unutmayın! Her soruda 5 puanın tamamını şıklar arasında dağıtacaksınız. 20 soruyu yanıtladıktan sonra a ve b şıklarına verdiğiniz puanları toplayın. Çıkan sonuç sizin sağ ve sol beyninizi hangi oranlarda kullandığınızı ortaya çıkaracak.
1.Ayrıntılı bir düzenleme sisteminiz ve her şey için bir yeriniz var mıdır?
a.Evet
b.Hayır
2.Sınavlarda hangi soru tipini tercih edersiniz/ederdiniz?
a.Doğru / yanlış, çoktan seçmeli, eşleme gibi yorum gerektirmeyen soruları
b.Ucu açık yorum sorularını
3.Bir dans figürü öğrenirken, hangisi öğrenmenizi kolaylaştırır?
a.Öğreteni taklit edip müziğin ritmini hissetmek
b.Figürü adım adım öğrenip uygulamak
4.Bir tiyatro salonu, amfi ya da sınıfa oditoryuma girdiğinizde (başka etkileyen unsurlar olmadığını varsayarsak) hangi tarafa oturmayı tercih edersiniz?
a.Sağ
b.Sol
5.Sık sık önsezileriniz olur mu?a.Evet
b.Hayır
6.Önsezilerinizi dinler misiniz?
a.Evet
b.Hayır
7.Mobilyalarınızın yerlerini yılda bir kaç kez değiştirir misiniz yoksa aynı düzende kalmalarını mı tercih edersiniz?a.Değiştirmem
b.Değiştiririm
8.Saatiniz olmadan ne kadar süre geçtiğini tahmin edebilir misiniz?
a.Evet
b.Hayır
9.Kıyaslayacak olursak, hangisini daha kolay anlarsınız?a.Cebir
b.Geometri
10.Hangisini daha kolay hatırlarsınız?
a.İsimler
b.Yüzler
11.Birisi sizden “Okul” kavramını anlatmanızı istese, duygularınızı çizerek mi yazarak mı ifade etmeyi yeğlersiniz?
a.Çizerek
b.Yazarak
12.Birisi sizinle konuşurken, neye dikkat edersiniz?
a.Sözcük anlamı (söylenen)
b.Vurgu ve duygular (nasıl söylendiği)
13.Konuşurken, ellerinizi ne kadar kullanırsınız?
a.Çok az kullanırım
b.Sürekli kullanırım
14.Masanız / çalışma alanınız;
a.Düzenlidir
b.Gerekebilecek malzemelerle dolu ve kalabalıktır
15.Hangisini okumak size kolay gelir?
a.Ana fikirler
b.Belirgin detaylar
16.Hangisinde daha iyi düşünürsünüz?
a.Otururken
b.Hareket halindeyken
17.Hangi tarz şeyleri söylemek size kendinizi daha rahat hissettirir?
a.Esprili şeyler
b.Mantıklı şeyler
18.Matematikte;
a.Sonuca nasıl ulaştığınızı açıklayabilirsiniz.
b.Sonuca ulaşırsınız ama nasıl olduğunu açıklayamazsınız.
19.Çocuklarla vakit geçirmek ;
a.Sorumluluktur
b.Keyiftir
20.Not tutarken;
a.Birden fazla renkte kalem kullanırım
b.Genellikle tek kalem kullanırım
HESAP CETVELİ
(0-5 arasında verdiğiniz puanları “a” ve “b” şıklarının yanına yazın. 5 puanı “a” ve “b” şıkkı arasında paylaştırmanız gerekiyor. Test bitince sütunları toplayın ve beyninizin ne tarafını daha fazla kullandığınızı görün)
 SolSağ
1.ab
2.ab
3.ba
4.ab
5.ba
6.ba
7.ab
8.ba
9.ab
10.ab
11.ba
12.ab
13.ab
14.ab
15.ba
16.ab
17.ba
18.ab
19.ab
20.ba


BEYNİN İKİ TARAFI NELERİ TEMSİL EDİYOR
Sol BeyinSağ Beyin
PozitifSezgisel
Analitikİhtiyari
Doğrusalİçsel
KesinDuygusal
SıralıŞakacı
SözelSözel değil
SomutAyrıntıcı
MantıklıGörsel-resimsel
AktifSembolik
Kzanç odaklıArtistik
DikkatliFiziksel
KusursuzHareketleri uyumlu
SistematikÇocuksu
Yazılı harf-rakamEleştirel değil

Sol lobu baskın olanlar sağ lobu çalıştırmak için ne yapmalı
•Görselleşmeli, hayal kurmalı
•Örneklere bakmalı
•Karşıtları incelemeli
•Vücut dilini ve ses tonunu kullanmalı
•Çocuğun sağ beynine mesaj vermeli
•Empatik olmalı
•Vücudunu hareketlendirmeli
Sağ lobu baskın olanlar sol lobu çalıştırmak için ne yapmalı
•Notlar almalı, yazmalı
•Organize olmalı, önceliklerini belirlemeli
•Fikirleri değerlendirmeli, hedefleri belirlemeli
•Vücut dilini ve ses tonunu kontrol etmeli
•Daha mantıklı olmalı
•Karşılaştırmalı, eleştirmeli
•Sorgulayıcı olmalı, gözden geçirmeli
(*) Test, düşünce ve hafıza konusunda dünyanın en önde gelen iki ismi Tony Buzan ve Michael J. Gelb’in görüşleri doğrultusunda, Management Centre Türkiye (MCT) Şirkete Özel Eğitim Çözümleri Danışmanı Kemal İslamoğlu tarafından geliştirilmiştir.

Ya İK’cılar böyle konuşsaydı?


Bir an için profesyonel insan kaynakları çalışanı kimliğinizi unutup performans değerlendirme terimlerinin “gerçekte” ne anlama geldiğini öğrenmek ister misiniz?

İnsan kaynakları departmanları için vazgeçilmez hale gelen performans değerlendirme çalışanların bireysel başarılarını ve belirli bir zaman süresindeki davranışlarını değerlendiren ve ölçen bir süreç. Bu süreç çalışanlar arasındaki farklılıkların bulunmasında ve yöneticiler ile çalışanlar arasındaki ilişkiyi etkileyen özelliklerin ortaya konmasında önemli bir rol oynuyor. İnsan kaynakları bu yolla çalışanın yeteneklerini, potansiyelini, iş alışkanlıklarını, davranışlarını ve benzer niteliklerini ortaya koyup diğerleri ile karşılaştırma yapabiliyor. Böylelikle kimin “temsil yeteneğine sahip”, kimin “müşteri odaklı”, kimin “zamanı iyi kullanan” çalışan olduğunu tespit etmek mümkün… Peki bu performans değerlendirme terimleri “gerçekte” neyi ifade ediyor? Bir süredir forumlarda, e-posta listelerinde ve sosyal paylaşım sitelerinde dolaşan bir liste performans değerlendirme terimlerini tiye alarak gerçekte ne anlama geldiklerini sıralıyor… İşte o terimler ve gülümseten karşılıkları…   
Motivasyonu yüksek: Sazan gibi her işe atlayan, bilumum angaryayı yüklenebilir şahsiyet
Etkili sunuş yeteneğine sahip: Ortalamanın üzerinde güzel/yakışıklı kişi;
Beden dilini kullanabilen: "Bir su alabilir miyim" bile derken kaşı gözü oynayan sakat kişilik! Ne yapacağı belli olmaz.
Problem çözme yeteneği olan: Havuz problemleri çözerek büyümüş olduğundan her konuda çözülecek bir problem arayan, rahatsız mizaçlı; problem çözebiliyorsa, problem de çıkartabilir, dikkatle izlenmesi gerekir.
Takım çalışmasına yatkın: İki eliyle bir şeyi doğrultamayan, lakin kalabalığın arasında kaynamayı becerebilen ve iş yapıyor imajı çizebilen!
Stresle başa çıkabilir: Dünya yansa umurunda olmayan rahat kişilik, gevşeklikte ve lakaytlıkta sınır tanımayan.
Zamanı iyi kullanan: Müdürünün ruhu bile duymadan, mesai saatleri içinde kahve içip fal baktıran, internette gezip solitaire oynayan, icabında kuaföre gidip saç-baş bile yaptıran, yaratıcı, neşeli, eğlenceli kişilik;
Değişime açık: Yalaka, bukalemun, fırıldak kişilik
Koçluk yapabilir: Ara gaz verip çalışanları bedavaya çalışmaya ikna edebilen kişi.
Etkili satış becerilerine sahip: Ağızlarından girip  burunlarından çıkmak suretiyle, müşterileri kandırmayı başarabilen tilki şahsiyet; her şeyi satabilir bu tipler, sizi de satabilir, dikkatli olun.
Müşteri odaklı: Şirkete karşı müşterilerle ittifak yapan hain tip; Brutus.
Temsil yeteneği olan: Her toplantıda basına demeç veriyormuşçasına havalara giren, kendini  bir şey sanan, burnu havada kişilik
Uyumlu: Suya sabuna dokunmayan, etliye sütlüye karışmayan silik kişican, TRT'nin beraber ve solo şarkılar korosunda 30 yıl soloya çıkmadan durabilir, otistik de olabilir.
Dışa açık bir kişiliğe sahip: Sürekli ofis dışında
İyi iletişim becerilerine sahip: Sürekli telefonla konuşur
Ortalama bir eleman: Kafası pek basmaz
Üstün niteliklere sahip: Şimdiye kadar önemli bir hata yapmadı
İşi her zaman birinci önceliktir: Flört bulamayacak kadar çirkin
Sosyal hayatında aktif: Sürekli kafa çeker
Ailesinin sosyal hayatı aktiftir: Eşi ve çocukları da kafa çeker
Bağımsız çalışabilir: Kimse tam olarak ne iş yaptığını bilmez
Süratli düşünür: İyi bahaneler uydurur
Dikkatlice düşünür: Karar veremez
Mantığını iyi kullanır: İşi başkasına yaptırır
Kendini çok iyi ifade edebilir: Türkçe konuşabilir
Liderlik yeteneklerine sahiptir: Uzun boyludur veya bağıra çağıra konuşur
Geleceği çok iyi okur: Bayağı şanslıdır
Neşesi yerindedir: Belden aşağı birçok fıkra bilir
Kariyerine çok önem verir: Adamı arkadan bıçaklayabilir
Sadıktır ve güvenilirdir: Başka yerde iş bulamamıştır.

Kişiliğiniz mesleğinize uygun mu?


Secretcv.com'un yaptığı anket hangi kişilik özelliğinin hangi mesleğe uygun olduğunu ortaya çıkardı. İşte o özellikler ve meslekler...
Sevdiğimiz mesleği belirlerken o mesleği yapabiliyor yani icra edebiliyor olmak önemli unsurlardan biri. Örneğin herkes şarkı söyleyemez, herkes oyuncu olamaz, herkes iyi bir satışçı olamaz ya da herkes yönetici olamaz. Aldığımız eğitim, yeteneklerimiz, yetiştirilme tarzımız kadar; "kişilik özelliklerimiz" de mesleğimizi doğru icra etmemizde ve o meslekte mutlu olmamızda etkili uzmanlara göre. Kişinin kendini tanıması, güçlü ve zayıf yönlerini belirlemesi ve kişilik özelliklerini kabullenmesi de meslek seçiminde en önemli detaylardan biri. Secretcv.com tarafından yapılan "meslekler" anketine göre değişik kişilik yapısındaki kişilerin hangi mesleklere uygun olduğu araştırılmış. 4 bin 557 kişinin katıldığı araştırmada katılımcıların verdiği yanıtlara göre içe dönük kişiler yazılım uzmanı, dışa dönük kişiler pazarlama, kuralcı kişiler bankacı, fedakâr kişiler öğretmen, yaratıcı kişiler reklamcı, otoriter kişiler yönetici, uyumlu kişiler sekreter, yetenekli kişiler ise aşçı olmaya uygun... İşte secretcv.com'un gerçekleştirdiği anket sonuçlarına göre kişilik özelliklerine göre öne çıkan meslekler...

Fedakâr olanlar en çok öğretmenliği seçiyor
İçe dönük: Yüzde 20 ile yazılım uzmanı, yüzde 19 ile muhasebe - finans, yüzde 15 ile Aşçı, yüzde 11 ile Web master, yüzde 9 ile grafiker takip ediyor.
Dışa dönük: Bu kişilik yapısındakiler yüzde 30 ile pazarlama, yüzde 11 ile gazeteci, yüzde 10 ile insan kaynakları uzmanları, yüzde 8 ile reklamcı ve turizmci, yüzde 6 ile avukatlar izliyor.
Düzenli/Kuralcı: Bu kişiler ise yüzde 25 ile bankacı, yüzde 18 ile yönetici asistanı gibi mesleklere uygun olurken, bunları yüzde 11 ile avukat, yüzde 9 ile proje yöneticisi, yüzde 8 ile öğretmen ve muhasebeci izliyor.
Fedakâr/Özverili: Yüzde 36 öğretmen, yüzde 27 ile doktor ve yüzde 20 ile hemşire gibi "karşısındaki kişileri düşünebilmenin" önemli olduğu mesleklere uygun oluyor.
Yenilikçi/Yaratıcı: Bu kişiler yüzde 28 ile reklamcı, yüzde 16 ile mimar gibi mesleklere uygun olurken, bunları yüzde 15 ile grafiker, yüzde 14 ile pazarlama yüzde 13 ile mühendisler izliyor.
Otoriter: Yüzde 24 ile proje yöneticisi/yönetici, yüzde 20 ile avukatlık mesleği uygun olurken, bunları yüzde 16 ile öğretmen, yüzde 13 ile bankacı, yüzde 11 ile insan kaynakları, yüzde 10 ile yönetici asistanı izliyor.
Uyumlu kişiler: Yüzde 28 ile sekreter olarak, yüzde 25'i insan kaynakları alanında çalışıyor.
Analitik: Bu kişiler yüzde 33 ile mühendis, yüzde 26 ile muhasebe/finans gibi "sayısal zekanın" önemli olduğu mesleklere uygun.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Müşterilerinizi hoş tutmaya çalışmaktan vazgeçin


Rekabette bir adım önde olmak için başarılı şirketlerin bile kendilerini arada bir silkelemesi gerekir.

Şirketlerin müşterilerini “hoş tutması” gerektiği fikri, o derece tabulaştırıldı ki yöneticiler artık onun hakkında nadiren düşünür hale geldi. Ancak kendinize şöyle bir sorun: Bir insan sadece üstün hizmet kalitesi yüzünden bir şirketin müşterisi olur mu? Muhtemelen aklınıza, bir otele bilhassa kibar ve saygılı elemanları yüzünden bağlanan gezgin bir işadamı gibi birkaç örnek gelebilir. Ancak büyük bir ihtimalle bu gibi örneklerin sayısını artıramazsınız.
Şimdi de kendinize şunu sorun: Tüketiciler sırf hizmet anlayışı berbat diye bir şirketle ilişkilerini keser mi? Her zaman. Bagajlarını kaybeden havayolu şirketlerinden, teknisyenleri kendilerini saatlerce bekleten kablolu hizmetler tedarikçilerinden, müşteri temsilcileri kendilerini sürekli olarak beklemeye alan cep telefonu operatörlerinden ve “acele sipariş”in anlamını bile bilmeyen kuru temizlemecilerden kelimenin tam anlamıyla intikam alırlar.
Tüketicilerin iyi bir hizmeti ödüllendirmeye kıyasla çok daha çabuk harekete geçen kötü bir hizmeti cezalandırma refleksi, şirketlerin çoğunda en büyük müşteri hizmetleri kanallarından ikisi olan, telefon-bazlı ve self-servis etkileşimlerinin tıkanmasında dramatik bir rol oynar. Bu veriler ışığında araştırmamız gösteriyor ki sadakatin şirketlerin kendi hizmet deneyimlerini nasıl allayıp pulladıklarından çok temel ve hatta sıradan vaatlerini ne kadar tuttuklarıyla alakası var. Ancak şirketlerin çoğu henüz bu gerçeğin farkına varmış durumda değil. Üstelik bunun bedelini gerek çöpe giden yatırımlar gerek kaybedilen müşteriler anlamında oldukça pahalı ödüyorlar.
Kurumsal icra kurulunun bir bölümü olan müşteri iletişim konseyi, müşteri hizmetleri ile sadakat arasındaki bağı incelemek için iletişim-merkezi temsilcileriyle telefon aracılığıyla veya web, sesli yönlendirme, chat ve e-posta gibi self-servis kanalları aracılığıyla etkileşimde bulunmuş 75 binden fazla insan üzerinde bir araştırma yapmıştı. Biz de ayrıca dünyanın dört bir köşesindeki büyük şirketlerin müşteri hizmetleri liderleri ve onların işlevsel emsalleriyle önceden yapılandırılmış yüzlerce mülakat yaptık. (Daha fazla ayrıntı için lütfen “Araştırma Hakkında” kutucuğuna bakın). Araştırmamızda üç sorunun cevabını bulduk: 

1.Sadakatte müşteri hizmetleri ne kadar önemli?


2. Sadakati hangi müşteri hizmetleri etkinlikleri artırıyor ve hangileri artırmıyor?


3. Şirketler kendi müşteri hizmetlerinden kaynaklanan faaliyet giderlerini artırmadan sadakati artırabilir mi?

Buradan tüm şirketlerin müşteri hizmetleri stratejilerini etkilemesi gereken iki kritik bulguya ulaştık. Birincisi, müşterileri hoş tutmanın sadakat yaratmadığıydı: Ancak onların çözülmesini istedikleri sorunun çözülmesi, yani daha az çaba harcamalarının sağlanmasının ise sadakat yarattığıydı. İkincisi, bu önseziyle birlikte önceden tasarlayarak harekete geçmenin, müşteri hizmet- lerini iyileştirebileceği, müşteri hizmetleri giderlerini azaltabileceği ve kaçan müşterilerin sayısını düşürebileceğiydi.
Aşırı zorlamak
Konvansiyonel anlayışa göre müşteriler, kendilerinin üzerine aşırı titreyen şirketlere karşı daha sadıktır. Ancak araştırmamız, örneğin bir para iadesi, bedelsiz bir ürün veya hızlı gönderim gibi ücretsiz bir hizmet benzeri hizmet etkileşimlerinde müşterilerin beklentilerinin ilerisine geçmenin, sadece onların ihtiyaçlarını karşılamaya kıyasla çok cüzi bir sadakat yarattığını ortaya koyuyor.
Servis departmanlarında çekirdekten yetişme liderler açısından bu alarm verici bir bulgu. Hangi iletişim merkezinde, müşterilerin kendi sorunlarını çözen hizmet temsilcilerinin aşırı çalışmalarını öven mektuplar ve e-postalarla kaplı bir duvar yoktur ki? Gerçekten de araştırdığımız 100 müşteri hizmetleri şefinden 89’u, bize kendi temel stratejilerinin beklentilerin ötesine geçmek olduğunu söylemişti.
Ancak bu Herkülvari çabalara ve giderlere rağmen onların müşterilerinden yüzde 84’ü bize en son etkileşimlerinde onların beklentilerinin üzerine çıkmayı başaramadıklarını söyledi.
Beklentileri aşmaya odaklanmanın bir nedeni de müşteri hizmetleri organizasyonlarının yüzde 80’inin, müşteri deneyimini ölçmek için başlıca araç olarak müşteri memnuniyeti puanlarını (CSAT) kullanmasıdır. Ve yöneticiler genellikle müşteriler ne kadar çok memnun edilirse onların o kadar sadık kalacağını varsayar. Ancak tıpkı bizden öncekiler (en meşhuru Fred Reichheld’dir) gibi biz de memnuniyet ile sadakat arasında çok zayıf bir bağ olduğunu keşfettik. Araştırdığımız “memnun edilmiş” müşterilerden yüzde 20’si, söz konusu şirketten alışverişi keseceklerini söylüyordu: “Hayal kırıklığına uğramış” müşterilerden yüzde 28’i ise alışverişe devam etme niyetindeydi.
Bu resim giderek daha da kasvetleşiyor. Müşteri hizmetleri servisinin her ne kadar sadakatin artırılması için yapabileceği çok şey yoksa da en azından onun erozyona uğramasını engellemek için muazzam işler yapabilirler. Müşterilerin bir hizmet etkileşiminden sadakat duygusunu kaybetmiş olarak çıkma ihtimalleri, sadakat duyarak çıkma ihtimallerinden dört kat fazladır.
Müşteri sadakatinin kaynakları hakkında düşünmenin bir başka yolu da birinin içinde sadakati artıran unsurların diğerinin içinde ise sadakatsizliği körükleyen unsurların bulunduğu iki pasta olduğunu hayal etmektir. Sadakat pastasının içinde ürün kalitesi ve marka gibi kavramlar büyük dilimler halinde dururken hizmet kavramı bir hayli küçük bir dilimdir. Ancak sadakatsizlik pastasından en büyük dilimi hizmet alır. Bir şirketten, kaliteli ürünler sunduğu, muhteşem bir değer önerdiği veya saygı uyandıran bir markası olduğu için alışveriş yaparız. Bir şirketle alışverişi kesmemizin ise belki de tek nedeni müşteri hizmetlerindeki başarısızlığıdır.
Hayatı kolaylaştırmak
Gelin şimdi araştırmamızın kilit bulgusuna geri dönelim: Konu hizmet olduğunda şirketler temel olarak müşterilerin kendi sorunlarını çabucak ve kolay bir şekilde çözebilmelerine yardımcı olarak sadakat yaratır. Bu anlayışla silahlanarak müşteri hizmetleri etkileşiminin üzerinde yükseldiği temeli kökünden değiştirebiliriz. Hizmet meydan okumalarını, müşteri açısından hayatı kolaylaştıracak bir anlamda yeniden çerçevelendirmek bir hayli aydınlatıcı olabilir ve hatta özellikle müşteri memnuniyetinde zorlanan şirketler için liberalleştirmek bile gerekebilir. Ön cephedeki müşteri temsilcilerine, müşteri beklentilerini aşmalarını söylemek, karmaşa, zaman ve emek kaybı ile “Pahalı eşantiyonlar istiyorum” demektir. Oysa onlara “Hayatı kolaylaştırın” demek, eyleme geçmeleri için ellerine somut bir araç vermektir.
Peki, “hayatı kolaylaştırın” aslında ne anlama gelmektedir? Basit: Engelleri kaldırın. İçlerinden üçü bilhassa müşteri çabalarına odaklanan hizmet etkileşimleri hakkında sürekli tekrarlanan birkaç şikayeti tanımladık. Müşteriler, bir sorunlarının çözülmesi için bir şirkete tekrar tekrar gitmeye veya diğer şubelere havale edilmeye, aynı bilgileri sürekli olarak tekrar tekrar yeniden anlatmaya ve bir servisten bir diğerine gönderilmeye (örneğin bir sorunlarını internet üzerinden çözemedikten sonra telefonla aramak zorunda kalmaya) fena halde içerler. Araştırdığımız tüketicilerin yarısından bir hayli fazlası bu türden sıkıntılar yaşadıklarını belirtmişti. Şirketler onların bu türden çabalarını azaltabilir ve yeni tür bir ölçüm ile onun etkilerini ölçebilirler. 1 ile 5 arasında notlar veren Müşteri Çabalama Puanı (CES) ölçümüyle en fazla çabaya 5 notu verilir. (Daha fazla ayrıntı için lütfen “Huzurunuzda Müşteri Çabalama Puanı” kutucuğuna bakın).
Araştırmamız sırasında kendi hizmet servislerinde az-müşteri-çabalama yaklaşımını başarıyla uygulayan pek çok şirkete rastladık. Aşağıda onların uyguladıkları ancak aslında her şirketin benimsemesi gereken 5 taktik anlatılıyor:
1. Sadece mevcut sorunu çözmekle kalmayın ardından çıkabilecek olanı da engelleyin. Açık ara farkla müşterilerin aşırı çabalamalarına neden olan en önemli faktör, onların tekrar tekrar telefonla aramak zorunda bırakılmasıdır. Pek çok şirket, ilk-iletişimde-çözüm puanının (FCR) yüksek olmasına bakarak bu konuda iyi bir performans gösterdiğine inanır. (“Neleri Ölçmelisiniz?” kutucuğuna bakın). Ancak tekrar tekrar yapılan aramaların yüzde 22’si, hatta sorunun kendisi ilk seferinde çözüme kavuşturulmuşsa bile ilk aramayı başlatan sorunla ilişkili tali sorunlardır.
Şirketler her ne kadar bu sorunları önceden görebilecek ve “ileriye-yönelik-çözümler” sunabilecek sağlam donanımlara sahip olsalar da genellikle çağrı süresinin yönetimine aşırı odaklandıklarından nadiren böyle davranırlar. Onların, müşterilerin bir mortgage kredisi almak veya bir kablolu hizmet kurulumu gibi çoğunlukla birkaç telefon görüşmesi yapmaları gereken durumlarda harcadıkları çabayı tek bir çağrıyla nasıl ilgilenildiğiyle değil ama şirketin ardından gelen hizmet etkinliklerini nasıl yönettiğiyle ölçtüklerini anlamaları gerekiyor.
Bell Canada, çeşitli müşteri sorunları arasındaki ilişkileri anlamak için kendi müşteri etkileşim verilerini incelerken bu meydan okumayla karşılaşmıştı. Bell, “etkinlik kümeleri” hakkında öğrendiklerinden faydalanarak, kendi müşteri temsilcilerini sadece müşterinin ilk sorununu çözecek şekilde değil ama aynı zamanda olası ilişkili yaygın tali sorunları da önceden görebilecek ve çözebilecek şekilde eğitmeye başlamıştı. Örneğin siparişlerinde belirli bir özelliğin olmasını istediğini belirten müşterilerin oldukça yüksek bir oranı, iş o özelliği kullanmaya geldiğinde kullanma talimatı için dönüp o şirketi telefonla arıyordu. Bu şirketin hizmet temsilcileri, bugün artık arayan müşterileri beklemeye almak yerine onlara bu özelliğin kilit yönleri hakkında hazırlanmış kısa bir kullanım talimatını çabucak okuyor. Bu türden bir ileriye yönelik çözüm sayesinde Bell, “olay başına arama” adetlerini yüzde 16 oranında düşürmüş ve müşteri kaybını da yüzde 6 azaltmıştı. Örneğin gelen ilk faturanın nasıl yorumlanması gerektiğinin açıklanması gibi çözümü aşırı zaman alıcı karmaşık tali sorunlar için yapılabilecek ilk çağrıları azaltmak için bu şirket e-postalardan faydalanmaktadır. Bell Canada, şu anda bu sorun-öngörme yaklaşımını müşterilere yönelik çağrı-yönlendirme deneyiminde de kurmakla meşgul.
Belirli işlemler yapan müşterilerine “önerilen bir sonraki adımlar” sunarak Fidelity şirketi de kendi self-servis web sitesinde benzer bir kavramı kullanıyor. Kendi adres bilgilerini internet üzerinden değiştiren müşteriler, genellikle daha sonra telefonla arayıp ya ev sahibinin veya kiracının sigorta numarasını vermek ya da adres bilgileri üzerinde ekstra düzeltmeler yapmak istediklerinden Fidelity onları web sitesinden çıkmadan önce bu gibi soruları cevaplamaya yönlendirmektedir. Bugün Fidelity’nin web sitesinde gerçekleşen self-servis işlemlerin yüzde 25’ini “bir sonraki sorun”la ilgili işlemler oluşturuyor ve bu politikaya geçildiğinden bu yana hane başına yapılan telefon aramaları yüzde 5 kadar düşmüş.
2. Temsilcilerinizi müşteri etkileşmenin duygusal tarafıyla da başa çıkabilecek şekilde silahlandırın. Araştırmamızdaki tekrarlanan aramaların yüzde 24’ü, örneğin müşterinin temsilcinin verdiği bilgiye güvenmemesi veya verilen cevabı beğenmeyerek temsilcinin genel şirket politikasının arkasına saklandığı izlenimine kapılması gibi müşteriyle temsilci arasındaki duygusal uyuşmazlıklardan kaynaklanıyordu. Kısa bir temel eğitim sayesinde temsilciler, bu gibi kişisel sorunların çoğunu ortadan kaldırabilir ve dolayısıyla tekrarlanan arama sayısını azaltabilir.
İngiltere merkezli bir mortgage şirketi kendi temsilcilerine bir müşterinin karakterini tespit edebilecek şekilde onları nasıl dinlemeleri gerektiği konusunda eğitimler veriyor. Bu sayede büyük bir hızla karşılarındakinin bir “kontrol edici” mi, bir “düşünür” mü, bir “duygu seli” mi, yoksa bir “şov yapma meraklısı” mı olduğunu anlayıp verecekleri cevabı ona göre ayarlayarak, teşhis ettikleri karaktere uygun ayrıntı ve hız dengesini kurabilmekteler. Bu strateji sayesinde tekrar aramaların sayısı yüzde 40 gibi dikkate değer bir oranda düşmüş.
Aydınlatma şirketi Osram Sylvania, “yapamam”, “yapmayın”, “sakın ha” gibi olumsuz reaksiyonları tetikleyebilecek ve tekrar tekrar aramalar yapılmasına neden olabilecek kelimeleri saptayıp standart çağrı metinlerinden ayıklıyor ve onların yerine alternatif ifadeler yerleştiriyor. Örneğin bir temsilci, “Bu kalemden stoklarımızda yok” demek yerine “Bu kalem en geç iki hafta içinde stoklarımıza girecek” diyebilir. Osram Sylvania, kullandığı lisanda bu gibi basit değişikliklere giderek, kendi Müşteri Çabalama Puanı’nı 2,8’den 2,2’ye düşürmeyi başarmış durumda ki bu rakam B2B şirketleri ortalamasının yüzde 18,5 daha altında.
AIR MILES ödül puanları programının işletmecisi LoyaltyOne, temsilcilerine potansiyel olarak hayal kırıklığı yaratacak sonuçlara karşı kendilerini daha iyi konumlandırmakta kullanabilecekleri bilgileri nasıl edinebileceklerini öğretiyor. Kazandığı milleri geçerli olmayan bir uçuşta kullanmak isteyen bir müşteriyle ilgilenen bir temsilci, bu çağrıyı yapanın önemli bir iş toplantısı için seyahat edeceğini anlayabilir ve bu gerçekten yola çıkarak onu farklı bir uçuş için rezervasyon yapmaya ikna ederek olumlu bir etki bırakabilir. Bu temsilci şöyle söyleyebilir: “Öyle görünüyor ki millerinizi kullanamayacağınız pazartesi sabahı uçuşunda sizin kaçırmamanız gereken bir şeyler var. Ancak potansiyel rötarları hesaba katmasanız bile zaten ucu ucuna yetişiyor olacaksınız. Ben size pazar akşamından uçarak ertesi günkü toplantınızı riske atmamanızı öneririm.” Bu strateji sayesinde tekrarlanan çağrıların sayısında yüzde 11 azalma gerçekleşmiş.
3. Self-servis kanalınızın “çekiciliğini” artırarak kanal değiştirmeleri en aza indirin. Çoğu şirket, “Müşterilerimizi kendi self-servis web sitelerimizi kullanmaya nasıl ikna edebiliriz” diye sorar. Araştırmamız ise zaten orada pek çok müşterinin olduğunu söylüyor: Gelen çağrıların yüzde 57’si zaten ilk önce bu web sitelerine başvuran müşterilerden geliyor. Şirketler müşterilerinin, web sitelerini kullanmalarını istemelerine rağmen, müşterileri orada kalmaya ikna edecek derecede iyileştirmelerin ancak yoğun harcamalar ve teknoloji güncellemeleriyle gerçekleştirilebileceğini varsayarak, kendi sitelerinin cazibesinin artırılmasına ayak direr (ve hatta pahalı iyileştirmeler yapılsa bile bunlar çoğunlukla asıl amaca zarar verir. Çünkü şirketler rakiplerine ayak uydurabilmek gayretiyle karmaşık ve kafa karıştırıcı özellikler ekleme eğilimindedir).
Etkileşimli sesli cevaplama, web siteleri, e-posta, chat, internet üzerinden destek grupları, Facebook ve Twitter gibi sosyal medya araçları ve diğerleri gibi self-servis kanalların bolluğu karşısında müşteriler şaşkına dönebilir ve kendileri için hangisinin en iyi seçenek olacağına karar verme yeteneğine sahip olamayabilirler. Örneğin teknik becerileri mükemmel olmayan kullanıcılar, kendi hallerine bırakıldıklarında, uzman seviyesinde teknik bilgi gerektiren internet üzerindeki destek gruplarına girebilir. Sonuçta kanallar arasında dolaşarak bir hayli çaba harcadıktan sonra bitap düşen müşteriler son çare olarak telefona sarılır.
Cisco Tüketici Ürünleri artık müşterilerini, bu şirketin müşteri deneyimi takımı tarafından geliştirilmiş segmente-özel hipotezler temelinde, onlar için en uygun olacağını düşündüğü kanallara yönlendiriyor. Bu sitenin ana sayfasında kullanılan lisan, teknoloji gurularını internet üzerindeki destek gruplarına doğru iteklerken, teknik uzmanlık seviyesi daha düşük olanları ise adım-adım basit talimatlarla yönlendiren komutlar aracılığıyla temel bilgiler makalelerine doğru itiyor.
Müşterilerin çabalarını hiçbir şekilde azaltmadığını keşfettiği için bu şirket, kendi sitesinde e-posta seçeneğini barındırmıyor. (Araştırmamız herhangi bir sorunun çözülmesi için ortalamada 1,7 çağrı yapılması gerekirken e-posta seçeneğine başvurulduğunda 2,4 e-posta gönderilmesi gerektiğini gösteriyor). Cisco Tüketici Ürünleri bu programa 2006 yılında başladığında, müşteri iletişiminin sadece yüzde 30’u self-servis kanalı aracılığıyla gerçekleşiyordu. Bugün ise bu oran yüzde 84 ve aynı şekilde çağrı sayısı da ciddi oranda düşmüş durumda.
Travelocity’nin müşteri çabalamasını düşürmek için sadece kendi web sitesindeki yardım bölümünü iyileştirmesi yetmiş.
Orada çözüm arayıp da kafası allak bullak olan pek çok müşterinin derhal telefona sarıldığını öğrenmişler. Bu şirket, orada kullanılan teknik terimleri kaldırarak, sayfa planını basitleştirerek, anlaşılabilirlik derecesini yükselterek, kendisinin “en fazla arananlar” kullanımını ikiye katlamış ve çağrıları da yüzde 5 oranında düşürmüş.
4. Müşteri çabalamasını azaltmak için kırgın veya canından bezmiş müşterilerden gelen geri beslemelerden faydalanın. Pek çok şirket, dahili performansı ölçmek için çağrı-sonrası anketleri düzenler. Ancak topladıkları bu verileri mutsuz müşteriler hakkında bir şeyler öğrenmek amacıyla kullanmayı akıl edemeyebilirler. Oysa National Australia Group’un yaklaşımı çok çarpıcı. Bu şirkette kendisine düşük not veren müşterileri telefonla aramak üzere özel bir eğitimden geçirilmiş ön cephe temsilcileri var.
Bu temsilciler, öncelikle müşterilerin sorunlarını çözmeye odaklanır. Ancak aynı zamanda hizmette iyileşme olup olmadığını raporlayan geri beslemeleri de toplar. Bu sayede bu şirketin sorun-çözüm oranı yüzde 31 oranında artmış.
Bu tip öğrenmeler ve müdahaleler sadece telefon kanalıyla sınırlı değil. Bazı şirketler, başı dertte olan müşterileri tanımlamak için onların internet ortamındaki davranışlarını izler. EarthLink’de örneğin bilgi merkezi bölümünde 90 saniyeden fazla kalan veya “İletişim kurun” bağlantısını tıklayan bir müşteriyle anında chat yapmaya başlamak gibi kendi self-servis web sitesinde gerektikçe müdahale etmek için hazır bekleyen bir temsilciler takımı vardır. Bu program sayesinde gelen çağrılar yüzde 8 oranında düşmüş.
5. Ön cephedekilerin ellerine az çaba göstermelerini sağlayacak yetkiler verin. Kaliteye göre hıza önem veren teşvik sistemleri, müşteri çabalamasının azaltılmasının önündeki en büyük engel olabilir. Müşteri hizmetleri organizasyonlarının çoğu, temsilcilerinin performansını değerlendirirken halen ortalama ilgilenme süresi gibi verimlilik ölçümlerine ağırlık vermekte. Onlar müşteri deneyiminin kolaylaştırılmasının önünde birer engel olarak duran “verimlilik yöneticilerini” bir an önce ortadan kaldırsalar kendileri için çok daha iyi olur.
Avustralyalı bir telekomünikasyon tedarikçisi ön cephedeki temsilcilerinin performans puan kartlarından verimlilik ölçümlerinin tümünü çıkarmıştı. İlgilenme süreleri hafifçe arttıysa da tekrarlanan aramalar yüzde 58 oranında düşmüştü. Bugün bu şirket, kendi temsilcilerini sadece müşterilerle kısa, doğrudan sohbetler yapıp yapmadıkları ve esas olarak müşterilere aldıkları hizmetin kendilerini tatmin edip etmediğini sormaları bazında değerlendiriyor.
Müşteri çabalamasının azaltılması hususunda özgür bırakılan ön cephe temsilcileri kolaylıkla alçaktaki dallardaki meyveleri toplayabiliyor. Örneğin Ameriprise Financial kendi müşteri hizmetleri temsilcilerinden bir müşteriye hayır demek zorunda kaldıkları her anı not etmelerini istiyor. Bu “hayır’ları” sıkı bir teftişten geçiren bu şirket, düzenleme değişiklikleri veya süreç iyileştirmeleriyle aslında uygulamadan kaldırılmış pek çok politika olduğunu keşfetmiş. Ameriprise, “hayır’ları değerlendirme” sürecinin ilk yılı sonunda, 26 politikasını ya düzeltmiş ya da yürürlükten kaldırmıştı. O günden beri ön cephedeki temsilcilerinden başka süreç etkinliklerini de uygulamalarını isteyerek sonuçta 1,2 milyon dolar tasarruf etmiş.
Bazı şirketler kendi hizmet değer önermelerinin ve markalaşmalarının temeline düşük müşteri çabalamasını yerleştirmek konusunda daha da ileri gitmeyi başardı. Mesela Güney Afrikalı Nedbank, müşterinin telefonla eriştiği ilk temsilcinin soruna başından sonuna kadar sahip çıkacağını garanti ettiği “BirKezSor” sistemini başlatmıştı.
ACİL misyon çok net: Kurumsal liderler, kendi hizmet organizasyonlarını müşteri çabalamasını azaltmak suretiyle sadakatsizlik oranının düşürülmesine odaklamaya mecbur.
Ancak müşterinin hoş tutulması temeli üzerine kurulmuş kendi iletişim merkezlerinin yeniden mühendisliğinin nasıl yapılacağından endişelenen hizmet yöneticilerinin şu hususa dikkat etmesi gerekir: Müşteri hizmetleri tercihleri bazında eli kulağında devasa değişiklikler söz konusu. Her ne kadar şirketlerin çoğu, müşterilerin ezici bir çoğunluğunun canlı yapılan telefon görüşmelerini self-servise tercih ettiğine inansa da bizim elimizdeki son veriler, müşterilerin aslında çok daha farklı düşündüğünü gösteriyor. Burası fevkalade önemli bir kırılma noktası ve muhtemelen de müşteri hizmetleri etkileşimlerinde telefona-dayanan hizmetin birincil kanal olduğu çağın sonunun geldiğini müjdeliyor. Kurumsal hizmet yöneticileri açısından bu durum müşteri çabalamasının azaltılmasını layık olduğu yer olan işin çekirdeğine koymak için kendi organizasyonlarını self-servis etrafında yeniden inşa etmek bakımından önemli bir fırsat sunuyor.

Harika bir patron olmanın 10 yolu

1. Çalışanlarınıza adil, istikrarlı ve arkadaşça davranın ama onlarla arkadaş olmayın Siz patronsunuz, yakın bir kişisel arkadaş ya da dert ortağı değilsiniz. Yanında çalıştığınız arkadaşlarınızla dost olmanız gerekmiyor. Çalışanınız ya da siz kariyerinizin ilerleyen zamanlarında arkadaş olabilirsiniz.
2. Beklediğinizi değil kontrol ettiğinizi alırsınız Örneğin, ofis çalışanlarınızdan işten çıkarken kahve makinesini kapatmalarını beklerseniz, onlar bunu yapabilir de yapmayabilir de… Ama eğer kahve makinesinin kimin kapattığı ya da ofisten en son kimin çıktığını gösteren imzalı bir kağıt isterseniz, o zaman makineyi kapatacaklardır.
3. Başarılı bir çalışanınızın performansı aniden ya da zaman içinde giderek düşüyorsa bunlara dikkat edin Çalışanınız, ailesinde ya da kendi hayatında yaşadığı boşanma, hastalık, içki, uyuşturucu, kumar veya depresyon gibi bir sorundan olumsuz etkileniyor olabilir. Bu gibi tehlikeli durumlara giren, kariyerini berbat eden çok sayıda yetenekli yönetici adayı tanıdım. O nedenle bazı şirketler, çalışanlarının bu tür risklerini öngörmek için düzenli testler bile istiyor.
4. Vasat insanların şirketinize girmesine izin vermeyin Vasatlık bir kanser gibidir. Vasat olma durumu, herkesin performans seviyesini düşürür. Vasat çalışanları hoş karşılamak, şirket içinde patronun saygınlığını da azaltır. Vasatlık şeytan gibidir. Çok sayıda şirket, sadece vasat oldukları, bunu yenemedikleri için battı ya da pazar payı kaybetti.
5. Sadece en iyileri işe alın Yöneticilerinizin de en iyileri işe almasını sağlayın. En iyiler, en iyilerle çalışır. En iyileri almak yerine, “bununla idare ederiz” yaklaşımını benimseyen, “vasat tutkunu” yöneticilere karşı uyanık olun.
6. İşe alımda acele etmeyin İhtiyaç duyulan pozisyon için en iyi insanı seçmek istiyorsanız zamanı iyi kullanın, işleri aceleye getirmeyin. Bütün seçenekleri değerlendirin, adaylarla ilgili bilgi alın. Gerekirse birden fazla mülakat gerçekleştirin. İşe alımda yapılan hatalar, bir işletmeye tahmin edilemez ölçülerde pahalıya mal olabilir.
7. Hemen işten çıkarın Eğer kesin olarak işe alımda bir hata yaptığınızı düşünüyorsanız, söz konusu kişiyi anında işten çıkarın. Yönetimde almak kadar, çıkarmak da doğaldır. Unutmayın, çok sayıda şirketin başarısının arkasında, doğru insanları otobüse almanın yanısıra, yanlışları o otobüsten indirmek vardır. Eğer o kişinin işte kalmasına izin verirseniz, problemlerin de büyümesine izin vermiş olursunuz. Endişelenmeyin, oyalanmayın, sonraya bırakmayın! Zaten bu durumda sadece siz değil, hemen hemen tüm çalışanlar o kişinin başka bir yerde çalışması gerektiğinin farkına varır.
8. Her gün sadece 15 dakikanızı birine bir şeyler öğretmeye ayırın CEO’lar ya da patronların bir bölümü şirketten, çalışanlardan uzak bir hayat sürmeyi tercih eder. Bazıları “izole” edilmiş odalarda çalışır, yemek için bile aşağı katlara inmez. Oysa çalışanlara, yaptıkları işi daha iyi nasıl yapacaklarını göstermek, tüm organizasyonda motivasyonu artırmakla kalmayıp verimliliği de doğrudan artıracaktır. Özellikle satış bölümündekileri satışın temelleri konusunda sürekli eğitmek asla bitmeyen bir eğitim yolculuğu olmalı. Satışçıları, kârlılığı nasıl artıracaklarına ilişkin eğitmek, eğitim yatırımlarının geri dönüşü konusunda en iyi sonuçlara ulaşılmasını sağlar. Üretimdekileri, daha az zamanda sıfır hatayla üretim yapma konusunda eğitmek ise stratejik bir avantaj elde edilmesini mümkün kılar.
9. Şirket içi satış toplantılarını her gün 5 dakika içinde gerçekleştirin Toplantıları kişisel olarak telefonda, e-mail’le ya da online gerçekleştirebilirsiniz. Günlük satış toplantıları, en kârlı müşteriyi yakalamak ve onu elinde tutmak gibi bir işletmenin en önemli konularında organizasyonun hedeflere odaklanmasına yardımcı olur.
10. Kelimeler ucuz günahlar ise çekicidir Sadece konuşmayın, bir şeyler yapın. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar irdelemeyin. Harekete geçin. Vaaz vermeyin, örnekler ortaya koyarak motive edin. Eğer bir şey yapacağınızı söylüyorsanız, onu mutlaka yapın.
SGK' ya eksik gün bildirimine kolaylık geldi

Konuyu kısaca özetlemek gerekirse, 2000 yılı başından itibaren ay içinde sigortalıları 30 günden eksik çalışmalar olması durumunda bunun nedenlerinin SGK'ya bildirilmesi gerekiyor. Bunda elbette bir sorun yok. Sigortalıların, çalışanların hak kaybına uğramaması için bu tür işlemlerin olması normaldir.
Özellikle kayıtdışı istihdamın yoğun olduğu sektörlerde bu önlemler ciddi etkide bulunuyor ve sigortalıların çalışma günlerinin korunmasını sağlıyor.
SGK'ya verilen aylık prim ve hizmet belgesindeki ay içinde otuz günden az çalışan veya eksik ücret ödenen sigortalılara ait eksik gün belgelerine ilişkin;a) SGK tarafından yetkilendirilmiş sağlık hizmeti sunucularından veya işyeri hekimlerinden alınmış istirahatlı olduğunu gösteren raporu,
b) Ücretsiz veya aylıksız izinli olduğunu kanıtlayan izin belgesi,
c) Disiplin cezası uygulaması, gözaltına alınma ile tutukluluk hâline ilişkin belgeleri,
ç) Kısmi süreli çalışmalara ait yazılı iş sözleşmesi,
d) İşverenin veya sigortalının imzasını da taşıyan puantaj kayıtları,
e) Grev, lokavt, genel hayatı etkileyen olaylar, doğal afetler nedeniyle işyerinde faaliyetin durdurulduğunu veya işe ara verildiğini gösteren ilgili resmi makamlardan alınan yazı örneği,
gibi belgelerin eksik gün bildirimine ilişkin bilgi formu (Ek-10) ekinde SGK'ya verilmesi veya APS, iadeli taahhütlü ya da taahhütlü posta ile gönderilmesi gerekiyor. Eğer işverenler eksik gün bilgi formu vermek zorunda değilse, bu durumda sanki SGK'ya verilecekmiş gibi eksik gün belgelerinin hazırlanması ve dosyalarda saklanması gerekmektedir. İleride bir SGK denetimi söz konusu olduğunda bu belgeler ibraz edilebilecektir.
Yukarıda belirtilen durumlara ilişkin belgelerin geriye yönelik olarak her zaman düzenlenebilir nitelikte olanları, aylık prim ve hizmet belgesinin verilmesi gereken süreden sonra verilmesi hâlinde işleme konulmaz. Bu durumların dışındaki otuz günden az çalışılan sürelere ait geçerli belgeleri belirlemeye SGK Yönetim Kurulu yetkili kılınmıştır.
Ancak burada bankalar, sigorta şirketleri ve inşaat işleri gibi işyerlerinde eksik gün bildiriminin uygulanmasını anlamak mümkün değildi. SGK bu serzenişleri dikkate alarak bankalar ve sendikalı işyerleri ile 50 kişiden çok işçi çalıştıran işyerleri için bir düzenleme yapıldı.
16/6/2011 tarihli ve 27966 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nde 25/2/2011 tarihinden geçerli olmak üzere yapılan değişiklikle 2011/Şubat ayına ilişkin düzenlenen aylık prim ve hizmet belgelerinden başlanılarak; - Genel bütçeye dahil daireler, özel bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlar, kamu iktisadi teşebbüslerin ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıkların, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları,
 - Sendikalar,
- Vakıflar,
- 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kuruluşların işyerleri,
- Toplu iş sözleşmesi yapılan işyerleri,
- Aynı SGK işyeri numarasında 30 (17 Nisan 2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan değişiklikle) ve üzerinde sigortalının çalıştırılan aylara ilişkin özel sektör işyerleri,
eksik gün bildirim nedenlerini aylık prim ve hizmet belgelerinde belirtmeleri halinde, EK:10 Eksik Gün Bildirim Formu ve eki belgelerin SGK'ya verilmesine gerek bulunmamaktadır.
Bu değişiklik için işyerlerinin SGK müdürlüklerine herhangi bir başvuru yapmalarına gerek olmadığı gibi, SGK müdürlükleri de 2011/Şubat ayına ilişkin düzenlenen aylık prim ve hizmet belgelerinden itibaren kapsama giren işyerlerinden EK:10 Eksik Gün Bildirim Formu ve eki belgeleri talep etmeyeceklerdir.
17 Nisan 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan değişiklikle işverenlerin aynı SGK işyeri numarasında daha önce 50 kişi olan işçi sayısı 30 kişiye düşürülerek artık işverenlerin 30 kişiden az işçi çalıştırdıkları aylarda EK:10 Eksik Gün Bildirim Formu ve eki belgeleri vermeleri gerektiğine dikkat edilmelidir.
Ayrıca ileride bir denetim esnasında eksik gün gerekçelerinin ibraz edilmesi gerekebileceğinden dolayı, mutlaka bu belgelerin saklanması gerekmektedir. 

İbrahim Işıklı
KDV İADESİNDE CİRO PRİMİNDEN KAYNAKLANAN SORUNLAR ORTADAN KALDIRILMIŞTIR

I- GİRİŞ

KDV sistemimizde, bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devrolunmakta ve iade edilmemektedir.

Ancak tam istisnalardan kaynaklanan işlemler ile Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek sınırı aşan vergi, mükellefin talebi üzerine mahsuben veya nakden iade edilebilmektedir.

İşte bu yazımızda indirimli orana tabi işlemler nedeni ile ortaya çıkan KDV iade taleplerinde ciro primlerinden kaynaklanan sorun ve 116 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile bu sorunu getirilen çözüm ele alınmıştır.

II- MEVZUAT

Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek sınırı aşan vergi, mükellefin ithalde alınanlar da dahil vergi borçlarına, istihdam ettikleri hizmet erbabına ait sigorta prim borçlarına ve %51 veya daha fazla hissesi kamuya ait kuruluşlardan temin ettikleri elektrik ve doğalgaz borçlarına, yılı içinde mahsuben, izleyen yıl içerisinde talep edilmesi kaydıyla mahsuben ya da nakden iade edilmektedir.

İndirimli orana tabi işlemlerden doğan iade tutarının hesaplanmasında, önce işlemin bünyesine doğrudan giren harcamalar nedeniyle yüklenilen vergiler dikkate alınmakta, daha sonra genel giderler için yüklenilen vergilerden pay verilmektedir. Bu şekilde hesaplanan tutarın, azami iade edilebilir vergi tutarının altında kalması halinde, en fazla aradaki farka isabet eden tutar kadar amortismana tabi iktisadi kıymetler (ATİK) dolayısıyla yüklenilen vergilerden iade hesabına pay verilebilmektedir.

Ancak son zamanlarda Mali İdare, ciro primi, hasılat primi, faiz, fiyat farkı, vade farkı, kur farkı gibi nedenlerle yüklenilen vergilerin, KDV iade talebinde dikkate alınamayacağını ve söz konusu giderlerle ilgili yüklenilen KDV’lerin iade taleplerinden çıkarılması gerektiğini belirtmektedir.

Ciro primi, hasılat primi, faiz, fiyat farkı, vade farkı, kur farkı gibi nedenlerle yüklenilen vergilerin KDV iade talebinde dikkate alınmamasının sebebi, KDVK’nın 29/2. maddesinde geçen, “indirimli orana tabi teslim veya hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen KDV tutarları”nın, Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek sınırı aşan kısmının iadesine imkân tanındığı ve bu nedenle, indirimli orana tabi işlemin gerçekleştiği vergilendirme döneminden sonra yapılan giderler nedeniyle yüklenilen vergilerin, indirimli orana tabi işlemle ilgisi olsa dahi, iadesinin mümkün olmadığıydı.

Özellikle indirimli orana tabi ürünleri bayi, market vb. satış noktaları aracılığı ile müşterilerine ulaştıran firmalar, her üç aylık dönemde veya her yılsonunda bayilerinden ve marketlerinden gelen ciro primi faturalarının KDV’sini iade olarak alamamakta ve oldukça yüklü bir finansman sorunu ile karşılaşmaktaydılar.

İşte 19.01.2012 tarih ve 28178 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 116 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile KDV iadesinde ciro primleri nedeni ile mükellef aleyhine ortaya çıkan sorun ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.

26 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nin (L) Bölümünde, fatura ve benzeri belgelerde ayrıca gösterilmeyip, yıl sonralarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu gibi adlarla) yapılan ödemelerin katma değer vergisine tabi olduğu, ancak bu tür bir iskontonun doğrudan satılan malla ilgili olmadığı ve burada söz konusu olan iskontonun, firmanın yaptığı ek bir çalışmanın ya da çabanın sonucu olarak doğduğu ve bu nedenle “hizmet” kapsamına giren bu işlemlere ait iskontoların %18 KDV oranı ile vergilendirilmesinin gerektiği açıklanmıştır.

116 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile 26 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’nin (L) Bölümü yürürlükten kaldırılmış ve fatura ve benzeri belgelerde ayrıca gösterilmeyip, yılsonlarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu gibi adlarla) yapılan iskontolar esas itibariyle, asıl işleme ilişkin KDV matrahının değişmesi sonucunu doğurduğu ve KDV matrahında değişiklik vuku bulduğu bu gibi durumlarda KDV Kanununun 35 inci maddesine göre düzeltme yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Bu itibarla, fatura ve benzeri vesikalarda gösterilmeyip belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında yapılan iskontolar nedeniyle KDV matrahında değişiklik vuku bulduğu hallerde düzeltme işlemi, alıcı tarafından satıcı adına bir fatura ve benzeri belge düzenlenmek ve bu amaçla düzenlenecek belgede, KDV matrahında değişikliğe neden olan iskonto tutarına ilk teslim veya hizmetin yapıldığı tarihte bu işlem için geçerli olan KDV oranı uygulanmak suretiyle yapılacaktır.

Örneğin %8 KDV’ye tabi bir malı satan firmaya, yılsonunda ciro primi faturası düzenlendiğinde asıl işlemde uygulanan KDV oranı %8 olduğu için ciro primi faturası da %8 KDV’li olacak şekilde düzenlenecektir.

Örnekten de anlaşılacağı üzere satış sırasında uygulanan KDV oranı (%8) ile ciro primi faturasında yer alan KDV oranı (%8) aynı olduğundan iadesi gereken bir KDV rakamı olmayacak ve ciro primlerinin KDV iadesine konu edilmesi gerekmeyecektir.

Cenk Orhan*
E-Yaklaşım

III- SONUÇ

116 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile 19.01.2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında yapılan iskontolar nedeniyle düzenlenen faturalarda uygulanacak KDV oranı, asıl işlemde uygulanan KDV oranı ile aynı olacak şekilde değiştirilmiştir. Bu sayede KDV iade taleplerinde ciro primleri nedeni ile firmalar aleyhine sonuçlar doğuran sıkıntılar ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.

________________________________

(*) SMMM