26 Şubat 2012 Pazar

Ba-Bs Bildirim Formlarının düzenlenmesinde tereddüt edilen konular


Vergi Usul Kanununun 413 üncü maddesinde “Mükellefler, Gelir İdaresi Başkanlığından veya bu hususta yetkili kıldığı makamlardan, vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkında yazı ile izahat isteyebilir.
1. Giriş
Gelir İdaresi Başkanlığı, kendisinden istenecek izahatı özelge ile cevaplandırabileceği gibi, aynı durumda olan tüm mükellefler bakımından uygulamaya yön vermek ve açıklık getirmek üzere sirküler de yayımlayabilir.
Sirküler ve özelgeler, Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde, Gelir İdaresi Başkanı veya tevkil edeceği bir başkan yardımcısının başkanlığında en az üç daire başkanından müteşekkil bir komisyon marifetiyle oluşturulur.
Söz konusu komisyonda oluşturulmuş sirküler veya özelgeler ile konu, kapsam ve ilgili olduğu mevzuat bakımından tamamen aynı mahiyeti taşıyan bir hususta izahat talebinde bulunulması halinde, komisyon tarafından oluşturulan sirküler veya özelgelere uygun olmak şartıyla Gelir İdaresi Başkanlığı taşra teşkilatı tarafından da özelgeler verilebilir.
Sirküler ve vergi mahremiyetine ilişkin hükümler göz önünde bulundurulmak şartıyla özelgeler, Gelir İdaresi Başkanlığınca internet ortamında yayımlanır.”
hükmü yer almaktadır.
Gelir İdaresi Başkanlığının bünyesinde teşkil edilen Komisyon tarafından oluşturulan özelgeler, yukarıdaki hükme istinaden Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitesinde yayımlanmaya başlanmıştır.
Biz de bu yazımızda söz konusu özelgelerden Ba Bs Bildirim Formları ile ilgili olanlardan önemli gördüklerimizi aşağıda derledik.
2. İthalat İşlemlerinin Form Ba ile Bildirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar
Ankara Vergi Dairesi Başkanlığının 11.11.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.18.02-32Mük.257-7930-712 sayılı özelgesinde ithalatların Ba formunda bildirilme şekli ile ilgili olarak aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır.

“Yasal düzenlemeler çerçevesinde; ithalatta vergiyi doğuran olay, Gümrük Kanununa göre gümrük vergisi ödeme mükellefiyetinin başlaması, gümrük vergisine tabi olmayan işlemlerde ise gümrük beyannamesinin tescili aşamasında meydana gelmekte olup, ithalatta KDV matrahı, gümrük beyannamesinin açılışına kadar oluşan mal maliyeti, masraflar (nakliye, sigorta vs maliyet unsurları) ve ithalde alınan gümrük vergisi ile diğer vergi, resim, fon ve harçları da içeren toplam ithal maliyetinden oluşmaktadır.
Buna göre, ithalatta verginin matrahını oluşturan tutar 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 21′inci maddesi gereğince gümrük beyannamesinin açılışına kadar oluşan mal maliyeti, masraflar (nakliye, sigorta vs maliyet unsurları) ve ithalde alınan gümrük vergisi ile diğer vergi, resim, fon ve harçları da içeren toplam ithal maliyetinden oluştuğundan, Form Ba Bildirim formunun da buna paralel olarak, katma değer vergisi matrahını oluşturan katma değer vergisi hariç bedel dikkate alınarak düzenlenmesi gerekmektedir.”
3. Transit Ticaret Kapsamında Yapılan Alım Satım İşlemlerinin Ba-Bs Formlarına Dahil Edileceği[1]
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının 01.07.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-219 sayılı özelgesinde transit ticaret kapsamında yapılan alım satım işlemlerinin Ba-Bs formlarına dahil edilip edilmeyeceği konusunda aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır.
“İlgi dilekçenizde, transit ticaret kapsamında yapılan alım satım işlemlerinizin Ba-Bs formlarına dahil edilip edilmeyeceği hakkında Başkanlığımız görüşü talep edilmekte olup, konuyla ilgili olarak gerekli açıklamalar aşağıda yapılmıştır.
Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 148, 149 ve Mükerrer 257′ nci maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak, 350 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile; mal ve hizmet satışlarını ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)” ile bildirmeleri hususunda yükümlülük getirilmiştir.
Söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile bildirim hadleri 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde açıklanmıştır.
Aynı Tebliğin 1.2.1 bölümündeki açıklamalara göre, bildirim mecburiyeti bulunan mükelleflerce, belirlenen hadler çerçevesinde yapılan her türlü mal ve/veya hizmet alış ve satışları, bunlara ilişkin belgenin türüne (Fatura, irsaliyeli fatura, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, gider pusulası, akaryakıt pompalarına bağlı ödeme kaydedici cihaz fişi, sigorta komisyon gider belgesi ve yolcu bileti gibi) bakılmaksızın Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilecektir.
Ayrıca, 396 Sıra No.lu Genel Tebliğin 1.2.2. bölümünde “Mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000 TL olarak yeniden belirlenmiştir. Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları, “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)” nun Tablo II alanında bildirilecektir.” açıklaması bulunmaktadır.
Yukarıda yer alan açıklamalara göre; transit ticaret kapsamında şirketiniz tarafından yapılan işlemlerin belgelendirilmesi halinde Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilmesi gerekmektedir.”
4. Serbest Bölgeden Alımların Form Ba ile Bildirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar
Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığının 11.11.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.41.15.02-VUK.2010/1-64 sayılı özelgesinde serbest bölgelerden alımların Ba formunda bildirilme şekli ile ilgili olarak aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır.
“381 ve 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde Ba ve Bs bildirim formlarının Tablo II bölümlerinin doldurulması sırasında kullanılacak ” ülke kodu” bilgilerinin Tebliğ ekinde yer aldığı belirtilmiştir. Buna göre serbest bölgede faaliyet gösteren mükelleflerden mal ve/veya hizmet alan mükellefler tarafından yapılan alışların Form Ba ile bildirilmesinde, ülke kodu bölümüne serbest bölge kodunun, vergi kimlik numarası bölümüne de mal ve/veya hizmet alınan mükellefin vergi kimlik numarasının yazılması gerekmektedir.
Yukarıda yer alan açıklamalara göre, serbest bölgeden yapılan mal alımının Ba formunda gösterilmesinde, ülke koduna serbest bölgenin kodunun, vergi kimlik numarası bölümüne de mal alımında bulunduğunuz mükellefin vergi kimlik numarasının yazılması gerekmekte olup, şirketiniz tarafından ülke kodunun düzeltilmesi için verilecek Ba formları için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca işlem yapılacağı tabiidir.”
5. Gerçek Kişilere Yapılan Kira Ödemelerinde Belirlenen Haddin Aşılması Halinde Form Ba ile Bildirilme Zorunluluğu
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığının 11.11.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.99.16.01.0-VUK 257-47 sayılı özelgesinde gerçek kişilere yapılan kira ödemelerinde belirlenen haddin aşılması halinde Form Ba ile bildirilme zorunluluğu hakkında aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır.
“….. 268 Sıra No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde; işyeri ve konut kiralama işlemlerinde yapılacak tahsilat ve ödemelerin banka veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik edilmesi zorunluluğuna ilişkin açıklamalar yapılmış olup;
Söz konusu tebliğ ile konutlarda, her bir konut için aylık 500 TL ve üzerinde kira geliri elde edenlerin, işyerlerinde ise tutarı ne olursa olsun işyerini kiraya verenler ile kiracıların kiraya ilişkin tahsilat ve ödemelerinin 1/11/2008 tarihinden itibaren banka veya Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen belgelerle tevsik edilmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Yine aynı tebliğde, banka veya Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü aracı kılınmak suretiyle, para yatırma veya havale, çek veya kredi kartı gibi araçlar kullanılmak suretiyle yapılan tahsilat ve ödemeler karşılığında dekont veya hesap bildirim cetvelleri düzenlendiğinden bu belgelerin tevsik edici belge olarak kabul edileceği ile bankaların internet şubeleri üzerinden yapılan ödeme ve tahsilatların da aynı kapsamda değerlendirileceğine ilişkin açıklamalar yer almaktadır.
Buna göre, gerçek kişilere yapmış olduğunuz aylık kira ödemelerinin, 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirtilen tutarı (5.000 TL ve üzerinde) aşması halinde, 268 Sıra No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde belirtilen tevsik edici belgelere dayandırılarak, “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile bildirilmesi gerekmektedir.”
6. Ba, Bs Formlarında Özel İletişim Vergisinin Gösterilip Gösterilmeyeceği
Ankara Vergi Dairesi Başkanlığının 11.08.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.18.02-32Mük.257-8110-541sayılı özelgesinde Ba Bs formlarında özel iletişim vergisinin gösterilip gösterilmeyeceği hakkında aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır.
“… 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin 1.2.2 bölümünde; “Mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000 TL olarak yeniden belirlenmiştir. Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları, “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)” nun Tablo II alanında bildirilecektir.
Söz konusu hadlerin uygulanmasında, özel matrah şekline tabi mal ve/veya hizmet alış/satışlarında katma değer vergisi, özel tüketim vergisine tabi işlemlerde ise özel tüketim vergisi dahil tutarlar dikkate alınacaktır.” açıklaması bulunmaktadır.
Bu çerçevede, Ba Bs bildirim formlarında alım ve satım tutarları belirtilirken; formların, Katma Değer Vergisi ve Özel İletişim Vergisi hariç tutularak düzenlenmesi gerekmektedir.”
7.Özel Matrah Şekline Tabi Teslimlerde Ba-Bs Formlarında Beyan Edilecek Matrahın Tespiti

Konya Vergi Dairesi Başkanlığının 17.06.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.42.17.02-VUK-2-13 sayılı özelgesinde özel matrah şekline tabi teslimlerde Ba-Bs formlarında beyan edilecek matrahın tespiti hakkında aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır.
“Vergi Usul Kanununun 362 Sıra No.lu Genel Tebliği ile bilânço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile mal ve hizmet satışlarını ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Bs)” ile bildirmeleri hususunda yükümlülük getirilmiştir.
Yine aynı tebliğde söz konusu hadlerin uygulanmasında özel matrah şekline tabi mal ve/veya hizmet alış ve satışlarında Katma Değer Vergisi dahil tutarların dikkate alınacağı belirlenmiştir.
Bu açıklamalar çerçevesinde özel matrah şekline tabi alış ve satışların Katma Değer Vergisi dahil tutarlar dikkate alınmak suretiyle Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilmesi gerekmektedir.”
8. Nihai Tüketicilere Yapılan ve Belirlenen Haddi Aşan Satışların Bs Bildirim Formuna Dahil Edilip, Edilmeyeceği
Ankara Vergi Dairesi Başkanlığının 10.08.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.18.02-32MÜK257-7994-534 sayılı özelgesinde nihai tüketicilere yapılan ve belirlenen haddi aşan satışların Bs bildirim formuna dahil edilip, edilmeyeceği hakkında aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır.
“… nihai tüketicilere yapılan mal ve hizmet satışlarının KDV hariç 5.000-TL ve üzerinde olması halinde 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde yer alan açıklamalar doğrultusunda nihai tüketicinin T.C. Kimlik Numarası belirtilerek Bs bildirim formuna dahil edilmesi gerekmektedir.”
9. Sonuç
Hatalı bildirimlere uygulanan usulsüzlük cezalarının yüksekliği, bu bildirimlerin düzenlenmesinde daha özenli davranılmasını zorunlu kılmaktadır. Bildirimler doldurulurken, tebliğ hükümleri ile birlikte tereddüt duyulan konularda diğer vergi yükümlülerine verilen özelgelerin de takip edilmesi önem arz etmektedir. Gelir İdaresi Başkanlığının, vermiş olduğu özelgeleri internet ortamında yayımlaması uygulayıcılar için faydalı olmaktadır.
———————————————————————————————–
[1] Bu konuda daha önce aksi yönde özelge verildiği bilinmektedir (Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığının 6.05.2009 tarihli özelgesi).
Emrah AYGÜL
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir

24 Şubat 2012 Cuma

DOĞUM İZNİNDE İŞTEN ÇIKARILAN KADININ HAKLARI

  
I- GİRİŞ
Çalışma hayatında kadınlara özgü bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerden biride gebe kadınların doğumdan önce ve sonra kullandıkları doğum izinleridir. Bu yazımızda kadınların doğumdan önce ve sonra kullandıkları izi süreleri içerisinde iş sözleşmeleri işverenleri tarafından feshedilirse bu durumda olan kadınların hangi haklara sahip olduklarını açıklamaya çalışacağız.
II- KADINLARIN DOĞUM İZNİ SÜRELERİ
4857 sayılı İş Yasası’nın 74. maddesine göre kadın işçilere doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık doğum izni verilir. Bu süreler içinde kadın işçi çalıştırılamaz. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Gebe işçinin sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir. Ayrıca kadın işçinin erken doğum yapması halinde ise doğumdan önce kullanamadığı çalıştırılmayacak süreler doğum sonrası sürelere eklenir. Bu süreler işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir. Bu süreler hekim raporu ile belirtilir.
III- DOĞUM İZNİ SÜRESİ İÇERİSİNDE İŞTEN ÇIKARILAN İŞÇİLERİN HAKLARI
A- KIDEM TAZMİNATI ÖDENMESİ
Doğum izni kullanan bir işçinin iş sözleşmesi ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı olmayan bir sebepten dolayı feshedilmişse ve işçinin de çalışma süresi bir yıl ve üzerinde ise işçiye kıdem tazminatı ödenmesi gerekir.
B- İŞE İADE EDİLME
İşçinin kıdem süresi 6 ay ve üzerinde ise iş sözleşmesi belirsiz süreli ve işyeri iş güvencesi kapsamında bir yer ise işçi bir ay içerisinde işe iade davası açabilir.
C- EŞİT DAVRANMAMA TAZMİNATI
İş Kanunu’nun 5. maddesine göre, işveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz. İşveren işçiyi doğum yapmasından dolayı veya gebe kalmasından dolayı işten çıkarmış ise işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki tazminat talep edebilir. Bu tazminat, ihbar ve kıdem tazminatından ayrı bir tazminattır.
D- GEÇİCİ İŞ GÖREMEZLİK ÖDENEĞİ ÖDENMESİ
Doğum yapan işçiye geçici iş göremezlik ödeneği ödenebilmesi için;
a) İstirahatın başladığı tarihte sigortalılık niteliğinin sona ermemesi,
b) Doğumdan önceki 1 yıl içinde en az 90 gün kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olması,
c) Bu süre içinde işyerinde çalışmamış olması,
d) Doğum olayının gerçekleşmiş olması
gerekmektedir.
Buna göre, doğum öncesi 8 (7 x 8 = 56 gün) veya çoğul gebelik halinde 10 (7 x 10 = 70 gün) haftalık istirahata ayrılan veya 3 hafta kalıncaya kadar çalışabileceğine dair rapor alan ancak daha önce erken doğum yapan kadın sigortalıya doğum yapacağı tarihten önce (erken doğum nedeniyle) kullanamadığı günler doğum sonuna ilave edilerek geçici iş göremezlik ödeneği ödenir.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2011/50 sayılı Genelgesi’ne göre, doğumdan önce gebelik istirahatının başladığı tarihte sigortalılık niteliği devam etmekte olan kadının 90 günlük kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olması şartını yerine getirdiğinin tespiti halinde, gebelik istirahat süresi içinde herhangi bir sebeple iş sözleşmesi sona ermiş olsa dahi kendisine doğum öncesi ve doğum sonrası geçici iş göremezlik ödeneğinin verilmesi gerekiyor.
E- EMZİRME ÖDENEĞİ
5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında olan sigortalı kadına emzirme ödeneği verilebilmesi için doğumdan önceki bir yıl içinde en az 120 gün kısa vadeli sigorta kolları priminin adına bildirilmiş olması gerekiyor.
Emzirme ödeneğine hak kazanan sigortalılardan 5510 sayılı Kanun’un 9. maddesine göre sigortalılığı sona erenlerin, bu tarihten başlamak üzere 300 gün içinde çocukları doğarsa, sigortalı kadına doğum tarihinden önceki 15 ay içinde en az 120 gün prim ödenmiş olması şartıyla emzirme ödeneği verilebilecektir
IV- SONUÇ
Kadınlara verilen doğum izni süresi içerisinde iş sözleşmeleri feshedildiği takdirde bu işçilere mevzuattan kaynaklanan birçok haklar doğabilmektedir. Bu haklar kıdem tazminatı ödenmesi, işe iade edilme, eşit davranmama tazminatı, geçici iş göremezlik ödeneği ve emzirme ödeneğidir. Doğum izni kullanan işçileri işten haklı bir sebep olmadan çıkaran işverenlerin yüksek miktarlarda tazminat ödemeleri söz konusu olabilecektir.

Arif TEMİR*
Yaklaşım

20 Şubat 2012 Pazartesi

<><>
DÖNEM SONU STOKLARININ DEĞERLEME İLKELERİ
I- GİRİŞ
İşletmelerin ticaretini yapmak için edindiği veya ürettiği malların dönem sonu itibariyle satılmamış kısmı ile üretime sevk edilmemiş ilk madde ve malzemeler işletme stoklarını oluşturur. İşletme stokları, her an satılabilecek veya üretime verilebilecek kıymetlerden oluştuğundan sadece bilanço dönen varlıkları içinde yer alır. İşletme stokları, ilk madde malzeme, yan mamuller, mamuller, ticari mallar, diğer stoklar, verilen sipariş avanslarından oluşur:
Dönem sonunda kayıtlar üzerinden kaydi envanter yapılır. Üretim işletmelerinde kaydi envanter tutulan imalat defterleri üzerinden tespit edilir. Ayrıca fiili envanter de çıkartılır ve kaydi envanterle karşılaştırılır. Farklılık bulunması halinde kaydi envanter fiili envanter seviyesine getirilir. Değerlemede fiili envanter sonuçları dikkate alınır.
II- STOK DEĞERLEMESİ
Stokların değerlemesinde çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Bu yöntemlerin her biri kendine özgü sonuçlar doğurur. Dolayısıyla her birinin uygulama şartları ve uygulama alanları farklıdır. Genel kabul görmüş değerleme yöntemleri şunlardır.
● İlk giren ilk çıkar yöntemi (FİFO),
● Son giren ilk çıkar yöntemi (LİFO),
● Gelecek olan ilk çıkar (NİFO),
● Ortalama maliyet yöntemi, 
● Fiil maliyet yöntemi,
● Belirli mamullerin izlenmesi yöntemi,
● En son alış fiyatı.
Vergi hukukunda, satın alınan veya imal edilen emtianın, maliyet bedeli ile değerleneceği öngörülmüştür. 4008 sayılı Kanunla, Vergi Usul Kanunu’nun 274. maddesinde yapılan değişikle, mükelleflerin satın aldıkları veya imal ettikleri emtianın maliyet bedelini, LİFO yöntemini uygulamak suretiyle de tespit edebilecekleri ve bu yöntemi seçenlerin en az beş yıl süreyle bu yöntemden vazgeçemeyecekleri hükmü getirilmişti. Ancak bu uygulama enflasyon düzeltmesine ilişkin hükümlere paralel olarak 5024 sayılı Kanunla kaldırılmış, emtia değerlemesinde LİFO yöntemi kullanımı sona erdirilmiştir.
Vergi Usul Kanunu’na göre aşağıdaki değerleme yöntemlerinin uygulanması mümkün bulunmaktadır.
A- FİİLİ MALİYET YÖNTEMİ
İşletmenin belirli bir dönemde ürettiği mamullere ait gerçekleşen tüm giderler o dönemde üretilen mamullerin maliyetine aktarılır. İşletmenin elde ettiği fiili maliyetler, gerçek durumu göstermesi bakımından, yönetimin her zaman ihtiyaç duyduğu maliyetlerdir.
Ancak bu yöntem ile elde edilen maliyetlerin kontrolü mümkün değildir. Çünkü bu yöntemde maliyetlerin karşılaştırılmasında kullanılacak veriler yoktur.
B- ORTALAMA MALİYET YÖNTEMİ
Bu yöntem kendi içinde “Tartılı Ortalama ve Hareketli Ortalama Yöntemi” olarak ikiye ayrılmaktadır.
1- Tartılı Ortalama Yöntemi
Değişik tarihlerde farklı fiyatlarla yapılan tüm ticari mal alışlarının toplam maliyetlerinin, toplam ticari mal miktarına bölünerek bulunan bir ortalamayla satılan ticari malların maliyetlerinin hesaplandığı bir yöntemdir.
2- Hareketli Ortalama Yöntemi
Bu yöntemde ortalama maliyet her ticari mal alışında tekrar hesaplanır. Her ticari mal alışında alınan malın miktarı mevcut ticari malın miktarına, maliyeti de mevcut malın maliyetine eklenerek; toplam maliyet, toplam miktara bölünerek ortalama maliyet hesaplanır.
3- İlk Giren İlk Çıkar (FIFO) Yöntemi
Bu değerleme yönteminde işletmede kullanılan, üretime verilen veya satılan malların işletmenin stoklarına en önce girenlerden olduğu kabul edilir. Bu yönteme göre, çıkışlar işletmeye ilk girenlerden başlar ve giriş sırasına göre devam eder. Bu durumda, dönem sonunda işletmede mevcut stoklar son giren parti mallardan kalmış olacaktır.
III- İLK MADDE VE MALZEMENİN DEĞERLEMESİ
İşletmenin mal veya hizmet üretmekte kullandığı ilk madde ve malzemeler bilanço dönen varlıkları içinde bu kalemde gösterilir. İlk madde; imalat işletmelerinde kullanılan ve doğrudan doğruya üretilen mamulün bünyesinde yer alan maddelerdir. Yardımcı madde, üretim işlemine dahil olmakla birlikte ilk madde olarak değerlendirilmeyen maddelerdir. Malzeme ise, üretim işleminin bünyesine doğrudan girmeyen fakat üretimi kolaylaştıran ve kullanılması zorunlu olan maddelerdir. İşletmenin ilk madde malzeme stoku, stoklar için belirlenen değerleme yöntemine göre değerlenir. Envanter ve değerlemede üretim birimlerinde bekleyen ilk madde malzeme ile tekrar üretime verilen hatalı ürünler de dikkate alınmalıdır.
IV- YARI MAMULLERİN DEĞERLEMESİ
Yarı mamuller üretim işletmesinde bulunur. Yarı mamul; üretimine başlanmış olmakla beraber dönem sonu itibariyle henüz üretim işlemi tamamlanmamış olan, diğer bir ifade ile üretim bandında bulunan mamullerdir. Süreklilik arz eden üretimde yarı mamul tespiti, dönemsel ayırımdan kaynaklanan teknik bir zorunluluktur.
Kombine imalatta her imalat aşaması ayrı değerlendirilmeli, imalat birimleri arasında bekleyen mamuller yarı mamul olarak dikkate alınmamalıdır. Çünkü bu tür imalatta bir aşamanın ürünü (ara mamul) diğer aşamanın ilk maddesi olmaktadır.
V- MAMULLERİN DEĞERLEMESİ
Mamuller; üretim işletmelerinde üretim işlemi tamamlanıp ürün ambarına alınan maddelerdir. kombine imalatta, her imalat aşaması sonucu üretilen madde o aşamanın ürünüdür Bu ürünlere ara ürün denilir ve genellikle bu ara ürünler de esas ürün gibi satış işlemine konu edilir. Dolayısıyla üretim işletmesinde satışa konu edilen her bir maddeyi ayrı bir mamul olarak dikkat almak gerekmektedir. Bir aşamanın ürününün diğer aşamanın ilk maddesi olması önemli değildir.
Mamuller üretim maliyeti ile değerlenir. Üretilen mamul birim maliyetinin tespiti işletme imalat muhasebesinin görevidir. Vergi Usul Kanunu’nda mamul maliyetine girecek gider ve maliyet unsurları 275. madde de tek tek belirtilmiştir. Söz konusu madde hükmü uyarınca imal edilen emtianın maliyet bedeli aşağıdaki unsurlardan oluşur:
● Mamulün vücuda getirilmesinde harcanan (kullanılan)  ilk madde malzeme bedeli,
● Mamule isabet eden işçilik,
● Genel üretim giderlerinden mamule düşen pay,
● Ambalajlı olarak piyasaya arz edilmesi zorunlu olan mamullerde ambalaj malzemesi bedeli,
● Genel idare giderlerinden mamule düşen pay.
Vergi Usul Kanunu’nun 275. maddesi hükmü uyarınca genel idare giderlerinden mamul maliyetine pay verilmesi ihtiyaridir. Ancak mükellef tercihini bütün üretim işlemi için aynı doğrultuda kullanmalıdır. Genel idare gideri dışındaki diğer maliyet unsurlarından mamule pay verilmesi zorunludur. Diğer bir anlatımla bu maliyet unsurları cari dönemde mükellef tarafından doğrudan gider kaydedilemez.
VI- TİCARİ MALLARIN DEĞERLEMESİ
Ticari mallar yukarıda sayılan değerleme ölçülerinden herhangi biri kullanılarak değerlenebilir. Mükellef tarafından seçilen yöntem tüm ticari mallara uygulanmalıdır.
Vergi Usul Kanunu’nun 274. maddesi uyarınca satın alınan veya imal edilen emtia maliyet bedeli ile değerlenir. Vergi Usul Kanunu’nun maliyet bedeline ilişkin 262. maddesi uyarınca maliyet bedelini oluşturan unsurlar şunlardır:
● Satın alma bedeli, ithal edilen mallarda CİF bedeli,
● Malın işyerine getirilmesine kadar ödenen sigorta gideri,
● Malın işyerine getirilmesine kadar ödenen nakliye, yükleme, boşaltma ve hamaliye giderleri,
● İthal edilen mallara ilişkin gümrük vergisi, gümrük komisyo­nu ve diğer ithalat giderleri.
A- MANİPLASYONA TABİ MALLAR
Malların satış öncesinde imalat niteliğinde olmamakla birlikte kalite bazında ayırımına maniplasyon denilmektedir. Bazı tahıl ürünlerinin büyüklüğüne göre ayırımı, pamuğun kalitesine göre ayırımı bu işleme örnek olarak verilebilir.
Maniplasyona tabi mallarda değerleme, kalite farkları da dikkate alınarak şu esaslara göre yapılmalıdır.
● Emtia toplam maliyetine; mal alış bedeli, alışa ilişkin taşıma, sigorta vb. giderler ile maniplasyon nedeniyle katlanılan işçi­lik, makine amortismanı vb. giderler dahil edilmelidir.
● Bulunan toplam emtia maliyeti, maniplasyon sonrası ayrılan mallara kaliteleri itibariyle piyasa fiyatları da dikkate alınarak dağıtılmalıdır.
● Mallar bulunan bu maniplasyon sonrası maliyetle stoklara alınmalı, dönem sonu değerlemesi de yukarıda anılan yöntemlerden birine göre yapılmalıdır.
B- KONSİNYE MALLAR
Konsinye mallar alıcı işletmelerde emanet olarak tutulan mallardır. Bir satış yöntemi olarak uygulanan konsinyasyon usulünü uygulayan işletmeler alıcılarda konsinye olarak duran malların envanterini kayıtlar üzerinden çıkartacaklar ve değerleyerek bilanço aktifine kaydedeceklerdir. Değerleme diğer ticari mallara uygulanan yönteme göre yapılacaktır.
Bünyesinde başka işletmelerin konsinye malı bulunan işletmeler ise bu malları stoklarına dahil etmeyecekler ve değerleme konusu yapmayacaklardır. Bu mallar her iki işletmenin de nazım hesaplarında ayrıca izlenecektir.
C- ALIŞ ISKONTOSU VE CİRO PRİMİ
Alış ıskontosu, satıcı tarafından mal bedelinden yapılan indirimdir. Alış ıskontosu mal alımı anında yapılabileceği gibi belli dönemlerde de yapılabilir. Mal alımı anında yapılan alış ıskontosu faturada gösterilir ve alınan mal bedelinden düşülür.
Belli dönemler itibariyle veya yıl sonlarında, alınan mal miktarına bağlı olarak satıcı tarafından işletme lehine yapılan ıskontolar mal alış maliyetiyle ilişkilendirilmeyip doğrudan gelir yazılır.
Ciro primine karşılık bedelsiz mal gönderilmesi halinde ciro pri­mi gelir yazılır, bu tutar aynı zamanda bedelsiz alınan malın alış bedeli olarak kaydedilir. Söz konusu mallar işletme aktifinde bu bedelle gösterilir.
D- VADE FARKLARI
İşletmelerin vadeli mal alımları ile ilgili olarak satıcı işletme tarafından hesaplanacak vade farkları alış faturasına dahil edilecektir. Mal alımı borçlarının vadesinde ödenmemesi nedeniyle sonradan hesaplanan vade farkları da satıcı işletme tarafından fatura edilecek ancak bu fatura bedelleri alıcı işletme tarafından doğrudan gider (finansman gideri) yazılacaktır. Söz konusu vade farkları ilgili mal maliyetiyle ilişkilendirilmeyecektir.
E- KREDİ FAİZİ VE KUR FARKI GİDERİ
İşletme stok kıymetlerinin alımında kullanılan kredilere ilişkin olarak hesaplanan kur farkları ile ödenen faizlerin iktisadi kıymet maliyetine dahil edilmesi özellik göstermektedir.
238 seri no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği uyarınca; emtia temini amacıyla kullanılan kredilere ilişkin faiz giderlerinin emtia maliyetine eklenmesi zorunlu değildir. Kredi kur farkı giderleri de aynı kapsamda değerlendirilecektir. Ancak ithal edilen emtiaya ilişkin olarak ortaya çıkan kur farklarından emtianın işletme stoklarına girdiği ana kadar olan kısmın, ilgili emtia maliyetine dahil edilmesi zorunludur. Emtia maiyetinin tespiti açısından bedelin ödenmesi önem taşımamaktadır.
VII- DİĞER STOKLARIN DEĞERLEMESİ
İşletmenin ilk madde malzeme, yarı mamul, mamul ve ticari mal dışında satışa konu iktisadi kıymetleri bilançoya diğer stoklar adı altında aktarılmaktadır. Bu kapsamda değerlendirilecek stoklar, işletmenin normal ticari faaliyeti çerçevesinde işleme konu olmayan mallardır. Bu kapsama giren mallar da genel olarak maliyet bedeli ile değerlenir. 
A- İMALAT ARTIKLARI
İmalat artıkları, imalat işletmelerinde imalat faaliyetinin sonucu olarak ortaya çıkan ve imalat faaliyetinde kullanılma özelliğini kaybetmiş olan kıymetlerdir. Bunlar hurdalar, üstüpüler, deseler ve benzerleridir. Bu kıymetlerden belli bir değer ifade edenler dönem sonu envanterinde gösterilir ve değerlenir. Herhangi bir değeri olmayanlar ise stoklarda gösterilmez.
İmalat artıkları emsal bedeli ile değerlenir. Emsal bedeli uygulamasında öncelikle işletme içi emsaller dikkate alınır. Emsal bedeli uygulamasında maliyet bedeli esası uygulanmaz.
İmalat artıklarının değerleme sonucu bulunacak değerinin üretim maliyetinden çıkartılması gerekmektedir. Bu anlamda anılan kıymetlerin maliyet tespit dönemlerinde değerlenmesi daha fonksiyonel olacaktır.
B- DEFOLU ÜRÜNLER
İmalat işlemi sonunda kalite kontrol servisinde ayıklanan mallar defolu ürün olarak adlandırılır. Bu ürünler de kendi aralarında kalite bakımından ayrılır. Bu malların ürün statüsünde satılabilecek nitelikte olanlarına imalat maliyetinden pay verilebilir. Diğer defolu ürünler ise maliyet bedeli esası hariç emsal bedelle değerlenecektir. Emsal bedeli uygulamasında öncelikle işletme içi emsaller dikkate alınmalıdır. Bu kıymetlerin değeri de üretim maliyetinden düşülmelidir.
C- DEĞERİ DÜŞEN MALLAR
Ekonomik ve teknik icaplar gereği kıymetinde önemli azalma meydana gelen mallar ayrılarak diğer stoklar arasına alınır. Bu kıymetlerin değerlemesi de emsal bedelle yapılacaktır. Emsal bedeli uygulaması Vergi Usul Kanunu’nun 267. maddesinde belirlenen sıra dahilinde yapılmalıdır.
Emtiada değer düşüklüğü; 
● Doğal afetlerden,
● Ticari icaplardan ,
● Teknik icaplardan
kaynaklanabilir.
1- Stok Değer Düşüklüğü Karşılığı
Değeri düşen mallara ilişkin yasal düzenleme Vergi Usul Kanunu’nun 278. madde hükmünde yer almaktadır. Bu madde hükmü aşağıdaki gibidir.
“Yangın, deprem ve su basması gibi afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırılmak, çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde iktisadi kıymetlerinde önemli bir azalış vaki olan emtia ile maliyetlerin hesaplanması mutad olmayan hurdalar ve döküntüler, üstüpü, dese ve ıskartalar emsal bedeli ile değerlenir.”
Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, emtianın değeri düşen mal olarak değerlendirilmesi, değer kaybının yangın, deprem ve su basması gibi tabii afetler sonucu olabileceği gibi ticari faaliyetin normal icapları içerisindeki bozulma, çürüme, kırılma, çatlama, paslanma gibi faktörlerin sonucunda bağlı olabilir. Bu haller dışında, emtiada meydana gelecek değer kayıpları sonuç hesaplarına intikal ettirilemez.
Kanun metninde yer almamasına karşın, yargı kararlarında trafik kazalarının da afet niteliğinde değerlendirildiği görülmektedir.
İktisadi değerlerinde düşme görülen malların emsal bedelinin tespiti için mükelleflerin değer kaybının ortaya çıktığı (hesap dönemi) sonuna kadar Takdir Komisyonu’na başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Tabii afet sonucu değer kaybı hallerinde hesap dönemi sonu beklenmeden Takdir Komisyonu’ndan emsal bedeli tespiti talep edilmelidir.
Uygulamada, değer düşüklüğünün doğrudan mal bedelinden indirilmektedir. Değer düşüklüğünün karşılık ayrılmak suretiyle gider yazılması da mümkündür. Esasen, Muhasebe Sistemi Genel Tebliği ile öngörülen uygulama da bu şekildedir.
Öte yandan kıymeti düşen mallarla ilgili olarak sigorta eksperleri, itfaiye yetkilileri vb. gibi kişi ve kurumlarca yapılan hasar tespitine dayanarak değer düşüklüğünün sonuç hesaplarına intikal ettirildiği görülmektedir.
Oysa söz konusu kişi ve kurumların verdikleri değer tespit kararları yalnızca Takdir Komisyonu kararına veri teşkil etmekten öte bir anlam taşımamaktadır.
İşletmede üretilen mamullerde oluşabilecek değer kayıpları ile imalat sırasında veya sonrasında (fire, kusurlu imalat, imalat artıkları vb.) meydana gelebilecek değer kayıplarının da Vergi Usul Kanunu’nun 278. maddesine göre değerlenmesi mümkündür.
Ancak burada meydana gelecek değer kaybının “önemli” olması gerekir. Kanun’da “önemli” deyimi ile neyin kastedildiği açık değildir. Bunu, malların piyasa değerini ve ihtiyacı karşılama özelliğini normalin üzerinde kaybetmiş olmaları manasında anlamak gerekir. Ticari ve sınai faaliyetin icaplarından olan normal kayıplar (fireler), doğrudan envanterde yer vermemek yoluyla değerlemede dikkate alınabilir. Uygulamada, normal fireler bakımından yapılacak değerlemede, takdir komisyonunca emsal bedelinin tespit edilmesi şartı aranmamaktadır.
Vergi Usul Kanunu’nun 274 ve 278. maddelerindeki düzenlemelerin Tekdüzen Hesap Planındaki işleyişi “Stok Değer Düşüklüğü Karşılığı Hesabı” ile olmaktadır.
Tekdüzen Hesap Planına göre bilanço gününde işletmede mevcut stokların; tabii afet, bozulmak, çürümek, kırılmak, teknolojik gelişmeler vs. nedenlerle fiziki ve ekonomik değerlerinde önemli azalmalar veya piyasa fiyatlarındaki düşüşler sonucu oluşacak muhtemel zararların telafisi için karşılık ayrılmaktadır. Oysa Vergi Usul Kanunu’nun konuyla ilgili 274 ve 278. maddelerinde bu tür kıymetlerin emsal bedel ile değerleneceği öngörülmüştür.
Örnek: (A) Anonim Şirketinin ticaretini yaptığı inşaat malzemelerinden 10.000 TL’lik kısmı, yangın sonucunda % 75 oranında hasar görmüştür. Şirket 10.07.2011 tarihli Takdir Komisyonu Kararına istinaden 7.500 TL’lik karşılık ayırmıştır.
Bu işleme ilişkin yevmiye kaydı aşağıda gösterilmiştir.
––––––––––––10.07.2011––––––––––––
157- DİĞER STOKLAR                       10.000,00
       153- TİCARİ MALLAR                              10.000,00
–––––––––––––––––/––––––––––––––––
––––––––––––10.07.2011––––––––––––
654 - KARŞILIK GİDERLERİ                7.500,00
         158- STOK DEĞER DÜŞ. KARŞ.              7.500,00
–––––––––––––––––/––––––––––––––––
VIII- ENVANTER FARKLARININ UYUMLAŞTIRILMASI
Envanter işlemleri çerçevesinde hem kaydi envanter hem de fiili envanter yapılmalıdır. Fiili envanter sonuçlarının kaydi envanter sonuçları ile birbirini doğrulaması gerekir. Kaydi envanter ile fiili envanter sonuçlarının birbirinden farklı olması halinde kaydi envanter seviyesine getirilir. Diğer bir ifadeyle mali tablolar oluşturulurken fiili envanter sonuçları esas alınır. Bunun için kayıtlarda gerekli düzeltme yapılarak kaydi envanter sonuçlarının fiili envanter sonuçları ile eşitlenmesi sağlanır. 
A- STOK SAYIM NOKSANLARI
Dönem sonunda işletme stoklarının fıili envanteri çıkartılır ve kaydi envanterle karşılaştırılır. Farklılık bulunması halinde kaydi envanter fıili envanter seviyesine getirilir. Değerlemede fıili envanter sonuçları dikkate alınır. Kaydi envanter noksanlığı halinde noksanlığın nedeni araştırılır. Dönem sonu itibariyle noksanlığın nedeni tespit edilebiliyorsa gerekli düzeltme kaydı yapılır. Eğer noksanlığın nedeni bulunamıyorsa tutar doğrudan gider yazılmayıp geçici olarak 197 No.lu fark hesabına kaydedilir.
Stok sayım noksanlığının nedenleri şunlar olabilir:
- Fireler,
- Hırsızlık olayları,
- Doğal afetler ve teknik yok olmalar,
- İşletmeden çekişler,
- Kaydi envantere herhangi bir nedenle alınmama,
- Faturasız satış,
- Üretim işletmelerinde, bozuk ürünlerin yeniden üretime verilmesi,
- Promosyon veya ayni ücret olarak verilme ya da bağış yapılma durumlarının kayıtlara geçmemiş olması.
Dönem sonu itibariyle bir malda ortaya çıkan envanter fazlası diğer bir malda ortaya çıkan envanter noksanlığı ile karşılaştırılarak netleştirilemez. Her mal grubu envanter sonuçları açısından ayrı değerlendirilir. Ancak birbirine çok benzeyen ve karışma ihtimali yüksek olan mallarda kayıtlara yanlış girildiğinin tespit edilmesi durumunda bir maldaki noksanlık benzer diğer bir maldaki fazlalıkla karşılaştırılabilecektir.
Örnek: Halı ticareti ile uğraşan (X) Limited Şirketinin dönem sonu (31.12.2011) envanterinde değeri 600 TL olan taban halılardan beş adet noksanlık olduğu tespit edilmiştir. 
Yapılacak kayıt;
––––––––––––31.12.2011––––––––––––
197 SAYIM VE TESELLÜM  NOKSANLARI  3.000,00
  - 30 Stok Sayım Noksanları
       153 TİCARİ MALLAR                                          3.000,00
Açıklama: Envanter farklarına göre stok hesabın düzeltilmesi.
–––––––––––––––––/––––––––––––––––
Envanter sırasında ortaya çıkan noksanlıklar, muhasebe hatalarından kaynaklanmış olabilir. Örneğin işletmenin fiilen sattığı halıların kayıtlarda yer almamasından ya da teslim almadığı malın kayıtlarda yer almasından veyahut alış faturasının mükerrer kaydedilmesinden kaynaklanabilir. 
Söz konusu halıların (X) Limited Şirketinin stoklarında yer almamasının alış faturasının mükerrer kaydedilmesinden kaynaklandığı tespit edildiğinde aşağıdaki kayıt yapılacaktır. 
––––––––––––31.12.2011––––––––––––
320 SATICILAR                                             3.000,00
       197 SAYIM VE TESELLÜM NOKSAN.             3.000,00
         - 30 Stok Sayım Noksanları
–––––––––––––––––/––––––––––––––––
Yapılan araştırmalara rağmen stok sayım noksanın nedeninin tespit edilememesi halinde, bu durumun emsal bedel üzerinden satış olarak kabulü gerekmektedir.
B- STOK SAYIM FAZLALARI
Yapılan envanter sonucunda kaydi stok durumuna göre fiili stok fazlalığı tespit edildiği, ancak bu fazlalığın nedeninin bilinemediği durumlarda fazlalık geçici hesapta izlenir.
Örnek: (X) Limited Şirketinin dönem sonu (31.12.2011) envanterinde değeri 150 TL olan yolluklarda 6 adet fazlalık olduğu tespit edilmiştir. 
Yapılacak kayıt;
––––––––––––31.12.2011––––––––––––
153 TİCARİ MALLAR                                    900,00
       397 SAYIM VE TESELLÜM FAZLA.                900,00
         - 30 Stok Sayım Fazlaları
–––––––––––––––––/––––––––––––––––
Fazlalığın nedeni araştırılıp, bulunamadığı takdirde, 679 Olağandışı Gelir ve Kârlar Hesabına aktarılarak dönem kârına dahil edilir.
––––––––––––31.12.2011––––––––––––
397 SAYIM VE TESELLÜM FAZLALARI     900,00
  - 30 Stok Sayım Fazlaları
       679 OLAGAN DIŞI GELİR VE KÂR.                900,00
–––––––––––––––––/––––––––––––––––
679 Olağan Dışı Gelir ve Kârlar Hesabı ise, 690 Dönem Kârı veya Zararı Hesabı ile kapatılacaktır.
––––––––––––31.12.2011––––––––––––
679 OLAGAN DIŞI GELİR VE KÂR.             900,00
       690 DÖNEM KÂRI VEYA ZARARI                 900,00
–––––––––––––––––/––––––––––––––––
Mehmet Tahir UFUK*
Yaklaşım

19 Şubat 2012 Pazar


Çek Kanununda Yapılan Değişiklikler Ne Getirdi

Bilindiği üzere, 31/01/2012 tarihli ve 6273 sayılı Çek Kanununda Değişikliklik Yapılmasına Dair kanun ; 03/02/2012 tarihli ve 28193  mükerrer  sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.5941 sayılı Çek Kanununda yapılan değişiklikler bu yazının konusunu oluşturmaktadır.

1-Karşılıksız çek işlemi yapılmasına sebebiyet veren  kişilerin kayıtları sadece Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından tutulacaktır.Yapılan değişikliklerle üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre ,kanuni ibraz süresi içnde ibrazında ,çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında halen uyglanmakta olan adli nitelikteki yaptırım, Cumhuriyet savcısı tarafından uygulanacak idari nitelikteki bir yaptırıma dönüştürülmüştür.Bu nedenle kanunun yayım tarihinden itibaren karşılıksız çek verenlerin kayıtları hukuken adli sicilde bulunmayacak sadece Türkiye Merkez Bankası tarafından tutulacaktır.Bu nedenle Çek kanununun 2 nci maddesinde yer alan “adli sicil” ibaresi “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olarak değiştirilmiştir.

2-Çekin, üzerinde yazılı baskı tarihinden itibaren beş yıl içinde ibraz edilmemesi halinde ,muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutara ilşkin sorumluluğu sona erecektir.Bu nedenle çek defterinin her bir yaprağına yazılması gereken hususlar arasına “çekin basıldığı tarih” eklenmiştir.

3- Banka, karşılıksız çıkan çeki ibraz eden hamile ,süresinde ibraz edilen edilen her çek yaprağı için;
a) Çekin karşılığının hiç bulunmaması halinde;
1-Çek bedeli bin Türk Lirası ve üzerinde ise bin Türk Lirası,
2-Çek bedeli bin Türk Lirası altında ise çek bedelini,
b) Çekin karşılığının kısmen bulunması halinde;
1- Çek bedeli bin Türk Lirası ve altında ise,çek bedelini aşmamak koşuluyla kısmi karşılığı bin Türk lirasına tamamlayacak bir miktarı ,
2- Çek bedeli bin türk lirasının üzerinde ise,çek bedelini aşmamak koşuluyla ,kısmi karşılağa ilave olarak bin türk Lirasını,Ödemekle yükümlüdür.

4-Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre çekin kanuni ibraz süresine göre ibrazında ,çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında uygulanan adli nitelikteki yaptırım, Cumhuriyet savcısı tarafından uygulanacak idari nitelikteki bir yaptırıma dönüştürülmüştür.

5- Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı çek hesabı sahibi hakkında uygulanacaktır. Bu yaptırım tüzel kişiler hakkında da uygulanacaktır.

6-  Çek Kanununda çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, idari nitelikteki bir yaptırım olarak düzenlendiğinden bu değişikliğin zorunlu sonucu olarak Kanunun 5 nci maddesinin ikinci,dördüncü,dokuzuncu ve onbirinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.Yürürlükten kaldırılan hükümlerin niteliği;
- Çek hesabı sahibi gerçek kişi veya tüzel kişinin yönetim organının çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurma yükümlülüğü,
- Karşılıksız çek düzenleyen kişi hakkında soruşturma veya kovuşturma evrelerinde mahkeme tarafından çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı verilmesi,
- Karşılıksız kalan çekle ilgili olarak Cumhuriyet savcılığınca kovuşturmaya gerek görülmemesi veya açılan davanın beraat ile sonuçlanması halinde çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılması ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirilmesine ilişkin düzenleme,
- Karşılıksız kalan çekle ilgili uygulanacak adli ceza hükümleri.

7- İdari nitelikte bir yaptırım olan çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına karşı yapılacak başvuru ve itirazlar hakkında  5326 sayılı Kabahatler kanunu hükümleri uygulanacaktır.

8- Karşılıksız kalan çek bedelinin ticari işlerde uygulanan temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödenmesi halinde çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı Cumhuriyet Savcısı tarafından kaldırılır ve  bu husus Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirilir.

9- Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına ilişkin kayıt, kaydın girildiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra Türkiye cumhuriyet Cumhuriyet Merkez Bankasınca resen silinecek ve bu işlem ilan edilecektir.

10- Hamiline çek defteri yaprağını kullanmadan hamiline çek düzenleyen kişi,bu aykırılığı içeren her bir çekle ilgili olarak bir yıla kadar hapis cezası uygulamasından vazgeçilerek Cumhuriyet Savcısı tarafından üç yüz Türk Lirasından üç bin Türk Lirasına kadar hapis cezası uygulanacaktır.

11- 5941Sayılı Çek Kanununa eklenen geçici 3 ncü madde hükmüyle yapılan değişikliklere uygun olarak yeni çek defterlerinin bastırılıp dağıtılmasına ve eski çek defterlerinin imhasına ilşkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
Yapılan değişikliklerin içeriği aşağıdaki gibidir.
a) Bankalar, 3/şubat/1012 tarihinden itibaren bir ay içinde Türkiye Cumhuriyet Merkez bankasınca tebliğde belirlenen esaslara göre bankalar yeni çek defterleri bastıracaklardır.
b) Bankalar.31/12/2012 tarihine kadar bastıracakları yeni çek defterlerini müşterilerine verecekler müşterilerin ellerindeki eski çek defterlerini imha edeceklerdir.
c) Çek kanununda değişiklik yapılmadan önceki hükümlere göre düzenlenmiş eski çekler hukuken geçerlidir.
d) Üzerinde basıldığı tarih yer almayan eski çeklerin 30/06/2018 tarihine kadar bankaya ibraz edilmemesi halinde, muhatap bankanın kanun 3 ncü maddesindeki sorumluluğu sona erecektir.
Kanunun 3 ncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki sorumluluk aşağıdaki gibidir.
-Çek karşılığının hiç bulunmaması halinde;
-Çek bedeli bin Türk Lirası veya üzerinde ise bin Türk Lirası,
-Çek bedeli bin Türk Lirasının altında ise çek bedelini,
- Çek karşılığının kısmen bulunması halinde;
- Çek bedeli bin Türk Lirasıveya altında ise ,çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmi karşılığı bin Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı,
- Çek bedeli bin türk lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla , kısmi karşılağa ilave olarak bin Türk Lirasını,
Ödemekle yükümlüdür.
e) 31/12/2017 tarihine kadar ,çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir.
f) Kanunun  yayımı tarihinden önce verilmiş olan çek düzenleme çek hesabı açma yasağı karalarına ilişkin kayıtlar getirilen şartlar oluşuncaya kadar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca tutulmaya devam edilecektir.
g) Mevcut çek düzenleme çek hesabı açma yasağı kararları hakkında soruşturma evresinde bulunan dosyalar için Cumhuriyet Başsavcılığınca; kovuşturma evresinde bulunan dosyalar hakkında mahkemece idari yaptırım kararı verilecektir.
h) Yargıtayda bulunan dosyalar ise,yeni çek kanununa göre işlem yapılmak üzerehükmü veren mahkemeye gönderilir.mahkeme duruşma yapmaksızın karar verir.

 ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPAN KANUN İLE ESKİ VE YENİ TÜRK TİCARET KANUNUNDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

 1- Eski Türk Ticaret Kanununda yapılan değişiklik;
a) 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 726 ncı maddesinin birinci fıkrasında;
Hamilin cirantalarla ,keşideci ve diğer çek borçlullarına karşı haiz olduğu müracaat hakları çekin ibraz müddetinin bitiminden itibaren altı aya geçmekle zamanaşına uğrayacağı hükmündeki zamanaşımı süresi üç yıla çıkarılmıştır.
b) Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise;çek borçlularından birinin diğerine karşı haiz olduğu müracaat hakları bu çek borçlusunun çeki ödediği veya çekin dava yolu ilekendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren altı geçmekle zaman aşımına uğramaktadır.
Yapılan değişiklik ile zamanaşımı süresi üç yıla çıkarılmıştır.

2- 6102  sayılı yeni Türk Ticaret Kanununda yapılan değişiklik;
Yeni Türk Ticaret Kanunun 814 üncü maddelerinin birinci ve ikinci fıkralarında eski Türk Ticaret Kanununun yukarıda belirtilen hükmüne aynen yer verilmiş olduğundan bu maddedeki altı aylık zamanaşımı süresi üç yıla çıkarılmıştır.

MuhasebeTR.com
Hayrullah DOĞAN
Yeminli Mali Müşavir
E. Hesap Uzmanı