Yeni TTK kapsamında mal ve
hizmet tedarikinde geç ödemenin sonuçları
I.Giriş
Avrupa
Birliği'ne üye ülkeler açısından, ticari işletmelerin, özellikle küçük ve orta
ölçekli işletmelerin (KOBİ) [1], geç ödemeler sebebiyle
karşılaştıkları güçlükler sebebiyle Avrupa'da iflasların ve dolayısıyla
işsizliğin arttığı, büyüme, rekabet gücü ile istihdamın azaldığı görülmüş;
özellikle işletmeler ve işletmeler ile kamu kurumları arasındaki ticari
işlemlerde geç ödemelerin KOBİ'ler üzerinde daha ağır bir baskı yarattığı kabul
edilmiştir.
Bu kapsamda,
2000/35/EC sayılı "Ticari İşlerde Geç Ödemeyle Mücadeleye İlişkin Avrupa
Birliği Yönergesi" 29 Haziran 2000 tarihinde Avrupa Parlamentosunda kabul
edilmiştir.
Söz konusu
Yönerge'de irade serbestisi, ekonomik olarak zayıf konumda olanın korunması
ilkeleri ile alacaklı-borçlu ilişkisi, sözleşmenin ihlali, temerrüt faizi,
alacaklının zararlarının ne şekilde karşılanacağı gibi konulara yer
verilmiştir. Daha sonra 2011/7/EU sayılı Yönerge ile 2000/35/EC sayılı
Yönerge'de köklü değişiklikler yapılmıştır.
Söz konusu
düzenlemeler ışığında, Avrupa'da olduğu gibi geç ödemelerin de Türk işletmeleri
üzerinde finansal bir risk yarattığını dikkate alan kanun koyucu, Yönergeler
ışığında, 6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun (Yeni TTK) 1530. maddesinde,
ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedarikinde geç ödemenin sonuçlarını
hüküm altına almıştır. Söz konusu hüküm ile özellikle tedarik zincirinin en
önemli halkası olan KOBİ'lere destek olmak amaçlanmıştır.
Nitekim
maddenin gerekçesinde de, hükmün getiriliş amacı "Üreticileri,
KOBİ'leri ve fatura ya da eşdeğer ödeme talepleri karşılığı hizmet veren ticari
işletmeler ile kişileri, şartları dayatma konumları güçlü ticari işletmeler,
özellikle market, süper market, hiper market gibi alışveriş merkezleri karşısında
korumak" şeklinde belirtilmiştir.
Bu itibarla,
Yeni TTK'nın 1530. maddesi kapsamında getirilen düzenlemelere aşağıda detaylı
olarak yer verilmektedir.
II. Temerrüt
hali
Yeni TTK'nın
1530. maddesinde, "(2) Ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki
amacıyla yapılan işlemlerde, alacaklı, kanundan veya sözleşmeden doğan tedarik
borcunu yerine getirmiş olmasına rağmen, borçlu, gecikmeden sorumlu
tutulamayacağı hâller hariç, sözleşmede öngörülmüş bulunan tarihte veya
belirtilen ödeme süresinde borcunu ödemezse, ihtara gerek olmaksızın temerrüde
düşer." denilmek suretiyle borçlu temerrüdünün koşulları hüküm altına
alınmıştır. Bu kapsamda borçlunun temerrüde düşmesi için kanun koyucu
tarafından aranan şartlar aşağıdaki gibidir.
i. İşlemin
konusunun para borcu doğuran mal ve hizmet tedariki olması
Madde metninde
yalnızca ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedarikinden doğan borçların
geç ödenmesinden bahsedilmiş, ancak tedarikten doğan borcun para borcu olmadığı
durumlar açısından açık bir düzenleme yapılmamıştır. Nitekim maddenin devam
eden hükmünde temerrüt tarihinin belirlenmesinde fatura ve eşdeğer ödeme
taleplerinin esas alınacağı belirtildiğinden ve söz konusu belgelerin de yalnız
para borçları için kullanıldığı dikkate alındığında, kanun koyucunun sadece
para borçları için düzenleme yaptığı sonucuna ulaşılabilecektir.
ii. Mal ve
hizmet tedarikinin ticari işletmeler arasında gerçekleştirilmesi
Kanun
maddesinde düzenlenen ihtarsız temerrüdün gerçekleşebilmesi ve temerrüt faizinin
talep edilebilmesi için sözleşmenin iki tarafının da ticari işletme olması
gerekmektedir.
Nitekim ticari
işletmelerin tanımını yapan, Yeni TTK'nın 11. maddesinde de, bir işletmenin
ticari işletme vasfına ulaşabilmesi için, gelir sağlanmasının hedeflenmesi,
devamlılık, bağımsızlık ve esnaf işletmesi için öngörülen sınırların aşılması
şartlarını birlikte sağlaması gerektiği belirtilmiştir.
Böylelikle geç
ödemenin sonuçları yalnızca ticari işletmeler üzerinde doğmakta, esnaf
işletmeler ve serbest meslek icra edenlerin tedarik ettikleri mal ve hizmet
bedellerinin geç ödenmesi ihtimalinin kapsam dışı bırakıldığı kabul
edilmektedir.
iii.
Muacceliyet şartı
Yeni TTK ile
borçlunun ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşmesi için, muacceliyet tarihinin
tespiti önem taşıdığından, kanun koyucu bunun için farklı yollar öngörmüştür.
Bu yollarda ilki, tarafların sözleşmede uygun bir tarih tespit etmesidir.
Böylelikle sözleşmede belirtilen ödeme gününde veya sürenin bitiminde borç
muaccel hale gelecek ve ayrıca herhangi bir işlem yapılmaksızın borçlu
temerrüde düşecektir.
Bununla
birlikte, Yeni TTK'nın 1530. maddesinin 6. fıkrasında, sözleşmede öngörülen
ödeme süresinin faturanın veya eşdeğer ödeme talebinin veya mal ya da hizmetin
alındığı veya mal veya hizmetin gözden geçirme ve kabul usulünün tamamlandığı
tarihten itibaren en fazla 60 gün olabileceğine yer verilmiştir. Ancak fıkranın
devamından tarafların açıkça kararlaştırmaları ve alacaklı aleyhine ağır bir
haksız durum yaratmamak kaydıyla 60 günden daha uzun sürelerin de
öngörülebileceği kabul edilmiş olup, taraflara sözleşmeyle ödeme günü veya
süresini serbestçe kararlaştırma imkanı tanınmıştır.
Ancak
belirtmek isteriz ki, alacaklının küçük yahut orta ölçekli işletme (KOBİ) veya
tarımsal ya da hayvansal üretici veya borçlunun büyük ölçekli ticari işletme
sıfatını taşıdığı durumda ödeme süresi 60 günü aşamayacaktır. Böylelikle, kanun
koyucu büyük ve güçlü ticari işletmelerin geç ödemeyi bir finansman aracı
olarak kullanmasını engellemeye çalışmaktadır.
Hal böyle
iken, halihazırda yürürlükte olan ve ödeme süresi 60 günden daha uzun tespit
edilmiş olan sözleşmelerin, Yeni TTK yürürlüğe girdikten sonra ne olacağı
hususu ayrı bir tartışma konusunu oluşturmaktadır. Bu konuya ilişkin henüz bir
açıklama yapılmamış olup, genel hukuk yorumu kapsamında sözleşmelerin tamamının
geçersiz kılınması yerine, sınırın aşıldığı tutar veya kısmın geçersiz
olabileceği düşünülebilir.
Muacceliyet
tarihinin tespiti açısından ikinci yol ise taraflarca sözleşmede ödeme günü
veya süresinin tespit edilmediği veya tespit edilen sürenin Kanun hükmüne
aykırı olması halidir. Söz konusu madde hükmü aşağıdaki gibidir.
"Sözleşmede
ödeme günü veya süresi belirtilmemişse veya belirtilen süre beşinci fıkraya
aykırı ise, borçlu aşağıdaki sürelerin sonunda ihtara gerek kalmaksızın
mütemerrit sayılır ve alacaklı faize hak kazanır:
a) Faturanın
veya eş değer ödeme talebinin borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz
günlük sürenin sonunda.
b) Faturanın
veya eş değer ödeme talebinin alınma tarihi belirsizse mal veya hizmetin teslim
alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda.
c) Borçlu
faturayı veya eş değer ödeme talebini mal veya hizmetin tesliminden önce
almışsa, mal veya hizmetin teslim tarihini takip eden otuz günlük sürenin
sonunda.
d) Kanunda
veya sözleşmede, mal veya hizmetin kabul veya gözden geçirme usulünün
öngörüldüğü hâllerde, borçlu, faturayı veya eş değer ödeme talebini, kabul veya
gözden geçirmenin gerçekleştiği tarihte veya bu tarihten daha önce almışsa, bu
tarihten sonraki otuz günlük sürenin sonunda; şu kadar ki, kabul veya gözden
geçirme için sözleşmede öngörülen süre, mal veya hizmetin alınmasından itibaren
otuz günü aşıyor ve bu durum alacaklının aleyhine ağır bir haksızlık
oluşturuyorsa, kabul veya gözden geçirme süresi mal veya hizmetin alınmasından
itibaren otuz gün olarak kabul edilir.
Yukarıdaki
düzenlemeye baktığımızda, alacaklıların özellikle KOBİ'lerin aleyhine haksız
bir durum yaratmamak adına, ödeme süresinin tespit edilememesi veyahut kanun hükmüne
aykırı tespit edilmesi halinde genel olarak borçlunun temerrüde düşme tarihi 30
gün ile sınırlandırılmıştır.
III. Temerrüt
halinin sonuçları
Yukarıda yer
verilen açıklamalar ve Kanun hükümleri çerçevesinde temerrüde düşen borçlunun
ödemesi gereken masraf ve temerrüt faizi Yeni TTK'nın 1530. maddesinin 7.
fıkrasında hüküm altına alınmıştır. Bu kapsamda mütemerrit borçlunun
alacaklısının sözleşmede öngörülen tarihten ya da ödeme süresinin sonunu takip
eden günden itibaren, alacaklının ayrıca talep etmesine gerek olmaksızın ve
sözleşmede ayrıca belirtilmese dahi temerrüt faizine hak kazanacağı kabul
edilmiştir.
Ticari işlerde
uygulanacak temerrüt faizi oranı, sözleşme serbestisi kapsamında taraflarca
serbestçe belirlenebilecektir.[2] Ancak alacaklıya yapılan geç ödemelere
ilişkin temerrüt faiz oranının sözleşmede öngörülmediği veya ilgili hükümlerin
geçersiz olduğu hallerde, uygulanacak faiz oranı ve alacağın tahsili masrafları
için talep edilebilecek asgari giderim tutarını Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası (TCMB) her yıl ocak ayında ilan edecektir. Bu kapsamda ilan edilecek
faiz oranının, 4.12.1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine
İlişkin Kanun'da öngörülen ticari işlere uygulanacak temerrüt faizi oranından
en az yüzde sekiz fazla olması gerekmektedir.
IV.
Taksitlendirme yasağı
Üreticileri,
KOBİ'leri ve fatura ya da eşdeğer ödeme talepleri karşılığı hizmet veren ticari
işletmeler ile kişileri, şartları dayatma konumları güçlü ticari işletmelere
karşı korumayı amaçlayan kanun koyucu Yeni TTK'nın 1530. maddesinin 8.
fıkrasında, alacaklının küçük veya orta ölçekli işletme veya tarımsal veya
hayvansal üretici olup, borçlunun büyük ölçekli işletme olduğu hallerde
taksitle ödemeyi öngören sözleşme hükümlerinin geçersiz olacağını hüküm altına
almıştır.
Öte yandan
büyük ölçekli işletmeler açısından ise mal veya hizmet bedelinin taksitle
ödenmesinin öngörüldüğü durumlarda, bu maddenin ödeme sürelerini düzenleyen
hükümlerin birinci taksit bakımından uygulanacağı kabul edilmiştir.
Söz konusu
hükmün getiriliş amacının taksitlere bağlanan ödeme sürelerini kısaltmak olduğu
kabul edilse dahi, kanun koyucunun sadece ilk taksit için düzenleme yapmakla
yetinmesi bu hükmün uygulanabilirliğini etkilemektedir.
Nitekim
tarafların taksitle ödemeyi kararlaştırdıkları bir durumda, vadeler arası
sürelerin birbirinin aynısı olma zorunluluğu bulunmadığından, ödeme süresinin
yalnızca birinci taksit için belirlenmiş olması diğer taksitler arasındaki
vadeyi etkilemeyecektir. Böylelikle ilk taksitin ödeme süresini kanun hükmüne
uygun olarak belirleyen taraflar, sonraki taksitler için uzun vadeler
belirleyebileceklerdir.
V. Sonuç
Günümüz modern
hukukunda, pazarlık güçleri ile konumları aynı olmayan kişi ve işletmeler
arasında sözleşme özgürlüğü ilkesinin geçerli olmayacağı ve bu kapsamda güçlü
olmayan üretici, KOBİ ve benzeri işletmelerin teslim ettikleri malların ve
hizmetlerin bedellerini zamanında alarak ekonomik yapılarını güçlendirmelerine
yardımcı olunması gerektiği kabul edilmektedir.[3] Nitekim Avrupa Birliği
Yönergeleri ile Yeni TTK bu kapsamda oluşturulmuştur.
Ancak
belirtmek isteriz ki, geç ödemelere karşı KOBİ'lerin korunması amacı ile
öngörülen ve sözleşme özgürlüğünü belirli çerçevede sınırlandıran bu maddenin
yorumunun, uygulamada birçok sorunu beraberinde getireceği değerlendirilebilir.[4]
Öncelikle,
kanun koyucunun 1530. madde ile güçsüzün lehine getirmiş olduğu böyle bir
düzenlemede, yalnızca ticari işletmeleri düzenlemesi, Kanun maddesinin uygulama
alanını oldukça daraltmaktadır. Özellikle Yeni TTK'nın 1530. maddesinin
KOBİ'leri korumak amacıyla getirildiği dikkate alındığında, bu amacın
gerçekleştirilmesinin zor olduğu anlaşılacaktır. Çünkü ticari işletme çap ve
büyüklüğüne ulaşmamış olan KOBİ'ler, ihtarsız temerrüt ve yüksek temerrüt
faizinden yararlanamayabileceklerdir.
Bu nedenle,
ticari işletmelerin ölçeklerinin tespiti önem arz etmekte olup, bu kapsamda
ikincil mevzuatın biran önce yayımlanması gerekmektedir.
Ayrıca
KOBİ'leri korumak amacıyla getirilen vade ve taksitlendirme yasağının etkileri
konusunda tereddütler ortaya çıkmaktadır. Nitekim tedarik edeceği mal veya
hizmet bedelini tek seferde ödeyecek durumda olmayan veya taksitle ödemeyi daha
avantajlı bulan büyük ölçekli işletmeler, KOBİ veya tarımsal veya hayvansal
üreticiler yerine büyük ölçekli işletmelerle iş yapmayı tercih
edebileceklerdir. Böylelikle ekonomik piyasada konumları güçsüz olan KOBİ'lerin
iş kaybı nedeniyle daha büyük sıkıntılara girme riski ortaya çıkabilecektir.
Sonuç olarak,
KOBİ'leri korumak amacıyla getirilen bu düzenlemeler doktrinde tartışmalara ve
görüş ayrılıklarına yol açmakta olup, Yeni TTK'nın yürürlüğe gireceği tarihe
kadar çıkarılacak ikincil mevzuat ile bu konulara bir an önce açıklık
getirilmelidir.
Av. Tuğçe Gültekin/E&Y
[1] 18 Kasım 2005 tarihli Resmi Gazete'de
yayımlanan ve 18 Mayıs 2006 tarihinde yürürlüğe giren "Küçük ve Orta
Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında
Yönetmelik" kapsamında, 250 kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve
yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu 25.000.000-TL'yi (Yirmibeş
Milyon Türk Lirası'nı) aşmayan ve bu Yönetmelikte mikro işletme, küçük işletme
ve orta büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ve kısaca "KOBİ"
olarak adlandırılan ekonomik birimleri ifade etmektedir.
[2] Faiz konusunda tek
sınırlama "Oran Serbestisi ve Bileşik Faizin Şartları" başlıklı Yeni
TTK'nın 8. maddesinde birleşik faize ilişkin olarak düzenlenmiştir.
[3] 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu
Gerekçesi
[4] Prof. Dr. Abuzer
Kendigelen, "Yeni Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve İlk
Tespitler", İstanbul 2011, Sayfa: 535-536
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder