4 Kasım 2012 Pazar


Bir papatya falı hikayesi : Türkiye’nin kredi notu

Hiç bitmeyen, piyasaların sevdiği, beklemekten, dillendirmekten usanmadığı bir konu bu. Haksız bir bekleyiş olduğunu da söylemeyeceğim. Konu, kredi notu olduğunda, içinde bulunduğumuz durumu değerlendirmeden önce, mutlaka şunu söylemeden geçemiyorum: Hiçbir kredi kuruluşu bizi “yatırım yapılabilir seviyede” değerlendirmese de Türkiye uluslar arası piyasalarda “yatırım yapılabilir seviye de” değerlendiriliyor. Bunun ismini koymayan kredi kuruluşlarının, bu gecikmiş işi ne zaman yapacaklarının dedikodusunu yapmakta bize düşüyor. Zaman zaman alevlenen ve aslında gündemden hiç düşmeyen bu konuyu, neden bugünlerde tekrar bu yoğunlukta konuşur olduk?
Bu işin müsebbibi; cari işlemler açığı verileri. Kredi kuruluşları “dışsal kırılganlık” endişelerini ortaya döktükçe ve bu çerçevede  2012 yılının ana teması olan cari işlemler açığını düşürmek yolunda aylık veriler olumlu sürpriz yaptıkça (altın konusuna pek kafa yormadan)  kredi notumuzun atacağına dair beklentiler hep taze kalacağa benziyor. Üstüne üstlük kredi derecelendirmelerinden de  “ süper şifreli” bir takım açıklamalar gelince görmezden gelemiyor işte piyasalar.

Şimdi önce üç önemli derecelendirme kuruluşunda neredeyiz bakalım:
·         S&P (BB, durağan -- yatırım yapılabilir seviyenin iki kademe altı)
·         Moody’s (Ba1  pozitif-- yatırım yapılabilir seviyenin bir kademe altı) 
·         Fitch (BB+, durağan -- yatırım yapılabilir seviyenin bir kademe altı)

Bu karneye baktığımızda, Moody’s, bizi yatırım yapılabilir seviyeye en yakın derecelendiren kuruluş. Geçen haftalarda bir açıklama yaptı ve Türkiye’nin kredi notunu o çok malum dışsal kırılganlıkları azalttığı noktada artırım yaparım dedi. İleriye bakıldığında yatırım notundaki bir artışın muhtemelen Türkiye'nin yapısal olarak ödemeler dengesindeki şoklara dirençli olmasına bağlı olacağını söyledi. Bu açıklamaların bendeki meali; Türkiye sürdürülebilir büyüme patikasına girdiği noktada cari işlemler açığının ne hal alacağının görülmek isteneceği. Piyasalarda yankı bulan bir diğer açıklama ise Fitch’den geldi ve açıklamaların içeriği genel anlamda aynı. Özetle, kaliteli sürdürülebilir büyüme işaretleri, aranan kriter.

Kriter bu olunca, aylık cari işlemler açığı en yakından izlenen veri haline geliyor ve beklentilerden daha iyi bir gerçekleşme bize “yine yeni yeniden” kredi notu artırımı konusuna geri döndürüyor. Şurası bir gerçek, Türkiye ekonomisi, 2011 yılında “dışsal kırılganlığını” iliklerinde hissetti. Olay bir anlamda çığrından çıktı ve TCMB konuyu görev edinerek, çokça tartışmalara yol açan adımlarını attı. Sonuç olarak 2011 yılında GSYİH’nin yüzde 10’ununa ulaşmış cari işlemler açığını, bu sene itibariyle yüzde 7,5’in altına düşürebilme yolundayız. Sonuç olarak 2.5 yüzde puandan daha fazla bir iyileşmeden bahsediyoruz. Ama bu iyileşmeyi, sürdürülebilir büyüme ortamında almadık. Türkiye bu sene yüzde 3 oranında büyüyebilecek sadece. Üstelik bu beklenti, dördüncü çeyrek içinde bir kıpırdanma varsayımını içeriyor. Yani dizginlerin epey çekildiği bir ortamda cari işlemler açığının daralıyor olması “yatırım yapılabilir seviye için” yeterli olmamalı. Son çeyrekte beklenen kıpırdanmanın dış dengeler üzerindeki yankısını 2013 yılının ikinci çeyreğinden itibaren yavaş yavaş görüyor olacağız. O anlamda işaretlerin ne kadar anlamlı olduğunu önümüzdeki sene ortalarına doğru test etmeye başlayacağız. Diğer bir deyişle bu sene sonuna kadar yatırım yapılabilir seviyeye  geliş beni önemli oranda şaşırtır ve açıkçası kredi derecelendirme kuruluşlarının iletişim politikası ve duruşları konusunda sorulara boğar.

Ancak görünüme ilişkin beklentilerin daha anlamlı olacağını düşünüyorum.
Zira piyasalardaki olumlu fiyatlama eğilimi oldukça güçlü durumda, “ha arttı artacak” pozisyonları alınmış gibi. Görünüme ilişkin yeri olan iki kurum var Fitch ve S&P. Fitch açıklamaları genelde daha olumlu bir işaret verdiği için bir görünüm artışı gelebilir, ancak S&P’nin derecelendirme anlamında ciddi anlamda geride kalıyor oluşu da oradaki beklentileri artırabilir. Görünüm artışı da piyasalar bir süre oyalar sanırım.

Kısacası bu konu daha çok su götürür. TCMB’nin “yatırım yapılabilir seviyesine” gelişin piyasa üzerindeki etkileri konusunda önemli bir çalışması var. Sözkonusu seviye öncesindeki bir yıl, piyasaların fiyatlandırdığı dönem olarak ortaya çıkıyor. Sonrası oldukça durgun. Şahsen ülkenin kredi notuna gidişi yolunda piyasa hareketlerinin ne yönde seyredeceği gayet açık. Bence daha önemli ve aslında daha karmaşık olan, kredi notu artışının ülkenin dış finansman imkanını artıyor olması, TCMB çalışmasında da belirtildiği gibi makro ihtiyati önlemlerin daha da altını çizecek. Ya durum şuysa: dış kırılganlığa ilişkin iyiye gidiş emareleri ile yatırım yapılabilir seviyeye gelmiş bir ekonomi, bu kredi notu seviyesi yüzünden yeniden finansal istikrarsızlık tuzağına düşebilir mi?  

Sonuç olarak konu, özetle tavuk-yumurta-papatya üçgeninde sıkışıp kalıyor. Sıkışıp kalmaması ve kendimizi tuzaktan kurtarmak için de yapısal reform takvimine hız vermekten başka şans yok. Şu “gaza basma” yarışını reformlar konusunda da iştahla uygulasak, sanırım işler çok daha kolaylaşır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder