24 Mayıs 2013 Cuma

 
 

Maliye Bakanlığı Özelgesi

Tarih   : 02.01.2013
Sayı    : 38418978-120[68-12/4]-3              
GVK Md. 68
SERBET MESLEK ERBABININ HOME-OFFİCE OLARAK KULLANDIĞI
GAYRİMENKUL İÇİN ÖDEDİĞİ KREDİ FAİZLERİNİN GİDER KAYDI 
Serbest meslek erbabının banka kredisi kullanarak iktisap ettiği ve home-office olarak kullandığı konut için ödediği faizlerin, gayrimenkulün aktife alındığı hesap dönemi sonuna kadar olan kısmının maliyete intikal ettirileceği, sonraki dönemlerde ödenen kredi faizlerinin ise maliyete intikal ettirilmesi veya doğrudan gider olarak indirilmesinin mümkün olduğu, ancak hesaplanacak amortismanların ve ödenecek faizlerin yarısının serbest meslek kazancından indirileceği hk.
Özelge talep formunda, bankadan kredi kullanarak satın aldığınız konutunuzda home office olarak serbest meslek faaliyetinizi yürüttüğünüz belirtilerek, kullanılan kredi için ödediğiniz faizlerin gider kaydı ve adres değişikliği halinde gider kaydı yapılıp yapılamayacağı hususlarında Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Amortisman mevzuu” başlıklı 313. maddesinin birinci fıkrasında “İşletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkullerle 269. madde gereğince gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin, alet, edavat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerinin birinci kısımdaki esaslara göre tespit edilen değerinin bu Kanun hükümlerine göre yok edilmesi amortisman mevzuunu teşkil eder.” hükmüne, 262. maddesinde “Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin arttırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade eder.” hükmüne yer verilmiş, Kanunun 269. maddesinde de iktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkullerin maliyet bedeli ile değerleneceği belirtilmiştir.
Konuyla ilgili olarak 163 ve 334 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde, amortismana tabi iktisadi kıymetlerin iktisabında kullanılan krediler nedeniyle ödenen faizlerin iktisadi kıymetin maliyet bedeline eklenecek kısmı ile doğrudan gider yazılacak kısmının tespitinde uygulanacak esaslar açıklanırken, iktisadi kıymetin aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar oluşan kısmının maliyetle ilişkilendirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise maliyet bedeline eklenilmesi veya doğrudan gider yazılması hususunda mükelleflerin serbest oldukları belirtilmiştir.
Bu itibarla, serbest meslek faaliyetinizde kullandığınız gayrimenkulün iktisabı için kullandığınız banka kredisi dolayısıyla ödenen faizlerin, gayrimenkulün aktife alındığı hesap dönemi sonuna kadar olan kısmının maliyete intikal ettirilmesi zorunlu olup, sonraki dönemlerde ödenen kredi faizlerinin ise maliyete intikal ettirilmesi veya doğrudan gider olarak indirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Öte yandan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 68. maddesinin 1. fıkrasında; “Mesleki kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için ödenen genel giderler (İkametgâhlarının bir kısmını iş yeri olarak kullananlar, ikametgâh için ödedikleri kiranın tamamı ile ısıtma ve aydınlatma gibi diğer giderlerin yarısını indirebilirler. İş yeri kendi mülkü olanlar kira yerine amortismanı, ikametgâhı kendi mülkü olup bunun bir kısmını iş yeri olarak kullananlar amortismanın yarısını gider yazabilirler.)” hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, banka kredisi kullanarak iktisap ettiğiniz konutunuzu home office olarak kullanmanız nedeniyle, söz konusu konutunuz için hesaplanacak amortismanların ve ödenecek faizlerin yarısının serbest meslek kazancından indirilmesi mümkün olup, kredi ile satın aldığınız konutunuzun işyeri olarak kullanılmaması halinde ise söz konusu konuta ilişkin olarak hesaplanacak amortismanların ve ödenen faizlerin gider olarak indirilemeyeceği tabiidir.

14 Mayıs 2013 Salı

Kurumlar Vergisi Kanununda KKEG (Gider Kısıtlaması)

MADDE:11 Kabul edilmeyen indirimler (finansman gideri kısıtlaması) Fıkra:1 Bent: i
          6322  sayılı Kanunla 1.1.2013 tarihinden itibaren yürürlüğe giren FİNANSMAN GİDERİ KISITLAMASI
      İşletmelerin finansman ihtiyaçlarını borçlanma yerine öz kaynakları ile finanse etmelerini teşvik etmek amacıyla çıkarılan ve kredi kuruluşları,finansal kuruluşlar, finansal kiralama,faktoring ve finansman şirketleri hariç kurumlar vergisi mükelleflerini kapsayan bu düzenleme ile kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde,aşan kısma münhasır olmak üzere,yatırımın maliyetine eklenenler hariç( Yatırım maliyetine eklenen  faiz ve benzeri  ödemeler sınırlamaya tabi değil) (Yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz ve kur farklarından yatırım dönemine ait olanlar yatırım maliyetine eklenmesi zorunludur.)  işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon,vade farkı,kur farkı,kar payı ve benzeriadlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10 una kadar kısmı Bakanlar Kurulunca kararlaştırılması halinde,kazancın tespitinde gider olarak indirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
      Düzenlemenin uygulanabilmesi için Bakanlar Kurulu yabancı kaynaklara ilişkin finansman giderlerinin ne kadarının kazançtan indirilemeyeceğini sektörler ve oran olarak açıklayacaktır.Gider olarak kabul edilmeyen finansman giderlerini kurumlar vergisi mükellefleri beyannamelerinde kanunen kabul edilmeyen gider olarak göstereceklerdir.
     Görüşümüze göre bu düzenlemenin uygulanabilmesi için bazı konuların açıklığa kavuşturulması gereklidir.
    Bu konuları şöyle sıralayabiliriz.
    Finansman giderleri yanında finansman geliri olan kurumlarda uygulama nasıl olacaktır.
     Önceki yıllardaki finansman gideri kısıtlamasında finansman gelirleri finansman giderlerinden  düşülemiyordu.Sadece finansman giderleri gider kısıtlamasına  konu ediliyordu.Ancak Danıştay bu hükmü iptal etmiştir..Danıştay kararından sonra finansman giderleri ile finansman gelirlerinin neti gider kısıtlamasına tabi tutulmuştur.
   Hangi tarihteki öz kaynak dikkate alınacaktır.
   Dönem başı özkaynak dikkate alınmalıdır.
   Geçmiş yıllardan devreden kredilere ait giderler kapsama giriyor mu?
   Faizlerin brüt tutarlarımı net tutarlarımı dikkate alınacak?
   Fiyata dahil edilmiş vade farkları ayrılacak mı?
   Örtülü sermayeye isabet eden finansman gideri?
   Kar payı sayılan finansman gideri finansman gideri toplamından düşülmelidir
   Yüklenilen KDV indirilebilecek mi?
   Önceki yıllardaki finansman gideri kısıtlamasında kanunen kabul edilmeyen finansman giderlerine ait KDV indiriliyordu.
   KDV kanununun 30 maddesinin d fıkrasına göre KKEG ait KDV indirilemeyeceğine göre  düzeltme yapılmasını gerekecektir.
HESAPLANACAK KANUNEN  KABUL EDİLMEYEN GİDER FORMÜLÜ
(Yabancı kaynak-Öz kaynak) x Finansman gideri toplamı /Kullanılan yabancı kaynak toplamı
Bu formüle göre bulunan tutarın %10 u KKEG   OLACAKTIR.  
Aydın AKSOY YMM

Vadeli Çeklerde Reeskont Uygulaması

 
VERGİ USUL
KANUNU SİRKÜLERİ / 64



Konusu          : Vadeli Çeklerde Reeskont Uygulaması

Tarihi             : 30/04/2013

Sayısı             : VUK-64/2013-9/ Vadeli Çeklerde Reeskont Uygulaması-2

İlgili olduğu maddeler: Vergi Usul Kanunu Madde 281, Madde 285


1. Giriş

Çeklerde reeskont uygulamasına dair açıklamalar işbu Sirkülerin konusunu teşkil etmektedir.

1.1. 5838 sayılı Kanunun 18 inci maddesiyle 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanuna ilave edilen geçici 2 nci maddede "31.12.2009 tarihine kadar, üzerinde yazılı keşide tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir." hükmüne yer verilmiştir.

Mezkûr hükme yönelik olarak mükelleflerin, geçici bir süre ile sınırlı olarak vade getirilmiş olan ileri tarihli çeklerin artık senet olarak kabul edilerek, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun reeskont konusundaki düzenlemeleri karşısında reeskonta tâbi tutulup tutulmayacağı hususunda tereddüde düştüklerinin anlaşılması üzerine, mükellefler açısından uygulama  birliğinin sağlanması gayesiyle 12.05.2009 tarihli ve 41 numaralı Vergi Usul Kanunu Sirküleri yayımlanmıştır.

Sözü edilen Sirkülerde özetle, mezkûr geçici 2 nci maddenin gerekçesinde bu maddenin belirli bir süreyle çekin,  üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ödenmek için muhatap bankaya ibrazının geçersiz kabul edilerek ekonomik sıkıntılarla çeklerin zamanında ödenememesi sonucunda ticari hayatta karşılaşılan sorunlara ve mağduriyetlere çözüm üretilmesi amacıyla getirildiğinin ifade edildiği, dolayısıyla bu düzenleme ile çeklerin bono ve poliçeler gibi vadeli senet haline getirilmesinin amaçlanmadığı, ayrıca 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun hükümleri gereğince çeke vade konulmasının kabul edilmediği açıklamalarına yer verilerek, çekin ödeme aracı olmasından dolayı senet olarak kabul edilmesi imkân dâhilinde bulunmadığından 5838 sayılı Kanunun 18 inci maddesiyle yapılan düzenlemeye uyan çeklere reeskont uygulanmasının mümkün olmadığı görüşüne yer verilmiştir.

1.2. 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 5941 sayılı Çek Kanunu ile 3167 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, Kanunun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrası ile de "31.12.2011 tarihine kadar, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir." hükmü ihdas edilmiş, bilahare 6273 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle 5941 sayılı Kanuna eklenen geçici 3 üncü maddenin beşinci fıkrasında 31.12.2017 tarihine kadar üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersiz sayılmıştır.

Diğer taraftan 5941 sayılı Kanunun,

3 üncü maddesinin sekizinci fıkrasında "Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının Türk Ticaret Kanununun 707 nci maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması hâlinde, bu çekle ilgili olarak hukukî takip yapılamaz. İleri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukukî takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tâbi tutulması şarttır." hükmü,

5 inci maddesinin birinci fıkrasında "Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılması hâlinde, altı ay içinde hamilin talepte bulunması üzerine, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi hakkında, çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da çek hesabı sahibinin yahut talepte bulunanın yerleşim yeri Cumhuriyet savcısı tarafından, her bir çekle ilgili olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilir..." hükmü,

6 ncı maddesinin birinci fıkrasında ise "Karşılıksız kalan çek bedelinin, çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödenmesi hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı Cumhuriyet savcısı tarafından kaldırılır..." hükmü yer almaktadır.

2. İleri Düzenleme Tarihli Çeklerde Reeskont Uygulaması

2.1.İleri Düzenleme Tarihli Çek İle İlgili Düzenlemeler

Mezkûr 41 numaralı Sirkülerin yayımından sonra yapılan kanuni düzenlemeler karşısında çeklerde reeskont uygulaması ile ilgili olarak aşağıda yer alan izahata lüzum görülmüştür.

İlk defa 3167 sayılı Kanuna 28.02.2009 tarihinden 31.12.2009'a kadar uygulanmak üzere ilave edilen çekin üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ödenmek için muhatap bankaya ibrazının geçersiz kabul edilmesi kuralı önce 5941 sayılı
Kanunla 31.12.2011 tarihine, sonra da 6273 sayılı Kanunla 31.12.2017 tarihine kadar geçerli hâle getirilmiştir. Kısa bir dönem için geçici mahiyette ihdas edilen kural, bilahare yapılan iki düzenleme ile 31.12.2017 tarihine kadar geçerli hâle getirilmiştir. Mevcut durumda düzenlemenin geçicilik mahiyetini koruduğunu söylemek zor olacaktır.

Diğer taraftan, geçici maddede yer alan mezkûr düzenlemenin yanında 5941 sayılı Kanunun 3, 5 ve 6 ncı maddelerinin yukarıda yer verilen hükümleri incelendiğinde, ileri tarihli düzenlenen bir çekin, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilmesi hâlinde çekin karşılığının Türk Ticaret Kanununun 795 nci maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması hâlinde, bu çekle ilgili olarak hukukî takip yapılamayacağı; ayrıca 6273 sayılı Kanunla getirilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının, çekin, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibraz edilmesi, karşılığın bulunmaması ve karşılıksızdır işleminin yapılması hâlinde verileceği; son olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının Cumhuriyet savcısı tarafından kaldırılması için karşılıksız kalan çek bedelinin ödenmesinde kanuni faizin çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işletileceği görülmektedir.  

Mezkûr 3 üncü maddenin gerekçesinde "...ileri düzenleme tarihli çeklerin üzerinde yer alan tarihten önce, bankaya ibraz
edilmesi ve karşılığının kısmen veya tamamen bulunmaması halinde, bu çekle ilgili olarak karşılıksızdır işleminin ve hukukî takip yapılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenlemeye göre, ileri tarihli çekle ilgili olarak kambiyo senetlerine özgü hukukî takip yoluna başvurulabilmesi için üzerinde yazılı düzenleme tarihi itibarıyla kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve bu Tasarı hükümlerine göre karşılıksızdır işlemi yapılması gerekmektedir
.",

Öte yandan, 5941 sayılı Kanunun "Amaç ve kapsam" başlıklı 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında "Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır." hükmüne yer verilmiştir. Böylece bu Kanunun 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa göre özel bir kanun olduğu anlaşılmakta ve bu nedenle de düzenleme tarihinden önce ibraz yasağı ve hukuki takip yapılamama hususlarında 5941 sayılı Kanunun uygulanması lüzumu ortaya çıkmaktadır.

5941 sayılı Kanunun 1, 3, 5 ve 6 ncı maddelerinin yukarıda yer verilen hükümleri ve gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde bu hükümlerle çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre ibraz edilmesinin sağlanmasının, diğer bir ifadeyle üzerinde yazılı düzenleme tarihinden evvel ibrazın engellenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, Kanunun geçici 3 üncü maddesinde yer alan ve 31.12.2017 tarihine kadar mer'i olan üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazının geçersiz sayılması kuralı bunu tamamen imkânsız kılmaktadır.

2.2. Değerlendirme

2.2.1. 213 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (B) fıkrasında, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas alınacağı hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme göre vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin gerçek mahiyeti esas alınmakta, diğer bir ifade ile vergi uygulamalarında olayın görünen yönü değil gerçek biçimi esas alınarak buna göre işlem yapılmaktadır.

Bu itibarla, 5941 sayılı Kanunun geçici hükümlerine göre çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihinden evvel ödenmek için bankaya ibrazının 31.12.2017 tarihine kadar geçersiz olması; ayrıca ana maddelere göre çekle ilgili hukuki takip yapılabilmesinin ve karşılıksız çıkan çekle ilgili müeyyide tatbik edilmesinin çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içerisinde ibraz edilmesine bağlı olması ve son olarak karşılıksız çıkan çekin bedelinin ödenmek istenmesi hâlinde kanuni faizin, üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işlemesi dikkate alındığında, gerçek mahiyeti itibariyle çeklerin vergi uygulamaları bakımından vadeli olma hususiyetini kazandığını söylemek mümkün olacaktır.  

2.2.2. 213 sayılı Kanunun 281 inci maddesinde "Alacaklar mukayyet değerleriyle değerlenir. Mevduat veya kredi sözleşmelerine müstenit alacaklar değerleme gününe kadar hesaplanacak faizleriyle birlikte dikkate alınır.

Vadesi gelmemiş olan senede bağlı alacaklar değerleme gününün kıymetine irca olunabilir. Bu takdirde, senette faiz nispeti açıklanmış ise bu nispet, açıklanmamışsa Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi iskonto haddi uygulanır. 

Bankalar ve bankerler ile sigorta şirketleri alacaklarını ya Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi iskonto haddi veya muamelelerinde uyguladıkları faiz haddi ile değerleme günü kıymetine irca ederler." hükmü yer almaktadır.

Anılan Kanunun 285 inci maddesinde de "Borçlar mukayyet değerleriyle değerlenir. Mevduat veya kredi sözleşmelerine müstenit borçlar değerleme gününe kadar hesaplanacak faizleriyle birlikte dikkate alınır.

Vadesi gelmemiş olan senede bağlı borçlar değerleme günü kıymetine irca olunabilir. Bu takdirde senette faiz nispeti açıklanmışsa bu nispet, açıklanmamışsa Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi iskonto haddinde bir faiz uygulanır.

Banka ve bankerler ile sigorta şirketleri borçlarını, Cumhuriyet Merkez Bankasına resmi iskonto haddi veya muamelelerinde uyguladıkları faiz haddiyle, değerleme günü kıymetine irca ederler.

Alacak senetlerini değerleme gününün kıymetine irca eden mükellefler, borç senetlerini de aynı şekilde işleme tâbi tutmak zorundadırlar." hükmü bulunmaktadır.

Buna göre, 213 sayılı Kanun uyarınca vadesi gelmemiş olan alacak ve borç senetlerinin reeskonta tâbi tutulması gerekecektir. Ancak, bir ödeme aracı olarak kullanılmakla beraber yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler çerçevesinde vergi uygulamaları bakımından çekin vadeli olabileceği ve değerleme gününde vadesi gelmemiş senede bağlı alacak ve borçlar için uygulanması öngörülen 213 sayılı Kanunda yer alan reeskont uygulamasından yararlanılmasının mümkün olduğu ortaya çıkmaktadır.

3.Sonuç

Uygulamada birliğin sağlanması amacıyla yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda ileri düzenleme tarihli çeklerin değerleme gününde vadesi gelmemiş senede bağlı alacak ve borçlar için uygulanması öngörülen reeskont uygulamasından yararlanması mümkün bulunmaktadır.

Duyurulur.


Mehmet KİLCİ

Gelir İdaresi Başkanı

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Şirketlerde Sermaye Azaltımının Vergisel Boyutu
 
GELİR VE KURUMLAR VERGİSİ KANUNU’NDAKİ KÂR PAYI DAĞITIMINA BAĞLI VERGİLENDİRME HÜKÜMLERİ
Kurum kazancının dağıtılması aşamasında yapılacak vergilendirmenin ne şekilde olacağına dair düzenlemeler, kâr payını alacak olanların hukuki durumuna göre, gerçek kişiler açısından Gelir Vergisi Kanunu’nda, tüzel kişi ortaklar açısından ise Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılmıştır. Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinde her nevi hisse senetlerinin kâr payları, 2. bendinde iştirak hisselerinden doğan kazançlar, 3. bendinde ise kurumların idare meclisi başkan ve üyelerine verilen kâr paylarının menkul sermaye iradı olduğu hükme bağlanmıştır. Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendinde ise tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden muaf olanlara, dar mükellef gerçek kişilere, dar mükellef kurumlara (Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla kâr payı elde edenler hariç) gelir ve kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan, 75. maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından birinci fıkrada belirtilenler tarafından tevkifat yapılacağı belirtilmiştir. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15. maddesinin ikinci fıkrasında ise vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.), Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından, 30. maddesinin üçüncü fıkrasında da, tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye’de bir iş yeri veya daimi temsilci aracılığıyla kâr payı elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan (Kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.) ve Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesinin (1) ve (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr payları üzerinden bu Kanun’un 15. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisine tabi tutulanlar hariç olmak üzere % 15 oranında vergi kesintisi yapılacağı ifade edilmiştir.
SERMAYEYİ OLUŞTURAN UNSURLAR
Sermaye azaltımı nedeniyle vergiyi doğuran bir olayın ortaya çıkıp çıkmadığını değerlendirebilmek için öncelikle sermayeyi oluşturan unsurların tespit edilmesi gerekmektedir. Sermayeyi oluşturan unsurların bazılarının sermaye azaltımı yoluyla işletmeden çekilmesi herhangi bir vergilendirmeye neden olmadığı halde bazıları ise vergilendirmeyi gerektirmektedir. Sermaye, ödenmiş sermaye, sermaye yedekleri, kâr yedekleri, geçmiş yıl kârları ile dönem kârından oluşabilmektedir. Söz konusu kalemlerin her biri sermayeye eklenebilecek durumdadır.
Ödenmiş Sermaye; İşletme sahibi veya sahipleri tarafından işletmeye tahsis edilen ve Ticaret Siciline tescil edilmiş sermaye tutarını ifade etmektedir. Sermaye azaltımının, ortaklar tarafından nakden veya aynen yapılan ödemelerden kaynaklanması halinde, ortakların esas olarak işletmeye koydukları sermayeyi Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde geri almış olmaları nedeniyle mükellefiyet statüsüne bakılmaksızın vergilendirme işlemi yapılması gerekmemektedir.
Kar Yedekleri, Öz sermayenin bir unsuru olan kâr yedekleri; yasal yedekler, statü yedekleri, olağanüstü yedekler ve özel fonlardan oluşmaktadır. Yasal yedekler, Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca ayrılması zorunlu olan kâr yedekleridir. Statü yedekleri, şirket ana sözleşmesinde hüküm bulunması durumunda ayrılmaktadır. Olağanüstü yedek akçeler, şirket Genel Kurulu tarafından karar alınması durumunda ayrılmaktadır. Yasal, statü ve olağanüstü yedekler, kurum kazancından hesaplanan kurumlar vergisinin düşülmesi sonucu bulunan tutar üzerinden ayrılmaktadır. Söz konusu kalemlerin sermaye azaltımı nedeniyle ortaklara iade edilmesi, kâr payı dağıtımına bağlı olarak stopaj yapılmasını gerektirmektedir.  Özel fonlar, vergi kanunları gereğince bir istisnadan yararlanmak amacıyla işletmede bırakılması veya tasarrufu zorunlu olan tutarlardır. Bunların sermaye azaltılması yoluyla ortaklara dağıtılması bazı durumlarda bu tutar üzerinden kurumlar vergisi hesaplanmasını, her hâlükârda kâr payı dağıtımına bağlı stopaj yapılmasını gerektirmektedir.
Sermaye yedekleri; hisse senedi ihraç primleri, hisse senedi iptal kârları, maddi duran varlık yeniden değerleme artışları, iştirakler yeniden değerleme artışları, maliyet artış fonlarında oluşmakta olup, söz konusu kalemlerin sermaye azaltılması yoluyla dağıtılması durumunda kâr dağıtımına bağlı gelir veya kurumlar vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.
Geçmiş Yıl Karlarında, Geçmiş faaliyet dönemlerinde ortaya çıkan ve işletme sahibine veya ortaklarına dağıtılmamış bulunan kârlardan ilgili yedek hesaplarına alınmayan tutarlar, geçmiş yıllar kârlarını oluşturmaktadır.
Gelir Vergisi Kanunu’nun 62. maddesine göre; kurumlar vergisi mükelleflerinin;
a) 31.12.1998 veya daha önceki tarihlerde sona eren hesap dönemlerinde elde ettikleri kazançlarının,
b) (a) bendi kapsamı dışında kalan ve 31.12.2002 veya daha önceki tarihlerde sona eren hesap dönemlerinde elde edilen, kurumlar vergisinden istisna edilmiş kazançlarının,
c) Geçici 61. madde kapsamında tevkifata tâbi tutulmuş kazançlarının
dağıtımı halinde 94. madde uyarınca tevkifat yapılmayacaktır.
Buna göre sermaye azaltımı yoluyla daha önce sermayeye eklenmiş olan geçmiş yıl kârlarının ortaklara dağıtılması durumunda yukarıda belirtilen hükme göre işlem yapılması gerekmektedir. Diğer bir deyişle 1999 ve sonrası dönemlere ait geçmiş yıllar kârları ile 2003 ve sonrası dönemlere ait kurumlar vergisinden istisna edilmiş kazançların dağıtılması halinde kâr payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılması gerekmektedir.
Geçmiş Yıl Zararları, Daha önce de belirtildiği üzere şirketlerde sermaye azaltımı yapılma nedenlerinden biri de geçmiş yıl zararlarının yok edilmesidir. Geçmiş yıl zararlarının yok edilmesi amacıyla yapılacak sermaye azaltılması durumunda, ortaklara nakden veya hesaben herhangi bir ödeme yapılması söz konusu olmadığından bu işlem kâr payı dağıtımı olarak değerlendirilmeyecek ve kâr payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılması gerekmeyecektir.
Kurumlar vergisinden istisna edilen iştirak hissesi ve gayrimenkul satış kazançları 5 yıl süre ile pasifte özel bir fon hesabında tutulacak ve sermayeye ilave dışında herhangi bir tasarrufta bulunulamayacaktır. Sermayeye ilave edilmiş söz konusu istisna konusu kazanç, sermaye azaltılması nedeniyle 5 yıl içinde ortaklara dağıtılması durumunda Kanun’da belirtilen şartlar ihlal edilmiş olacağından, öncelikle kurumlar vergisi hesaplanacak ve daha sonra kalan tutar üzerinden kâr dağıtımına bağlı olarak tevkifat yapılacaktır. Beş yıllık bekleme süresinin dolması halinde ise sadece kâr dağıtımına bağlı stopaj yapılacaktır.Enflasyon Düzeltmesi olumlu Farkları, Sermayeye eklenmiş olan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, sermaye azaltımı yapılması durumunda işletmeden çekilmiş sayılacak ve işletmeden çekilen bu tutarların öncelikle kurumlar vergisine; vergi sonrası ortaklara dağıtılan kazancın ise kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması gerekmektedir.
Yeniden Dğerleme artış Fonu, Sermaye azaltılmasında, değer artış fonlarının daha önce sermayeye eklenmiş olması ve ortaklara dağıtılan sermayenin bir unsuru olması durumunda Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesinin mülga “Yeniden Değerleme” başlıklı bölümünün birinci fıkrası uyarınca öncelikle kurumlar vergisi hesaplanarak ödenmesi gerekmektedir. Ayrıca yeniden değerleme değer artış fonu ile hesaplanan kurumlar vergisi arasındaki fark, kâr payı dağıtımına bağlı tevkifata da tabi olacaktır.
Sermaye azaltılması durumunda, öncelikle hangi sermaye unsurlarının dağıtılmış sayılacağı konusunda vergi kanunlarında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Ayrıca konu ile ilgili olarak Gelir İdaresi’nin genel tebliğ veya sirküler bazında bir açıklaması da bulunmamaktadır.
Literatürde sermaye azaltılması durumunda öncelikle hangi sermaye unsurlarının dağıtıldığının varsayılacağı konusunda çeşitli yöntemler önerilmektedir. Bunlar;
- Öncelikle ödenmiş sermayenin dağıtıldığının kabul edilmesi,
- Öncelikle dağıtımı vergiye tabi olan sermaye unsurlarının dağıtılmış sayılacağı,
- İlk giren sermaye unsurunun ilk olarak dağıtılacağı,
- Son giren sermaye unsurunun ilk olarak dağıtılacağı,
- Azaltılan sermayenin sermayeyi oluşturan kalemler arasında orantılı olarak dağıtıldığının kabulü,
- Hangi sermaye unsurunun dağıtılacağına şirket genel kurulunun karar vermesi gerektiği
şeklindedir.
Konu ile ilgili olarak Gelir İdaresi tarafından çeşitli tarihlerde mukteza bazında verilen görüşler bulunmaktadır. Söz konusu Mukteza örnekleri aşağıda yer almaktadır.
“Yapılacak olan sermaye azaltımında da öncelikle daha önce sermayeye eklenmiş olan geçmiş yıl kârlarının ve enflasyon düzeltme farklarının işletmeden çekildiğinin kabulü gerekmekte olup azaltılan sermaye tutarı, geçmiş yıl kârları ve enflasyon düzeltmesi olumlu farkları toplam tutarından fazla ise fazlalığın şirket ortakları tarafından nakit olarak konulan sermayeden kaynaklandığı kabul edilecektir.”
“Şirket sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl kârlarının, şirketin sermaye azaltılması nedeniyle ortaklara dağıtılması durumunda, Gelir Vergisi Kanunu’nun 62. maddesi de göz önünde bulundurularak kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisinin yapılması gerekmektedir. Ancak, azaltılan sermayenin geçmiş yıl kârlarını aşması halinde aşan kısım üzerinden tevkifat yapılmayacağı tabiidir.”
Sonuç olarak, Şirketlerin sermaye azaltılması nedeniyle ortaklarına dağıttığı değerlerin vergilendirilmesi konusunda bir belirsizlik mevcuttur. Belirsizliğin nedeni, azaltılan sermayenin içinde bulunabilecek ve dağıtılması kurumlar vergisi ve/veya stopaja tabi olan sermaye unsurlarından kaynaklanmaktadır.
Sermaye azaltılması durumunda, azaltılan sermayenin sermaye içinde bulunan hangi unsurlara tekabül edeceği vergilendirme açısından önem arz etmektedir. Azaltılan sermayenin, ortaklar tarafından nakdi veya ayni olarak şirkete getirilen sermayeden kaynaklanması durumunda vergilendirme söz konusu olmayacaktır. Ancak sermayenin içinde bulunan kâr yedekleri, sermaye yedekleri, özel fonlar, enflasyon düzeltmesi olumlu farkları gibi unsurların sermaye azaltması yoluyla ortaklara dağıtıldığının kabulü ise kurumlar vergisi ve/veya kâr dağıtımına bağlı stopaj yapılmasını gündeme getirecektir.
Sermaye azaltımında öncelikle hangi sermaye unsurlarının ortaklara dağıtılacağına ilişkin gelir idaresinin genel tebliğ veya sirküler bazında herhangi bir düzenlemesi bulunmamaktadır. Ancak mukteza bazında verilen bazı idari görüşlerde, öncelikle dağıtımı vergiye tabi olan unsurların dağıtılmış sayılması gerektiği belirtilmiştir. 425 Seri Numaralı Vergi Usul Kanunu ile yapılan düzenleme uyarınca RDK ve merkezi rapor okuma komisyonları raporları özelgelere uygunluk yönünden değerlendirirken eleştiri konusu yapılan hususla ilgili olan ve Gelir İdaresi Başkanlığı’nca verilmiş özelgeleri dikkate alacak ve varsa adına rapor düzenlenen mükellefe verilmiş özelge ile sınırlı kalmayacaktır. Dolayısıyla vergi inceleme elemanları dolaylı olarak mükellefe verilmiş olan veya olmayan eleştiri konusu husus ile ilgili özelgelere aykırı rapor düzenleyemeyeceklerdir. Bu nedenle mükellefler, sermaye azaltımı yaparken yukarıda örneklerine yer verilen idari görüşe göre işlem yapmamaları durumunda cezalı tarhiyat ile karşılaşacaklardır.
 
Umut VARLI*/Yaklaşım / Mayıs 2013 / Sayı: 245
Limited Şirketinizi Anonime Çevirmediniz mi
 
 
Yeni TTK ile anonim şirketlere, “çok özel avantajlar” sağlandı.
 
10 AYRI AVANTAJ
Hangi birisini anlatalım, o kadar çok ki…
 
1. Anonim şirketler, önceden “en az 5 kişi” ile kurulabiliyordu. Yeni TTK, bir kişilik anonim şirket kurulmasına olanak sağladı. Mevcut anonim şirketler de tek kişiliğe dönüştürülebilir.
 
2. Anonim şirkette, (yönetim kurulu üyesi olmayan) ortağın, şirketin vergi ve SSK primi borçlarından dolayı bir kuruş dahi sorumluluğu yok. Limited şirketlerde ise, ortaklar şirketteki hisseleri oranında bu borçlardan sorumlu.
 
3. Anonim şirkete, dışarıdan bir kişi “yönetim kurulu üyesi” olabilecek. Bu durumda, şirketin yüzde 100 payına sahip ortağın, hiç bir sorumluluğu olmayacak.
 
4. Anonim şirketin ortağı olan emeklilerin, emekli aylıklarından yüzde 15 Sosyal Güvenlik Destekleme Primi (SGDP) kesilmez. Limited şirket ortağı emeklilerden ise yüzde 15 SGDP kesilir.
 
5. Anonim şirket, halka açılabilir. Limited şirket için böyle bir olanak yok.
 
6. Anonim şirket hamiline veya nama pay senedi çıkartabilir. Limited şirkette, hamiline pay senedi yok.
 
7. Gerçek kişilere ait anonim şirket hissesi, iki yıl geçtikten sonra “pay senedi devri” şeklinde yapılırsa, elde edilen kazanç, tutarı ne olursa olsun vergilendirilmez (GVK. Mük. Md. 80/1). Limited şirketlerde ise, pay senedi devri söz konusu olmadığından, pay devri 10 yıl sonra da yapılsa, “değer artışı kazancı” olarak gelir vergisine tabi (GVK Mük. Md. 80/4).
 
8. Limited şirket ortaklarından en az birinin, “müdür” olması gerekiyor. Bu da müdürün şirketin vergi ve sigorta primi borçlarından, bütün malvarlığı ile sorumlu olması anlamına geliyor. Anonim şirketlerde ortaklardan en az birinin “müdür” ya da “yönetim kurulu üyesi” olması gibi bir zorunluluk yok.
 
9. Limited şirketlerde, pay devri için diğer ortakların onayı ve ardından ticaret sicilinde tescil ve ilanı gerekiyor. Anonim şirket pay devrinde, bunların hiçbiri gerekmiyor.
 
10. Organizasyon ve kurumsallaşma yönünden de anonim şirket, limited şirkete kıyasla çok avantajlı.
 
Avantajlar, yukarıda sıralanan 10 avantajla sınırlı değil. Burada, belli başlı avantajları sıraladık.
 
İZLENECEK YOL HARİTASI
Limited şirketin, anonim şirkete dönüşümünde, örnek uygulama, dilekçeler, belgeler, makaleler vs’ye  neksymm.com ’ dan  ulaşabileceğiniz, yapılacak bazı işlemler var.
 
Örneğin;
* Şirket müdürü/müdürler kurulu tarafından tür değiştirme kararı alınacak.
Bilanço/Ara bilanço çıkartılacak.
YMM veya SMMM tarafından öz varlık tespit ile tescile tabi aktiflerin değer tespiti raporu düzenlenecek.
Yeni kurulacak olan A.Ş.’nin esas sözleşmesi düzenlenecek.
Müdür/müdürler kurulu tarafından tür değiştirme planı hazırlanacak.
Müdür/müdürler kurulu tarafından tür değiştirme raporu hazırlanacak (KOBİ’lerde zorunlu değil).
Tür değiştirme iş ve işlemleri ortakların incelemesine açılacak.
Tür değiştirme planı ve eki esas sözleşme genel kurulun onayına sunulacak. 
Tür değiştirme planının genel kurulda ortakların dörtte üçünün kararı ile kabul edilmesi gerekiyor.
Tür değiştirme evrakı ile yeni tür şirket esas sözleşmesi MERSİS’ e girilecek.
Yeni tür şirket esas sözleşmesi ile tür değiştiren şirketin genel kurul toplantı tutanağı notere onaylatılacak.
Genel kurul kararı ve yeni şirketin tescili için ticaret siciline başvurulacak.
Genel kurul kararı ve yeni tür şirket Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan ettirilecek.

Hürriyet Gazetesi - 06.05.2013