31 Mart 2012 Cumartesi


 
İŞ SÖZLEŞMESİNDE CEZAİ ŞART DÜZENLEMESİ

I- GİRİŞ
Cezai şart; borcun hiç ya da gereği gibi yerine getirilememesi halinde, borçlunun alacaklıya karşı üstlendiği edim olarak tanımlanabilir.
Cezai şart ile amaçlanan zamanında ve gereği gibi borçlunun borcunu ödemesidir. Cezai şart ile borçlu borcunu ödemediği anda önceden belli bir ceza ile karşılaşacağından, daha dikkatli ve özenli davranma zorunluluğu duyar.
II- İŞ SÖZLEŞMESİ
İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, 4857 sayılı İş Kanunu’nda aksi belirtilmedikçe özel bir şekle tâbi değildir. Süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Bu belgeler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır[1].
Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür. Süresi bir ayı geçmeyen belirli süreli iş sözleşmelerinde bu hüküm uygulanmaz. İş sözleşmesi iki aylık süre dolmadan sona ermiş ise, bu bilgilerin en geç sona erme tarihinde işçiye yazılı olarak verilmesi zorunludur.
Taraflar iş sözleşmesini, Kanun hükümleriyle getirilen sınırlamalar saklı kalmak koşuluyla, ihtiyaçlarına uygun türde düzenleyebilirler. İş sözleşmeleri belirli veya belirsiz süreli yapılır. Bu sözleşmeler çalışma biçimleri bakımından tam süreli veya kısmî süreli yahut deneme süreli ya da diğer türde oluşturulabilir.
III- BELİRLİ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ
İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar.
Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin süreli olmasından dolayı belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan emsal işçiye göre farklı işleme tâbi tutulamaz. Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiye, belirli bir zaman ölçüt alınarak ödenecek ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatler, işçinin çalıştığı süreye orantılı olarak verilir. Herhangi bir çalışma şartından yararlanmak için aynı işyeri veya işletmede geçirilen kıdem arandığında belirli süreli iş sözleşmesine göre çalışan işçi için farklı kıdem uygulanmasını haklı gösteren bir neden olmadıkça, belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan emsal işçi hakkında esas alınan kıdem uygulanır. Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçidir. İşyerinde böyle bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun bir işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi dikkate alınır.
Belirli süreli iş sözleşmesinden söz edilebilmesi için sözleşmenin açık veya örtülü olarak süreye bağlanması ve yapılması için objektif nedenlerin varlığı gerekir. Borçlar Kanunu’nun 338. maddesinde “hizmet akdi, muayyen bir müddet için yapılmış yahut böyle bir müddet işin maksut olan gayesinden anlaşılmakta bulunmuş ise hilafı mukavele edilmiş olmadıkça feshi ihbara hacet olmaksızın bu müddetin müruriyle, akit nihayet bulur.” kuralı mevcuttur. Anılan hükme göre tarafların belirli süreli iş sözleşmesi yapma konusunda iradelerinin birleşmesi yeterli görüldüğü halde, 1475 sayılı Yasa uygulamasında da Yargıtay kararları ile belirli süreli iş sözleşmelerine sınırlama getirilmiş ve sürekli yenilenen sözleşmeler bakımından ikiden fazla yenilenme halinde sözleşmenin belirsiz süreli hale dönüşeceği kabul edilmiştir[2]. İş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle belirli/belirsiz süreli iş sözleşmesi ayrımının önemi artmış durumdadır[3].
4857 sayılı İş Kanunu’nun 11. maddesinde “iş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar.” şeklinde düzenleme ile bu konudaki esaslar belirlenmiştir. Borçlar Kanunu’ndaki düzenlemenin aksine iş ilişkisinin süreye bağlı olarak yapılmadığı hallerde sözleşmenin belirsiz süreli sayılacağı vurgulanarak ana kural ortaya konulmuştur[4].
IV- İŞ SÖZLEŞMESİNDE CEZAİ ŞART
Cezai şart öğretide mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edim olarak tanımlanmıştır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 158 - 161. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, İş Kanunlarında konuya dair bir hükme yer verilmemiştir.
İş hukuku açısından Borçlar Kanunu hükümlerini uygulamakla birlikte Yargıtay’ca bazı yönlerden iş hukukuna özgü çözümler üretilmiştir. İş hukukunda işçi yararına yorum ilkesinin bir sonucu olarak sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılmış ve bu yönde yerleşmiş içtihatlar öğretide de benimsenmiştir[5].
Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz. İşçiye verilen eğitim karşılığı belli bir süre çalışması koşuluna bağlı olarak kararlaştırılan cezai şart tek taraflı olarak değerlendirilemez. İşçiye verilen eğitim bedeli kadar cezai şartın karşılığı bulunmakla eğitim karşılığı cezai şart hükmü belirtilen ölçüler içinde geçerlidir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 161. maddesine göre taraflar cezanın miktarını seçmekte serbesttirler. Belirli süreli iş sözleşmesinin kalan süresine ait ücretlerinin ya da bunun katlarının ödenmesi gerektiği yönünde ceza miktarı belirlenmesi mümkündür. Böyle bir cezai şart hükmü, Borçlar Kanunu’nun 325. maddesine göre talep konusu yapılabilecek olan sözleşmenin kalan süresine ait ücret isteğinden farklıdır. Borçlar Kanunu’nun 158. maddesine göre, borcun belli zaman ve yerde ifa edilmemesi hali için cezai şart kararlaştırılmışsa, alacaklı hem ifa hem de cezai şartı talep edebilecektir. Belirli süreli iş sözleşmesinin süresinden önce feshi koşuluna bağlı cezai şartın sonuç doğurabilmesi için öncelikle taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli süreli olup olmadığının tespiti gerekir.
Cezai şartın aşırı olarak belirlenip belirlenmediği hususunda; borçlunun ödeme gücü, alacaklının ekonomik durumu, alacaklının borcun ödenmemesinden dolayı uğradığı ve/veya uğrayacağı zarar, borçlunun borcun ödenmemesinden dolayı sağladığı yarar gibi kriterler dikkate alınmalıdır[6].
V- SONUÇ
Borcun ödenmemesi veya gereği gibi yerine getirilmemesi halinde borçlunun alacaklıya karşı ödemeyi kabul ettiği ceza hususundaki anlaşma olarak da tanımlanan cezai şart kavramının temelinde öncelikle bir borcun yerine getirilmesinin garanti altına alma şartı bulunur. Bu şartı taşımayan bir sözleşme hükmü kanaatimizce cezai şart olarak yorumlanamaz.
Uygulamadan örnek vermek gerekirse ihbar tazminatı miktarını arttıran sözleşme hükümleri cezai şart olarak yorumlanabilir. Borçlar Kanunu hükmü gereği hâkim aşırı olarak belirlenecek cezai şart niteliğindeki ihbar tazminatını indirime tabi tutabilecektir.
Sadece işçi aleyhine hükümler içeren cezai şart sözleşmeleri geçersizdir. Türk Borçlar Kanunu’nun[7] 120. maddesinde de “hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” şekline kurala yer verilmiştir.
Cezai şart miktarını taraflar serbestçe belirleyebilirler ancak kararlaştırılan cezai şartın borçlu üzerinde aşırı bir yük oluşturmaması gerekir[8]. Borçlu cezai şartın indirilmesi hakkından önceden vazgeçemez. Cezai şart borçlu tarafından yerine getirilmişse diğer bir ifadeyle ödenmişse ayrıca bir indirim söz konusu olmaz.


Yazar:Cumhur Sinan ÖZDEMİR*
E-Yaklaşım


(*) Baş İş Müfettişi
[1]Ayrıntılı bilgi için Bkz. Cumhur Sinan ÖZDEMİR, Açıklamalı-İçtihatlı İş Mevzuatı Rehberi, Maliye Hesap Uzmanları Derneği Yayını, İstanbul, Mayıs 2011.
[2]Yrg. 9. HD.’nin, 07.12.2005 tarih ve E. 2005/38754, K. 2005/12625 sayılı Kararı.
[3]Yrg. 9. HD.’nin, 13.06.2008 tarih ve E. 2008/15558, K. 2007/19368 sayılı Kararı.
[4]Yrg. 9. HD.’nin, 21.06.2010 tarih ve E. 2008/35677, K. 2010/19544 sayılı Kararı.
[5]Yrg. HGK’nın, 02.02.2005 tarih ve E. 2004/9-759, K. 2005/9 sayılı Kararı. 
[6]Yrg. 9. HD.’nin, 21.01.2010 tarih ve E. 2009/46225, K. 2010/604 sayılı Kararı.
[7]6098 sayılı Kanun, 11.01.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecektir.
[8]Yrg. 9. HD.’nin, 11.04.2006 tarih ve E. 2006/8251,K. 2006/9414 sayılı Kararı.

29 Mart 2012 Perşembe

Kanunen Kabul Edilmeyen Gider Yazmak Çözüm Mü?

İşletme ile doğrudan ilgisi olmayan her türlü gideri “Kanunen Kabul Edilmeyen Gider “ yazarım, başım ağrımaz kolaycılığına kaçıyorsanız,yanılabilirsiniz.

Ticari kazancın genel kabul görmüş tanımı, “işletme özsermayesinin hesap dönemi sonundaki ve başındaki değerleri arasındaki olumlu farktır “, şeklindedir. Bu farkın bulunması için işletme sahiplerince işletmeye ilave edilen değerler bu farktan indirilir, çekilenler ise ilave edilir.

İşletmeler için iki türlü kârdan bahsedilebilir, bunlardan biri ticari kâr, ikincisi ise mali kârdır. Bilindiği üzere birincisi işletmenin ticari faaliyetlerinin meydana getirdiği özsermayedeki gerçek artış, ikincisi  ise vergi kanunları hükümleri doğrultusunda , ticari kâra bazı ilave ve indirimler yapılması sonucunda ulaşılan , vergi matrahına esas tutarı ifade eder.İlaveler “Kanunen Kabul Edilmeyen Gider” şeklinde, indirimler ise hükümetlerin uyguladığı teşvik programları doğrultusunda benimsenen istisna ve indirimlerden oluşmaktadır.

Bazı işletme sahip ve yöneticileri bir takım şahsi giderlerini sahibi veya ortağı bulunduğu şirketten ödettirmekte, ancak muhasebede bu tür giderlerin "Kanunen kabul edilmeyen gider" olarak ayrıldığı görülmektedir. Örneğin yönetim kurulu üyesi için alınan giyim giderleri, ortağın tatil giderleri, çocuklarının okul taksidi gibi.İlk bakışta bu tür giderlerin kanunen kabul edilmeyen gider olarak ayrımı yapıldıktan sonra vergi matra­hını azaltıcı rol oynamayacağı düşü­nülebilir. Ancak, durum hiç de öyle değildir.İşletme sahip veya yöneticisi bazı şahsi giderlerini işletmenin parasını kullanarak yapmıştır. Bu işlem işletmenin parasının faizsiz kullanıl­ması anlamına geleceği için "örtülü kazanç dağıtımı" olarak nitelendirilir. Bu tür ödemelerin ilgili ortak veya yönetici tarafından ödenmiş olması halinde ise kurum iş ve işlemleri ile bağlantısı olmayan bir borçla karşı karşıya kalacaktır.lşletme sahip veya yöneticisi bu iş­lemle kurumun ticari kârının düşük tespit edilmesine neden olacaktır. Dö­nem sonunda bu işlem nedeniyle şir­ketin ticari kân düşük çıkacaktır. Şirket ortak veya yöneticilerinin şahsi giderlerinin kurum ticari kazancı ile ilişkilendirilmesi şirketin ticari kârını ve dolayısı ile ortaklara dağı­tılması gereken kâr payını azaltacaktır. Kanunen kabul edilmeyen giderlerin ticari kâra ilave edilmek suretiyle ku­rumlar vergisi matrahının düzeltilmesi mümkün olduğu halde, bu işlemin ortağın  elde ettiği kâr payı  yönünden düzeltici bir etkisi olmamaktadır. Çünkü ortakların elde ettiği kâr payı şirketin dağıtılabilir kârı ile ilişkilidir. Dağıtılabilir kârın şahsi harcamalar yoluyla işletmeden çekilmiş olması halinde doğal olarak ortada dağıtılacak bir kâr payı kalmayacak veya azala­caktır.

Böyle bir durumda, vergi inceleme elemanlarının, gizli kâr dağıtımı ya­pıldığını iddia ederek, şirket ortakla­rının gelir vergisi matrahlarını düzeltme yoluna gitmeleri mümkün olabilir mi? Şirket yetkili organlarınca usulüne uygun şekilde kâr dağıtımı yapılmadığı sürece şirket ortaklarının kâr payı elde ettiği söylenebilecek midir? Şirketten doğrudan veya dolaylı olarak yapılacak çekişleri kâr dağıtımı olarak kabul edebilirmiyiz?

Bu tür usulüne uygun olmayan çekişlerin “örtülü kazanç dağıtımı” olarak değerlendirilip şirket bünyesinde vergilendirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Bu tür usulsüz çekişler ilgili ortak tarafından ise elde edilmiş net kâr payı niteliğindedir.

Özetle , yukarıdaki  soruya cevabımız, işletme ile doğrudan ilgisi olmayan her türlü gideri “Kanunen Kabul Edilmeyen Gider “ yazmak çözüm olmayabilir.
İsmail Hakan Hamurcu
E.Vergi Denetmeni
ASKERLİK DÖNÜŞÜ İŞE BAŞLATILMAYAN İŞÇİYE ÖDENECEK TAZMİNAT



I- GİRİŞ
İş sözleşmesinin işçinin muvazzaf askerlik ve kanuni ödev nedeni ile işyerinden ayrılması ile sona ermesi özel fesih nedenlerindedir. Belli bir yaşa gelmiş T.C. vatandaşlarının askerlik ödevini yerine getirmesi, kanunen kendilerine yüklenen ödevi yapmaları zorunludur. Bu durumda işçinin iş sözleşmesi işçi tarafından feshedilmektedir. Söz konusu fesih nedenlerini 4857 sayılı İş Yasası’nın 24-II. bendinde gösterilen fesih nedenleri kapsamında değerlendirmek ve aynı hukuki sonuçları meydana getireceğini kabul etmek yerinde olacaktır. Muvazzaf askerlik hizmetini ileri sürerek iş sözleşmesi fesihlerinde işçinin kıdem tazminatına hak kazanması noktasında bir tereddüt bulunmamakla birlikte uygulamada kafa karışıklıklarına sebep olan bir takım başka durumlar da bulunmaktadır.
Muvazzaf askerlik hizmeti kanuni ödev nedeni ile iş sözleşmesi sona eren ve işyerinden ayrılan işçiler için yasa koyucu asker dönüşü çalıştıkları işyerinde tekrar çalışabilmelerinin ve bir anlamda iş güvencelerinin sağlanması doğrultusunda 4857 sayılı İş Yasası’nın 31. maddesi düzenlemesi ile çalışma yaşamında önemli bir soruna çözüm yolu aramıştır.
II- MUVAZZAF ASKERLİK NEDENİYLE FESİH
Muvazzaf askerlik, 1111 sayılı Askerlik Kanunu ve Anayasa gereğince Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan her erkeğin zorunlu olarak yapması gereken askerlik hizmetidir. Bir vatandaşlık ödevi olan muvazzaf askerlik hizmetini yapmaya gidecek olan işçinin bunu gerekçe göstererek iş sözleşmesini feshetmesi durumunda, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14/I-2. maddesi gereğince kendisine kıdem tazminatı ödenmesi gerekir. Muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle kıdem tazminatına hak kazanmada askerliğin yedek subay, kısa/uzun dönem er veya bedelli şeklinde yapılmasında herhangi fark bulunmamaktadır. Yargıtay bir Kararı’nda dört aylık askerlik süresinin de muvazzaf askerlikten sayılacağına hükmetmiştir(1).
III- ASKERLİK HİZMETİ SONRASI İŞÇİNİN İŞE BAŞLATILMAMASI
Herhangi bir askeri ve kanuni ödev dolayısıyla işinden ayrılan işçiler bu ödevlerinin bitiminden itibaren en geç 2 ay içinde işe girmek istedikleri takdirde işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır (İş K. md. 31/son).
Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye üç aylık ücret tutarında tazminat ödeyecektir.
Konuyla ilgili Yargıtay(2);
“Davacı işçi muvazzaf askerlik hizmeti bitiminde işveren başvurduğuna dair dosyaya iki ayrı dilekçe sunmuştur. 23.08.2004 tarihini taşıyan fotokopi şeklindeki belge, davalı belediye başkanlığına hitaben yazılmış bir dilekçe olup üzerinde işverence kayda alındığına dair bir işaret bulunmamaktadır. Davalı belediye de davacının işyerine başvurusuna dair resmi bir kaydın bulunmadığını bildirmektedir. O halde sözü edilen belge davacının yasal süresi içinde işveren başvurusunu kanıtlama noktasında yeterli değildir.
Diğer bir başvuru belgesi ise tarihsi olup, davacının muvazzaf askerlik görevini yaptığı dönemde görev yaptığı askeri birlikten gönderildiği izlenimini uyandırmaktadır. Ancak sözü edilen yazı üzerinde de herhangi bir resmi evrak kaydı bulunmamaktadır. Mahkemece davacının sözü edilen dilekçesi askeri birlikten araştırılmalı ve resmi olarak böyle bir yazının dayalıya gönderilip gönderilmediği belirlenmelidir. Sonucuna göre davacının 4857 sayılı İş Kanunu’nun 31. maddesinde sözü edilen tazminata hak kazanıp kazanamayacağı tespit olunmalıdır.”
hükmünü vererek askerlik dönüşü işe başlatılmaması halinde işçiye üç aylık ücret tutarında tazminat ödeneceğini hükme bağlamıştır.
IV- SONUÇ
Çalışma yaşamının önemli konularından ve sorunlarından birisini makalemizde incelemeye ve irdelemeye çalıştık. 4857 sayılı yeni İş Yasası’nın 31. maddesi ile mülga 1475 sayılı İş Yasası’nın 27. maddesi genel olarak korunmuş, son fıkrasında öngörülen sözleşme yapma zorunluluğuyla ilgili hukuki yaptırım boşluğu doldurulmuştur. Buna göre, herhangi bir askeri veya kanuni ödev dolayısıyla işinden ayrılan işçileri, başvurmalarına ve şartlar da uygun olmasına rağmen işe almayan işverene tazminat ödeme yaptırımı getirilmiştir.
Muvazzaf askerlik ve kanuni ödev dolayısıyla işyerinden ayrılan işçilere bu yükümlülüklerinin sona ermesi ile birlikte tekrar eski işyerlerinde çalışmaya başlayabilmeleri doğrultusunda bir hak tanınmış ve bir anlamda işçilere iş güvencesi sağlanmıştır. Yasa hükümleri incelendiğinde işçinin bu haktan faydalanabilmesinin koşulları açıkça belirtilmiştir. Bu koşullar içinde iş sözleşmesinin sona ermesi ile birlikte işçinin yasal kıdem tazminatını alıp almadığı yönünde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu bağlamda işçinin yasal kıdem tazminatını alıp almamasının söz konusu haktan yararlanıp yararlanmamasını etkilemediği sonucuna ulaşmak ve kabul etmek yerinde olacaktır.
Yasa hükmünde belirtilen koşulların gerçekleşmesi halinde işe başlatılmayan işçiye işverenin 3 aylık ücreti tutarında tazminata karar verileceği hüküm altına alınmıştır. Yasa hükmünde ücret tutarının brüt veya net olacağı konusunda bir açıklık bulunmamasına rağmen tazminatlarda brüt tutarın dikkate alındığını ve kararların bu doğrultuda olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda cezai yaptırımın brüt ücret üzerinden hesaplanacağı sonucuna varmak mümkün olmaktadır. Bu cezai yaptırımın dışında 4857 sayılı İş Yasası’nda ayrıca idari para cezası uygulamasına ve hükmüne yer verilmemiştir. Ancak işverenin ödeyeceği 3 aylık ücret tutarındaki cezai tazminatın da önemli bir caydırıcılığının olduğu aşikârdır. Bu nedenle işverenlerin söz konusu Yasa hükmüne uygun davranmaları, yasa koyucunun işçileri için bu yönde bir hak ve düzenleme getirdiğini unutmaması uygun olacaktır(3).

Murat ÜNLÜ*
Yaklaşım / Aralık 2011

(*)          SGK, Beşiktaş Sosyal Güvenlik Merkezi Müdür V.
(1)         Yrg. 9. HD.’nin, 09.06.1983 tarih ve E. 1983/3488, K. 1983/5183 sayılı Kararı.
(2)         Yrg. 9. HD.’nin, 02.05.2011 tarih ve E. 2009/12918, K. 2011/12793 sayılı Kararı.
(3)         Erol GÜNER, “Asker Dönüşü İşçinin İşe Başlatılmamasının Yaptırımı”, E-Yaklaşım, s. 191

Özel Sigortalara Ödenen Primler Şirkette Gider Yazılır mı?

Değişen ve gelişen ülkemizde bazen sosyal güvenlik sisteminin yetersizliği bazen kamu sağlık kuruluşlarının hizmet kalitelerinin düşük olmasının bazen de işverenlerin çalışanlara daha iyi daha güvenli şartlar oluşturmak için uyguladıkları özel sigortacılık uygulamaları son yıllarda çok hızlı büyüyen ve gelişen sektördür. Özel sigortacılık uygulamalarında şahıslar için yapılan sağlık sigortası, yaşam sigortası, bireysel emeklilik gibi sigorta kollarının da hızla geliştiği görülmektedir.

Kamu sosyal güvenlik sisteminin tamamlayanı olarak, bireylerin emekliliğe yönelik tasarruflarının yatırıma yönlendirilmesi ile emeklilik döneminde ek bir gelir sağlamak amacıyla isteğe bağlı olarak çeşitli kurum veya kuruluşlar bünyesinde "Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu" ile "Şahıs Sigortaları" veya "Hayat Sigortaları" adı altında özel emeklilik sistemleri kurulmuştur.

Çalışanlar bu gelişen sigortacılık sisteminde geleceklerinde daha iyi şartlarda gelirler elde etmek amacıyla ya da daha iyi sağlık hizmeti alabilmek amacıyla sigorta primleri ödemekte bu nedenle de belli maliyetlere katlanmaktadırlar. Günümüz çalışma hayatı şartlarına bakıldığında bu tür sigorta ödemelerini çalışanların kendileri yapabildikleri gibi bazı durumlarda da bu ödemelerin işverenler tarafından karşılanabildiği görülebilmektedir. Vergi mevzuatımızda da bu konuyla ilgili vergi istisnası muafiyetler ve gider indirimleri gibi teşvik sistemleri ile bazı kolaylıklar sağlanmış bir anlamda hayat, ölüm, kaza gibi bazı sigortalarla, bireysel emeklilik sistemi desteklenmiştir.

Bu yazımda yasal düzenlemeler çerçevesinde bu özel sigorta kollarına yapılan ödemelerin vergisel durumunu şirketler ve çalışanlar açısından kısaca anlatılmaya çalışılacağım.

Özel sağlık sigorta prim tutarları ve bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı paylarına ilişkin vergisel düzenlemeler Gelir Vergisi Kanunumuzda yapılmıştır. Kanunun 40. maddesinde, indirilecek giderler sayılmıştır. Bu maddenin 9. bendinden, “İşverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları. (Gerek işverenler gerekse ücretliler tarafından bireysel emeklilik sistemine ödenen ve vergi matrahının tespitinde dikkate alınan katkı paylarının toplamı) bazı şartlar dâhilinde indirim konusu yapıla bileceğini anlıyoruz

Şimdi isterseniz şahıs sigorta poliçeleri için ödenen primlerin gider olarak indirilmesi şartlarının neler olduğuna bakalım

1- Şahıs sigorta şirketlerine ödenen şahıs sigorta primlerinin, mükellefin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait olmalı
2- Sigorta şirketinin merkezinin Türkiye'de olması,
3- Sigorta mukavelesinin bu nitelikteki şirketlerle yapılması,
4- Sigorta priminin ödenmiş olduğunun, sigorta şirketi tarafından verilen fatura veya makbuz asılları ile belgelendirilmesi,

Şeklinde mevzuatımızdan anlıyoruz şimdi aklınıza şu soru gelebilir
Bu şartların hepsini taşıdığında bu özel sigorta poliçeleri için ödenen primlerin hepsini indirim konusu yapabilir miyiz?

Evet, bu soruyu kanun koyucu bir ölçü koyarak cevaplamış ölçü ise şöyledir;
Bireysel emeklilik için indirim konusu yapılacak prim, aidat ve katkıların toplamı, ödendiği ayda elde edilen ücretin % 10'unu (bireysel emeklilik sistemi dışındaki şahıs sigorta poliçeleri için ödenen primlerde, ödendiği ayda elde edilen ücretin % 5'ini) ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamaz.

Çalışanlar kendi adlarına katkı payı ve şahıs sigorta primi öderken aynı zamanda işverenleri tarafından da çalışanlar adına katkı payları ve şahıs sigorta primi ödenmesi mümkündür.

Şimdi konunun daha iyi anlaşılabilmesi için olaya çalışan ve işveren açısından ayrı ayrı bakalım:

Çalışanın çalıştığı ayda kendisi adına şahıs sigorta primi ve bireysel emeklilik katkı payı ödenmesi ile ilgili olarak 3 No.lu Gelir Vergisi Sirkülerinde, bireysel emeklilik sözleşmesi ile şahıs sigorta poliçeleri için prim ve katkı payı ödenmesi durumunda ücret matrahından indirim konusu yapılabilecek tutarın brüt ücretin %10'u ile sınırlı olacağı belirtilmiştir. Bu durumda ise şahıs sigorta primleri için %5'lik sınırın ayrıca aranacağı belirtilmiştir.

Ödenen bu özel sigorta primleri çalışana ne sağlayacaktır diye soracak olursak sigorta poliçesinde belirtilen faydası dışında yukarıdaki şartlarda işveren bu primleri çalışanın maaşından kestiği gelir vergisi matrahından indireceği için çalışanın gelir vergisi matrahı düşecek ve eline geçen maaşı artacaktır. İşverende yasanın belirlediği ölçülerdeki tutarı gider yazabilecektir

İşverenler tarafından çalışanlar için ödenen bireysel emeklilik katkı payları ve özel sağlık sigortası poliçelerinde ise; kanun koyucu Bu durumda yapılan ödemeleri işçiye sağlanan bir nevi menfaat sayılır şeklinde açıklamış ve ödenen sigorta primleri net ücret olarak dikkate alınır ve gerekli brütleştirmeleri yapılarak SSK ve diğer vergi kesintilerinin yapılması gerekir.şeklinde tanımlamıştır.

Gelir Vergisi Kanununda “İşverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları”nın safi kazancın tespitinde gider olarak kabul edilebileceği, ancak gider yazılabilecek tutarın % 10 ve % 5'lik sınırı geçemeyeceği aynı zamanda asgari ücretin yıllık toplamından fazla olamayacağı bildirilmiştir. Sonuç olarak diyebiliriz ki özel sigorta primlerinin kanunun belirlediği ölçüde giderleştirilmesi işverene bir gider yazma avantajı sağladığı gibi çalışanın ücret gelirinin artması ve motivasyon sağlaması açısından da önemli bir husustur.

 Nevzat Erdağ

20 Mart 2012 Salı

Sermaye azaltımında ortaklara yapılan ödemeler gelir vergisi tevkifatına tabi midir?

Gelir Vergisi Kanunu’nun 94’üncü maddesinin birinci fıkrasının (6/b) bendi, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesinin ikinci fıkrası ile 30’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında kâr payları üzerinden yapılacak vergi kesintisine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 03.02.2009 tarih ve 2009/14592, 14593 ve 14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararları uyarınca kâr payları üzerinden yapılacak vergi kesintisi oranları %15 olarak belirlenmiştir.
Sermaye azaltımının, ortaklar tarafından nakden veya aynen yapılan ödemelerden kaynaklanması halinde, ortakların esas olarak işletmeye koydukları sermayeyi Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde geri almış olmaları nedeniyle mükellefiyet statüsüne bakılmaksızın vergilendirme işlemi yapılmayacaktır.
Ancak işletme bünyesinde daha önceden sermayeye eklenen geçmiş yılı karlarının ve enflasyon düzeltme farklarının olması halinde ise olay biraz daha özellik kazanacaktır. Şöyle ki yapılacak olan sermaye azaltımında öncelikle daha önce sermayeye eklenmiş olan geçmiş yıl karlarının ve enflasyon düzeltme farklarının işletmeden çekildiğinin kabulü gerekmekte olup azaltılan sermaye tutarı, geçmiş yıl karları ve enflasyon düzeltmesi olumlu farkları toplam tutarından fazla ise fazlalığın şirket ortakları tarafından nakit olarak konulan sermayeden kaynaklandığı kabul edilecektir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre;
- Daha önceki yıllarda şirket sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl karlarının, şirketin sermaye azaltımı yapması sebebiyle ortaklara dağıtılması durumunda, kar dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılması,
- Daha önce sermayeye eklenmiş olan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının sermaye azaltımı nedeniyle işletmenizden çekilmiş sayılması ve işletmenizden çekilen bu tutarların öncelikle kurumlar vergisine; vergi sonrası dağıtılan kazancın da kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması,
- Şirket ortakları tarafından şirkete nakden veya aynen konulan sermaye ticari kazancın bir unsuru olmadığından, sermaye azaltılmasına konu edilen tutar üzerinden vergi hesaplanmaması ve stopaj yapılmaması gerekmektedir.

Konuya ilişkin olarak İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 31.01.2012 sayılı özelgede de aynı görüş verilmiş olup anılan özelgenin özeti aşağıdaki gibidir.
‘İlgide kayıtlı talep formunuzda, 17.575 TL enflasyon düzeltmesi olumlu farkları, 222.425 TL geçmiş yıl karları ile 2010 yılında 5811 sayılı Kanun kapsamında yapılan beyan edilen 40.000 TL'nin sermayeye ilavesi ile Şirketiniz sermayesinin toplamda 780.000 TL olduğu belirtilerek ortaklarınız tarafından nakit olarak yatırılmış olan 500.000 TL'lik kısmının sermaye azaltılması suretiyle ortaklarınıza dağıtılması halinde gelir vergisi tevkifatına tabi olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6’ncı maddesinde, kurumlar vergisinin mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Gelir Vergisi Kanunu’nun 94’üncü maddesinin birinci fıkrasının (6/b) bendi, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesinin ikinci fıkrası ile 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında kâr payları üzerinden yapılacak vergi kesintisine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 03.02.2009 tarih ve 2009/14592, 14593 ve 14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararları uyarınca kâr payları üzerinden yapılacak vergi kesintisi oranları %15 olarak belirlenmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasının (5) numaralı bendinde, "...Pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tabi tutulur. Ancak öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz." hükmü yer almaktadır.
Sermaye azaltımının, ortaklar tarafından nakden veya aynen yapılan ödemelerden kaynaklanması halinde, ortakların esas olarak işletmeye koydukları sermayeyi Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde geri almış olmaları nedeniyle mükellefiyet statüsüne bakılmaksızın vergilendirme işlemi yapılmayacaktır.
Yapılacak olan sermaye azaltımında da öncelikle daha önce sermayeye eklenmiş olan geçmiş yıl karlarının ve enflasyon düzeltme farklarının işletmeden çekildiğinin kabulü gerekmekte olup azaltılan sermaye tutarı, geçmiş yıl karları ve enflasyon düzeltmesi olumlu farkları toplam tutarından fazla ise fazlalığın şirket ortakları tarafından nakit olarak konulan sermayeden kaynaklandığı kabul edilecektir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre;
- Daha önceki yıllarda şirket sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl karlarının, şirketin sermaye azaltımı yapması sebebiyle ortaklara dağıtılması durumunda, kar dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılması,
- Daha önce sermayeye eklenmiş olan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının sermaye azaltımı nedeniyle işletmenizden çekilmiş sayılması ve işletmenizden çekilen bu tutarların öncelikle kurumlar vergisine; vergi sonrası dağıtılan kazancın da kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması,
- Şirket ortakları tarafından şirkete nakden veya aynen konulan sermaye ticari kazancın bir unsuru olmadığından, sermaye azaltılmasına konu edilen tutar üzerinden vergi hesaplanmaması ve stopaj yapılmaması
gerekmektedir.’(İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 31.01.2012 Tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 94-388 sayılı Özelgesi)

S.Sabit Durlanık
E. Baş Hesap Uzmanı / YMM

16 Mart 2012 Cuma

YENİ TTK’ YA GÖRE ANONİM ŞİRKETLERDE ORTAKLARIN BORÇLANMA YASAĞINA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

YENİ TTK’ya göre; anonim şirket pay sahiplerinin (ortakların) şirkete borçlanamayacakları, borçlanırlarsa da cezalandırılacakları doğru mu?
YENİ TTK’da, iştirak taahhüdünden doğan borç hariç pay sahiplerinin (ortakların) şirkete borçlanması yasaklanmıştır.
İştirak taahhüdünden doğan borçtan anlaşılması gereken, gerek şirketin kuruluşunda gerekse de sermayesini artırması sırasında pay sahipleri (ortaklar) tarafından şirkete ödenmesi taahhüt edilen borçtur. Örneğin, şirket esas sermayesini 50.000 TL’den 100.000 TL’ye yükseltmiş ise ortakların
sermaye artırımı nedeniyle şirkete ödemek durumunda oldukları 50.000 TL, iştirak taahhüdünden doğan borç olup bu durum yasak kapsamında bulunmamaktadır.
Eğer borç şirketle, şirketin işletme konusu ve pay sahibinin işletmesi gereği olarak yapılmış bulunan bir işlemden doğmuş ise ve emsalleriyle aynı veya benzer şartlara tabi tutulmuşsa, bu durum da borçlanma yasağının dışında kalmaktadır.
Örneğin, hazır beton üretimi yapan anonim şirketin ortaklarından Bay (A) konut üretimiyle iştigal etmektedir. Anonim şirket, 1 ton hazır betonu 5 taksitte 5.000 TL’ye satmaktadır. Bay (A)’da ortağı olduğu şirketten 1 ton hazır betonu 5 taksitte 5.000 TL’ye almış ve şirkete borçlanmıştır. Bu durum borçlanma yasağı kapsamına girmemektedir. Çünkü, Bay (A) da ortağı olduğu şirkete, diğer müşterilere uygulanan şartlardan borçlanmıştır. Ancak, Bay (A) 1 ton hazır betonu 5 taksitte 4.000 TL’ye veya 1 ton hazır betonu 5.000 TL’den almakla birlikte 8 taksitte satın alırsa bu durumlarda borçlanma yasağını ihlal etmiş olacaktır.
Yine, Bay (A)’nın herhangi bir ticari işe dayanmaksızın şirketten borç alması borçlanma yasağına aykırılık oluşturmaktadır.
YENİ TTK’da borçlanma yasağına aykırı davranan ortakların, 300 günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılmaları hüküm altına alınmıştır. (www.ozdogrular.com)
Borçlanma yasağına aykırı olarak şirkete borçlanan pay sahipleri (ortaKları) hakkında uygulanacak adli para cezasının Türk Lirası karşılığı ne kadardır?                                                                                                      
YENİ TTK’da, borçlanma yasağına aykırı davranan pay sahiplerinin (ortakların) üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılacakları hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre, adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesi şeklinde tanımlanmıştır. (www.ozdogrular.com)
Hâkim tarafından, bir gün karşılığı olan adli para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak en az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olarak takdir edilecektir.
Bu durumda, söz konusu yasağın ihlal edilmesi durumunda Devlet Hazinesine ödenmesi gereken en az ceza tutarı 6.000 TL (300 gün x 20 TL), en fazla ceza tutarı da 73.000 TL (730 gün x 100 TL) olacaktır.
Borçlanma yasağı hangi tarihte uygulamaya girecektir?
Pay sahiplerinin (ortakların) şirkete borçlanma yasağı 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren uygulamaya girecektir. Anılan tarih sonrasında borçlanma yasağına aykırı şekilde şirketten borç alan pay sahipleri cezai müeyyideye tabi olacaklardır.(www.ozdogrular.com)
1 Temmuz 2012 öncesinde ortağı olduğu anonim şirkete, borçlanma yasağı kapsamında borcu bulunan ortaklar, bu borçlarını hangi tarihe kadar şirkete ödemek zorundadırlar?
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 24’üncü maddesinde; YENİ TTK’ya aykırı olarak anonim şirkete borçlu olan pay sahiplerinin bu borçlarını YENİ TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl içinde, nakdî ödeme yaparak tamamen tasfiye etmek zorunda oldukları, borcun kısmen veya tamamen başkası tarafından üstlenilmesi, borç için kambiyo senedi verilmesi, ödeme planı yapılması veya benzeri yollara başvurulmasının bu madde anlamında tasfiye sayılmayacağı, bu süre içinde tasfiye gerçekleşmemişse, bu kişiler hakkındacezai müeyyide uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Konuyu örneklersek, anonim şirket ortağı Ali Bey’in şirkete 300.000 TL borcu bulunmaktadır. Ali Bey’in bu borcunu, şirkete 1 Temmuz 2015 tarihine kadar nakit olarak ödemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, Ali Bey cezai müeyyideyle karşılaşacaktır. (www.ozdogrular.com)
YENİ TTK’ya göre; halka açık olmayan anonim şirketlerde de ortaklara kâr payı avansı ödenebilecek mi?
ESKİ TTK’ya göre, ortaklara kâr dağıtımı yapılabilmesi için, şirketin dönem sonunda kâr etmiş olması, Kanun gereği ayrılması gereken yedek akçelerin ayrılmış olması ve bu konuda da genel kurulca karar alınması gerekiyordu.
Bu kurala, halka açık anonim şirketler için Sermaye Piyasası Kanunu ile istisna getirilmiş ve dönem sonunda dağıtılacak kâra mahsuben üçer aylık dönemler halinde oluşan kârların avans olarak ortaklara dağıtılabilmesine olanak tanınmıştır.
Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca sadece halka açık anonim şirketlere tanınan bu imkân YENİ TTK ile halka açık olmayan anonim şirketlere de tanınmıştır. Böylece, bu şirketlerin ortakları da dönem sonunda oluşacak kârdan paylarına düşecek tutarları, dönem sonunu beklemeden avans olarak alabileceklerdir. Kâr payı avansı ödenmesine ilişkin esaslar Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca çıkarılacak bir tebliğle düzenlenecektir.
Kâr payı avansı ödenmesine yönelik uygulamayla esasen borçlanma yasağına istisna getirilmiştir. Çünkü dönem içindeki faaliyetleri kârlı olan şirketler, ortaklarına dönem sonunu beklemeksizin paylarına düşecek olan kâr payının bir kısmını bölümler halinde avans olarak verebileceklerdir. Bu avans tutarı aslında ortaklara verilen bir borçtur. Avans tutarının, dönem sonunda oluşan ve dağıtılabilir kârdan fazla olması halinde ise fazlaya ilişkin tutarların, ortaklar tarafından şirkete iadesi gerekecektir
YENİ TTK’ NA GÖRE ANONİM ŞİRKETLERDE GENEL KURULA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

YENİ TTK’ya göre; olağan genel kurul toplantılarının hangi süre içinde yapılması gerekmektedir?
ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK’ya göre de olağan genel kurul toplantısının her faaliyet dönemi sonundan itibaren üç ay içinde yapılması gerekmektedir. Şirketin faaliyet dönemi 31 Aralık tarihinde sona eriyorsa, olağan genel kurul toplantısının en geç izleyen faaliyet yılının 31 Mart tarihine kadar yapılması gerekmektedir.
Yine, ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK uyarınca da genel kurul gerektiğinde olağanüstü toplanabilecektir.
Şirket pay sahipleri (ortakları) genel kurul toplantılarına katılmak zorunda mıdır?
ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK’da da ortakların genel kurul toplantılarına katılmaları onlara tanınan bir hak olup ortakların genel kurul toplantılarına katılmak gibi bir yükümlülükleri bulunmamaktadır.
Ancak, YENİ TTK uyarınca, murahhas üyeler (şirket yönetiminin kısmen veya tamamen devredildiği yönetim kurulu üyeleri) ile en az bir yönetim kurulu üyesinin genel kurul toplantısında bulunması şarttır. Ayrıca, bağımsız denetçi ile kendilerini ilgilendiren konularda işlem denetçilerinin de genel kurul toplantısında hazır bulunmaları gerekmektedir. (www.ozdogrular.com)
Anonim şirket genel kurul toplantılarına, Bakanlık Komiseri (Bakanlık Temsilcisi) katılması uygulaması YENİ TTK uyarınca da devam edecek midir?
ESKİ TTK’ya göre, anonim şirket genel kurul toplantısında alınan kararların geçerli olabilmesi için toplantıya Bakanlık Komiserinin katılması ve toplantı tutanağının da bu kişi tarafından imzalanması gerekiyordu.
Bu zorunluluk, kuruluşlarına Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca izin verilen anonim şirketler için devam edecek, bu şirketler dışında kalan şirketlerde hangi durumların varlığı halinde genel kurul toplantılarına Bakanlık Komiseri (Bakanlık Temsilcisi) katılacağı Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikte düzenlenecektir. (www.ozdogrular.com)
YENİ TTK’ya göre, pay sahipleri (ortaklar) şirket ortağı olmayan bir kişiyi genel kurul toplantısında kendilerini temsilen görevlendirebilecekler mi?
ESKİ TTK’ya göre; ortaklar, genel kurul toplantılarındaki oylarını, bizzat katılarak, şirket ortaklarından birini temsilci tayin ederek veya esas sözleşmede aksine hüküm yoksa şirket ortağı olmayan birini de temsilci belirleyerek kullanabiliyorlardı. Şirket ortağı olmayan kişinin genel kurul toplantısına temsilci olarak katılabilmesi için ise esas sözleşmede aksine hüküm olmaması gerekiyordu. Bir başka deyişle, esas sözleşmeyle, şirket ortağı olmayan bir kişinin temsilci olarak genel kurul toplantısına katılması yasaklanabiliyordu. YENİ TTK ile esas sözleşmeyle getirilebilen bu yasak kaldırılmıştır. (www.ozdogrular.com)
YENİ TTK’ya göre; genel kurul toplantısında bilgi alma veya inceleme istemleri karşılanmayan pay sahipleri (ortaklar) hangi mercie başvurabileceklerdir?
YENİ TTK’ya göre; pay sahipleri (ortaklar) genel kurulda, yönetim kurulundan, şirketin işleri; bağımsız denetçilerden denetimin yapılma şekli ve sonuçları hakkında bilgi isteyebileceklerdir. Verilecek bilgilerin, hesap verme ve dürüstlük ilkeleri bakımından özenli ve gerçeğe uygun olması gerekir. Bilgi verilmesi, sadece, istenilen bilgi verildiği takdirde şirket sırlarının açıklanacağı veya korunması gereken diğer şirket menfaatlerinin tehlikeye girebileceği gerekçesi ile reddedilebilir.
Bilgi alma veya inceleme istemleri cevapsız bırakılan, haksız olarak reddedilen veya ertelenen pay sahipleri, reddi izleyen on gün içinde, diğer hâllerde de makul bir süre sonra şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine başvurabileceklerdir. (www.ozdogrular.com)
YENİ TTK’ya göre; azlığın belli konuların incelenmesi amacıyla özel denetçi atanmasına yönelik talebi genel kurulca reddedilirse bu durumda hangi mercie başvuru yapılabilecektir?
YENİ TTK’ya göre; genel kurul özel denetim istemini reddederse, sermayenin en az onda birini, halka açık anonim şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri veya paylarının itibarî değeri toplamı en az birmilyon Türk Lirası olan pay sahipleri üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden özel denetçi atanmasını isteyebileceklerdir
Dilekçe sahiplerinin; kurucuların veya şirket organlarının, kanunu veya esas sözleşmeyi ihlal ederek, şirketi veya pay sahiplerini zarara uğrattıklarını ikna edici bir şekilde ortaya koymaları hâlinde özel denetçi atanacaktır. (www.ozdogrular.com)
YENİ TTK’da, genel kurulun yetkilerinde ve görevlerinde değişiklik yapılmış mıdır?
ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK’da da;
a) Esas sözleşmenin değiştirilmesi,
b) Yönetim Kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları,
c) Kanunda öngörülen istisnalar dışında bağımsız denetçinin ve işlem denetçilerinin seçimi ile görevden alınmaları (ESKİ TTK’da murakıpların seçimi genel kurula bırakılmıştı),
d) Finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dâhil, kullanılmasına dair kararların alınması ve
e) Kanunda öngörülen istisnalar dışında şirketin feshine karar verilmesi, genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.
ESKİ TTK’ dan farklı olarak YENİ TTK ile önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı yetkisi ve görevi de genel kurulun devredilemeyecek görevleri ve yetkileri içine alınmış böylece önemli miktardaki şirket varlığının yönetim kurulu kararıyla satılabilmesine ilişkin uygulamaya son verilmiştir.
YENİ TTK’da, genel kurulun toplantıya çağrılma şekline ilişkin değişiklik yapılmış mıdır?
ESKİ TTK’da olduğu gibi YENİ TTK uyarınca da, genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrılacaktır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapılacaktır. Pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini bildiren pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilecektir.
YENİ TTK ile çağrı şekline getirilen tek değişiklik, çağrı ilanının ayrıca şirketin internet sitesinde de ilan ettirilecek olmasıdır. (www.ozdogrular.com)
Şirketin tek bir pay sahibi (ortağı) varsa bu durumda genel kurul toplantısı nasıl yapılacaktır?
YENİ TTK ile anonim şirketlerin tek kişiyle kurulabilmesine olanak tanınmıştır. Şirketin tek pay sahibi varsa bu durumda çağrı şekline uyulmadan genel kurul toplantısı yapılabilecek ve bu tek kişi tarafından genel kurula ait tüm yetki ve görevler kullanılabilecektir. Eğer şirketin kuruluşu Bakanlığın iznine tabi ise bu toplantıya Bakanlık Temsilcisi de katılacaktır. Genel kurul kararlarının geçerli olabilmesi için de yazılı olması şarttır.
YENİ TTK uyarınca çağrı merasimine uyulmadan genel kurul toplantısı yapılabilecek midir?
ESKİ TTK’ya göre, bütün payların sahipleri (ortaklar) veya temsilcileri, aralarından biri itirazda bulunmadığı takdirde, genel kurula katılmaya ve genel kurul toplantılarının yapılmasına ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla, çağrıya ilişkin usule uyulmaksızın, genel kurul olarak toplanıp karar alabiliyorlardı.
Aynı sistem, YENİ TTK ile de sürdürülmüştür. Ancak, genel kurulun karar alabilmesi için tüm ortakların toplantı sürecinde toplantıda bulunmaları gerekmektedir. Örneğin, anonim şirketin 3 ortağı varsa bunların veya temsilcilerinin toplantı sürecinde bir arada olmaları zorunludur. Ortaklardan veya temsilcilerden biri toplantının devamı sırasında toplantıdan ayrılırsa genel kurul karar alabilme yeteneğini kaybedecektir. (www.ozdogrular.com)
YENİ TTK’ya göre; sermaye artırımının, sermayenin azaltılmasının ve menkul kıymet ihracının işlem denetçilerince incelenmesi zorunlu mudur?
YENİ TTK’ya göre, anonim şirketin kuruluş işlemlerinde olduğu gibi sermayenin artırılmasına, azaltılmasına ve menkul kıymet ihracına ilişkin işlemlerin Kanuna uygun olup olmadığının işlem denetçileri tarafından incelenmesi gerekmektedir.
YENİ TTK’ya göre; anonim şirketler genel kurul toplantılarını elektronik ortamda yapabilecekler mi?
Anonim şirketler genel kurul toplantılarını elektronik ortamda yapabileceklerdir. Elektronik ortamda yapılacak genel kurul toplantılarına ilişkin usul ve esaslar çıkarılacak tüzükte düzenlenecektir.
YENİ TTK’ya göre; anonim şirketlerin internet sitesi kurmaları zorunlu mudur?
YENİ TTK’ya göre; her anonim şirket bir internet sitesi açmak, şirketin internet sitesi zaten mevcutsa bu sitenin belli bir bölümünü aşağıdaki hususların yayımlanmasına özgülemek zorundadır. Yayımlanacak içeriklerin başlıcaları şunlardır:
a) Şirketçe kanunen yapılması gereken ilanlar.
b) Pay sahipleri ile ortakların menfaatlerini koruyabilmeleri ve haklarını bilinçli kullanabilmeleri için görmelerinin ve bilmelerinin yararlı olduğu belgeler, bilgiler, açıklamalar.
c) Yönetim ve müdürler kurulu tarafından alınan; rüçhan, değiştirme, alım, önerilme, değişim oranı, ayrılma karşılığı gibi haklara ilişkin kararlar; bunlarla ilgili bedellerin nasıl belirlendiğini gösteren hesapların dökümü.
d) Değerleme raporları, kurucular beyanı, payların halka arz edilmesine dair taahhütler, bunlara ait teminatlar ve garantiler; iflasın ertelenmesine veya benzeri konulara ilişkin karar metinleri; şirketin kendi paylarını iktisap etmesi hakkındaki genel kurul ve yönetim kurulu kararları, bu işlemlerle ilgili açıklamalar, bilgiler, belgeler.
e) Ticaret şirketlerinin birleşmesi, bölünmesi, tür değiştirmesi hâlinde, ortakların ve menfaat sahiplerinin incelemesine sunulan bilgiler, tablolar, belgeler; sermaye artırımı, azaltılması dâhil, esas sözleşme değişikliklerine ait belgeler, kararlar; imtiyazlı pay sahipleri genel kurulu kararları, menkul kıymet çıkarılması gibi işlemler dolayısıyla hazırlanan raporlar.
f ) Genel kurullara ait olanlar dâhil her türlü çağrılara ait belgeler, raporlar, yönetim kurulu açıklamaları.
g) Şeffaflık ilkesi ve bilgi toplumu açısından açıklanması zorunlu bilgiler.
h) Bilgi alma kapsamında sorulan sorular, bunlara verilen cevaplar, diğer kanunlarda pay sahiplerinin veya ortakların aydınlatılması için öngörülen hususlar.
ı) Finansal tablolar, kanunen açıklanması gerekli ara tablolar, özel amaçlarla çıkarılan bilançolar ve diğer finansal tablolar, pay ve menfaat sahipleri bakımından bilinmesi gerekli finansal raporlamalar, bunların dipnotları ve ekleri.
i) Yönetim kurulunun yıllık raporu, kurumsal yönetim ilkelerine ne ölçüde uyulduğuna ilişkin yıllık değerlendirme açıklaması; yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle yöneticilere ödenen her türlü paralar, temsil ve seyahat giderleri, tazminatlar, sigortalar ve benzeri ödemeler.
j) Denetçi, özel denetçi, işlem denetçisi raporları.
k) Yetkili kurul ve bakanlıkların konulmasını istedikleri, pay sahiplerini ve sermaye piyasasını ilgilendiren konulara ilişkin bilgiler. (www.ozdogrular.com)
YENİ TTK’ya göre; internet sitesi kurma yükümlülüğü hangi tarihte uygulamaya girecektir?
Anonim şirketlerin internet sitesini kurmaya ilişkin yükümlülükleri, 1 Temmuz 2013 tarihinde uygulamaya girecektir. Bir başka deyişle, her anonim şirket en geç bu tarihe kadar internet sitesini kuracaktır.
Söz konusu yükümlülüğün kasıtlı olarak yerine getirilmemesi halinde ise şirket yönetim kurulu üyeleri cezai müeyyideyle karşılaşabileceklerdir.
YENİ TTK’ DA ANONİM ŞİRKETLERDE BAĞIMSIZ DENETİME İLİŞKİN DÜZENLEMELER

Genel kurul tarafından seçilen ve şirketi denetleyen murakıplar YENİ TTK ile kaldırıldı mı?
ESKİ TTK’ya göre, anonim şirketin işlemleri, genel kurul tarafından şirket ortağı olan veya olmayanlar arasından seçilen en az bir, en çok da beş kişiden oluşan murakıplarca denetleniyordu.
YENİ TTK, bu denetim sistemini dolayısıyla da bu denetimi yerine getirmek üzere genel kurulca şirket ortağı olan veya olmayanların murakıp olarak seçilmesine ilişkin düzenlemeleri yürürlükten kaldırmış ve anonim şirketlerin konusunda uzman kişilerce denetlenmesini hüküm altına alarak anonim şirketleri bağımsız denetim kapsamına almıştır. (www.ozdogrular.com)
Bağımsız denetim nedir?
Anonim şirketin finansal tablolarının ve diğer finansal bilgilerinin gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığının tespit edilebilmesi için şirkete ait defter, kayıt ve belgelerin incelenmesidir.
Örneğin, şirket bilançosunda; kasada 100.000 TL, Bankalarda 500.000 TL olduğu ve şirketin de 1.000.000 TL kâr ettiği bilgileri yer alıyor ise bu bilgilerin doğruluğu ve gerçeği yansıtıp yansıtmadığı, bağımsız denetim kapsamında incelenecektir. (www.ozdogrular.com)
Anonim şirketin bağımsız denetimi kim veya kimler tarafından yerine getirilecektir?
Anonim şirketin bağımsız denetimi, 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren bir veya birden fazla bağımsız denetçi ya da bağımsız denetim kuruluşu tarafından yerine getirilecektir.
Bağımsız denetçiler veya bağımsız denetim kuruluşu şirket genel kurulunca seçilecektir. (www.ozdogrular.com)
Kimler bağımsız denetçi olabilecektir?
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca, bağımsız denetim Yapmak üzere yetkilendirilen Yeminli Mali Müşavirler veya Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler bağımsız denetçi olarak görev yapabileceklerdir.
Yetkilendirilen kişiler, Kurumun internet sitesinden ilan edileceklerdir.
Bağımsız denetim kuruluşu nedir?
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca, bağımsız denetim yapmak üzere yetkilendirilen sermaye şirketleri, bağımsız denetim kuruluşudur. Bu kuruluşlar da Kurumun internet sitesinde ilan edileceklerdir. (www.ozdogrular.com)
ESKİ TTK’ya göre seçilen murakıpların görevleri hangi tarihte sona erecektir?
ESKİ TTK’ya göre seçilmiş olan murakıpların görevleri, YENİ TTK uyarınca bağımsız denetçinin veya bağımsız denetim kuruluşunun şirket genel kurulunca seçilmesiyle birlikte sona erecektir. Bağımsız denetçinin de en geç 1 Mart 2013 tarihine kadar seçilmesi zorunludur.
Konuyu örneklemek gerekirse, YENİ TTK’ya göre şirketi denetleyecek bağımsız denetçi 31 Ocak 2013 tarihinde seçilmiş ise ESKİ TTK’ya göre seçilmiş olan murakıp veya murakıpların görevleri bu tarih itibariyle sona erecektir.
Hangi anonim şirketler, bağımsız denetimlerini yaptırmak üzere bir bağımsız denetim kuruluşunu seçmek zorundadırlar?
Halka açık anonim şirketler, bankalar, sigorta, reasürans ve emeklilik şirketleri, faktoring şirketleri, finansman şirketleri, finansal kiralama şirketleri, varlık yönetim şirketleri, emeklilik fonları, ihraççılar ve sermaye piyasası kurumları ile faaliyet alanları, işlem hacimleri, istihdam ettikleri çalışan sayısı ve benzeri ölçütlere göre önemli ölçüde kamuoyunu ilgilendirdiği için Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca kamu yararını ilgilendiren kuruluş olarak değerlendirilen anonim şirketlerin bağımsız denetimi, bağımsız denetim kuruluşunca yerine getirilecektir.
Yukarıda sayılan anonim şirketler dışında kalan anonim şirketler ise bağımsız denetimlerini yaptırmak üzere Kurum tarafından yetkilendirilmiş bir bağımsız denetim kuruluşunu seçebilecekleri gibi yine Kurumca bağımsız denetim yapmak üzere yetkilendirilmiş olan bir veya birden fazla Yeminli Mali Müşaviri ya da Serbest Muhasebeci Mali Müşaviri de bağımsız denetçi olarak seçebileceklerdir. (www.ozdogrular.com)
Bağımsız denetçi veya bağımsız denetim kuruluşu tarafından neler denetlenecektir?
Anonim şirketin;
a) Finansal tabloları (1- Bilanço, 2-Gelir Tablosu, 3- Nakit Akış Tablosu, 4- Özkaynak Değişim Tablosu ve 5-Dipnotlar),
b) Yönetim Kurulu Yıllık Faaliyet Raporu ve
c) Riskin Erken Saptanması ve Yönetimi Sisteminin işleyişi denetlenecektir. (www.ozdogrular.com)
Bağımsız denetçi veya bağımsız denetim kuruluşunca finansal tabloların denetimi sonucunda düzenlenecek rapor, hangi hususlara ilişkin açıklamaları içerecektir?
Finansal tabloların denetimi sonucunda düzenlenecek rapor;
1) Defter tutma düzeninin ve finansal tabloların Kanun ile esas sözleşmenin finansal raporlamaya ilişkin hükümlerine uygun olup olmadığını,
2) Yönetim kurulunun bağımsız denetçi tarafından denetim kapsamında istenen açıklamaları yapıp yapmadığını ve belgeleri verip vermediğini,
3) Defterlerin öngörülen hesap planına uygun tutulup tutulmadığını,
4) Finansal tabloların, Türkiye Muhasebe Standartları çerçevesinde, şirketin malvarlığı, finansal ve kârlılık durumunun resmini gerçeğe uygun olarak ve dürüst bir şekilde yansıtıp yansıtmadığını, açıkça ifade edecektir.
Hazırlanan rapor imzalandıktan sonra yönetim kuruluna sunulacaktır. (www.ozdogrular.com)
Yönetim Kurulu Yıllık Faaliyet Raporunun denetimi sonucunda düzenlenecek rapor hangi hususlara ilişkin açıklamaları içerecektir?
Raporda; yönetim kurulu yıllık faaliyet raporu içinde yer alan finansal bilgilerin, denetlenen finansal tablolar ile tutarlı olup olmadığına ve gerçeği yansıtıp yansıtmadığına ilişkin açıklamalara yer verilecektir.
YENİ TTK’ya göre, yönetim kurulu yıllık faaliyet raporunun aşağıdaki unsurları içermesi gerekmektedir:
1- Şirketin, o yıla ait faaliyetlerinin akışı ile finansal durumu; doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtılacaktır.
2- Şirketin finansal durumu, finansal tablolara göre değerlendirilecektir.
3- Şirketin gelişmesine ve karşılaşması muhtemel risklere açıkça işaret edilecektir.
4- Faaliyet yılının sona ermesinden sonra şirkette meydana gelen ve özel önem taşıyan olaylar meydana gelmiş ise bunlar belirtilecektir.
5- Şirketin araştırma ve geliştirme çalışmalarının neler olduğu gösterilecektir.
6- Yönetim Kurulu üyeleri ile üst düzey yöneticilere ödenen ücret, prim, ikramiye gibi malî menfaatler, ödenekler, yolculuk, konaklama ve temsil giderleri, aynî ve nakdi imkânlar, sigortalar ve benzeri teminatlar bu raporda belirtilecektir.
Konuyu örneklemek gerekirse; yönetim kurulu yıllık faaliyet raporunda, şirketin zararı 500.000 TL, satışları 2.000.000 TL, yönetim kurulu üyelerine ödenen ücretler 100.000 TL olarak gösterilmiş ise bağımsız denetçi bu tutarların finansal tablolarla uygun olup olmadığını raporunda belirtecektir. (www.ozdogrular.com)
Riskin Erken Saptanması ve Yönetimi Sisteminin, denetimi sonucunda düzenlenecek rapor hangi hususlara ilişkin açıklamaları içerecektir?
YENİ TTK’ya göre; pay senetleri borsada işlem gören şirketlerde, yönetim kurulu, şirketin varlığını, gelişmesini ve devamını tehlikeye düşüren sebeplerin erken teşhisi, bunun için gerekli önlemler ile çarelerin uygulanması ve riskin yönetilmesi amacıyla, uzman bir komite kurmak, sistemi çalıştırmak ve geliştirmekle yükümlüdür. Diğer şirketlerde bu komite denetçinin gerekli görüp bunu yönetim kuruluna yazılı
olarak bildirmesi hâlinde derhal kurulacaktır. Kurulan komite ilk raporunu, kurulmasını izleyen ayın sonunda verecektir.
Komite, yönetim kuruluna her iki ayda bir vereceği raporda durumu değerlendirecektir ve varsa tehlikelere işaret ederek, çareleri gösterecektir.
Bu Rapor bağımsız denetçiye de yollanacaktır.
Bağımsız denetçi raporunda; yönetim kurulu tarafından, şirketi tehdit eden veya edebilecek nitelikteki riskleri zamanında belirlemeye uygun bir sistem kurulup kurulmadığını, kurulmuşsa bu sistemin yapısını ve uygulamalarını açıklayacaktır. (www.ozdogrular.com)
YENİ TTK’ya göre; bağımsız denetçi hangi sürede seçilmek zorundadır?
YENİ TTK’ya göre, bağımsız denetçinin her faaliyet dönemi için ve her faaliyet döneminin dördüncü ayına kadar seçilmesi şarttır. Seçimden sonra, yönetim kurulu, gecikmeksizin denetleme görevini hangi bağımsız denetçiye verdiğini ticaret siciline tescil ettirecek ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile internet sitesinde ilân edecektir.
Konuyu örneklemek gerekirse, ABC Anonim Şirketi, kamu yararını ilgilendiren bir kuruluş ise (banka, halka açık anonim şirket, sigorta şirketi gibi) ve faaliyet dönemi 31/12/2013 tarihinde sona eriyorsa, bir bağımsız denetim kuruluşunu en geç 1/4/2014 tarihine kadar yapacağı genel kurul toplantısında seçecek, kamu yararını ilgilendiren kuruluş değil ise bir bağımsız denetim kuruluşunu ya da bir veya birden fazla bağımsız denetçiyi yine 1/4/2014 tarihine kadar yapacağı genel kurul toplantısında seçecektir.
Bağımsız denetçi, anonim şirket genel kurulunca faaliyet döneminin dördüncü ayına kadar seçilmemiş ise bağımsız denetçi kim tarafından atanacaktır?
YENİ TTK’ya göre, bağımsız denetçi, faaliyet döneminin dördüncü ayına kadar seçilmemiş ise bu durumda bağımsız denetçi, yönetim kurulunun, her bir yönetim kurulu üyesinin veya herhangi bir pay sahibinin istemi üzerine, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi tarafından atanacaktır. Mahkemenin bağımsız denetçi atanmasına ilişkin kararı kesindir. (www.ozdogrular.com)
Seçilen bağımsız denetçi, hangi şartların varlığında görevinden ayrılabilecektir?
Anonim şirket genel kurulunca, bağımsız denetim yapmak üzere seçilen bağımsız denetçi ancak haklı bir sebebin varlığı halinde (ücretinin ödenmemesi, gerekli bilgi ve belgelerin verilmemesi gibi) veya hakkında görevden alınma davası açılması halinde görevinden ayrılabilecektir. (www.ozdogrular.com)
Bağımsız denetçiler veya bağımsız denetim kuruluşları hangi hallerin varlığında, anonim şirket genel kurulunca bağımsız denetim yapmak için seçilemeyeceklerdir?
Bağımsız denetçiler veya bağımsız denetim kuruluşu ve bunun ortaklarından biri ve bunların ortaklarının yanında çalışan veya anılan kişilerin mesleği birlikte yaptıkları kişi veya kişiler;
A) Denetlenecek şirkette pay sahibiyse;
B) Denetlenecek şirketin yöneticisi veya çalışanıysa veya denetçi olarak atanmasından önceki üç yıl içinde bu sıfatı taşımışsa;
C) Denetlenecek şirketle bağlantısı bulunan bir tüzel kişinin, bir ticaret şirketinin veya bir ticarî işletmenin kanunî temsilcisi veya temsilcisi, yönetim kurulu üyesi, yöneticisi veya sahibiyse ya da bunlarda yüzde yirmiden fazla paya sahipse yahut denetlenecek şirketin yönetim kurulu üyesinin veya bir yöneticisinin alt veya üst soyundan biri, eşi veya üçüncü derece dâhil, üçüncü dereceye kadar kan veya kayın hısımı ise;
D) Denetlenecek şirketle bağlantı hâlinde bulunan veya böyle bir şirkette yüzde yirmiden fazla paya sahip olan bir işletmede çalışıyorsa veya denetçisi olacağı şirkette yüzde yirmiden fazla paya sahip bir gerçek kişinin yanında herhangi bir şekilde hizmet veriyorsa;
E) Denetlenecek şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının düzenlenmesinde denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunmuşsa;
F) Denetlenecek şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının çıkarılmasında denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunduğu için (E) bendine göre denetçi olamayacak gerçek veya tüzel kişinin veya onun ortaklarından birinin kanunî temsilcisi, temsilcisi, çalışanı, yönetim kurulu üyesi, ortağı, sahibi ya da gerçek kişi olarak bizzat kendisi ise;
G) (A) ilâ (F) bentlerinde yer alan şartları taşıdığı için denetçi olamayan bir denetçinin nezdinde çalışıyorsa,
H) Son beş yıl içinde denetçiliğe ilişkin meslekî faaliyetinden kaynaklanan ona yüzde yirmiden fazla pay ile iştirak etmiş bulunan şirketlere verilen denetleme ve danışmanlık faaliyetinden elde etmişse ve bunu cari yılda da elde etmesi bekleniyorsa, şirket genel kurulunca bağımsız denetçi olarak seçilemeyeceklerdir.
Bir bağımsız denetleme kuruluşunun, bir şirketin denetlenmesi için görevlendirdiği denetçi yedi yıl arka arkaya o şirket için denetleme raporu vermişse, o denetçi en az iki yıl için değiştirilecektir.
Bağımsız denetçi, denetleme yaptığı şirkete, vergi danışmanlığı ve vergi denetimi dışında, danışmanlık veya hizmet veremeyecek ve bunu bir yavru şirketi aracılığıyla da yapamayacaktır. (www.ozdogrular.com)
YENİ TTK’ya göre; bağımsız denetim sırasında yönetim kurulu üyelerinin yükümlülükleri nelerdir?
Şirket yönetim kurulu;
1- Finansal tabloları ve yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunu düzenlettirip onaylayarak, gecikmeksizin, bağımsız denetçiye verecektir.
2- Yönetim Kurulu, şirketin defterlerinin, yazışmalarının, belgelerinin, varlıklarının, borçlarının, kasasının, kıymetli evrakının, envanterinin incelenerek denetlenebilmesi için denetçiye gerekli imkânları sağlayacaktır.
YENİ TTK’ya göre; bağımsız denetim sırasında bağımsız denetçinin yetkileri nelerdir?
YENİ TTK’ya göre, bağımsız denetçi; şirketin defterlerinin, yazışmalarının, belgelerinin, varlıklarının, borçlarının, kasasının, kıymetli evrakının ve envanterinin incelenmesi için anılan belgelerin kendisine ibrazını, özenli bir denetim için gerekli olan tüm bilgilerin kendisine verilmesini ve işlemlere dayanak oluşturan belgelerin tarafına sunulmasını istemeye yetkilidir. (www.ozdogrular.com)
Bağımsız denetçiler denetim sonucunda kaç tür görüş yazısı düzenleyeceklerdir?
Şirketin Bağımsız denetçiler;
      Finansal tablolarının doğru olduğunu, malvarlığı ile finansal duruma ve kârlılığa ilişkin resmin gerçeğe uygun bulunduğunu ve tabloların bunu dürüst bir şekilde yansıttığı sonucuna ulaştıklarında “OLUMLU GÖRÜŞ”,
      Finansal tabloların şirketin yetkili kurullarınca düzeltilebilecek aykırılıklar içerdiği ve bu aykırılıkların tablolarda açıklanmış sonuca etkilerinin kapsamlı ve büyük olmadığı durumlarda “SINIRLANDIRILMIŞ OLUMLU GÖRÜŞ”,
     Şirketin finansal tablolarının doğru olmaması, malvarlığı ile finansal duruma ve kârlılığa ilişkin resmin gerçeğe uygun bulunmaması halinde ise “OLUMSUZ GÖRÜŞ”, vereceklerdir.
Şirket defterlerinde, denetlemenin uygun bir şekilde yapılmasına ve sonuçlara varılmasına olanak vermeyen ölçüde belirsizliklerin bulunması veya şirket tarafından denetlenecek hususlarda önemli kısıtlamaların yapılması hâlinde bağımsız denetçi görüş vermekten kaçınabilecektir. (www.ozdogrular.com)
Bağımsız denetçi tarafından, sınırlı olumlu veya olumsuz görüş verilmesi ya da görüş verilmesinden kaçınılması durumunda hangi işlemler yapılacaktır?
Olumsuz görüş yazılan veya görüş verilmesinden kaçınılan durumlarda genel kurul, söz konusu finansal tablolara dayanarak, özellikle açıklanan kâr veya zarar ile doğrudan veya dolaylı bir şekilde ilgili olan bir karar alamayacaktır. Bu hâllerde yönetim kurulu, görüş yazısının kendisine teslimi tarihinden itibaren dört iş günü içinde, genel kurulu toplantıya çağıracak ve görevinden toplantı gününde geçerli olacak şekilde istifa edecektir.
Genel kurul yeni bir yönetim kurulu seçecek ve yeni yönetim kurulu altı ay içinde, kanuna, esas sözleşmeye ve standartlara uygun finansal tablolar hazırlatıp, bunları denetleme raporu ile birlikte genel kurula sunacaktır. Sınırlı olumlu görüş verilen hâllerde genel kurul, gerekli önlemleri ve düzeltmeleri de karara bağlayacaktır.
Şirket ile bağımsız denetçi arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları nasıl giderilecektir?
Şirket ile bağımsız denetçi arasında şirketin yılsonu hesaplarına, finansal tablolarına ve yönetim kurulunun faaliyet raporuna ilişkin, ilgili kanunun, idarî tasarrufun veya esas sözleşme hükümlerinin yorumu veya uygulanması konusunda görüş ayrılıkları çıkarsa, yönetim kurulunun veya bağımsız denetçinin istemi üzerine şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye ticaret mahkemesi dosya üzerinden inceleme yaparak görüş ayrılığını giderecektir. Mahkemenin verdiği karar kesindir. Dava giderleri şirket tarafından ödenecektir. (www.ozdogrular.com)
Bağımsız denetçilerin sorumlulukları nelerdir?
Bağımsız denetçiler, kanunî görevlerini yerine getirmede kusurlu hareket ederlerse hem şirkete hem pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarar dolayısıyla sorumlu olacaklardır.
Bağımsız denetçiler ile bağımsız denetim kuruluşunun denetleme yapmasına yardımcı olan temsilcileri, denetimi dürüst ve tarafsız bir şekilde yapmak ve sır saklamakla yükümlüdürler. Faaliyetleri sırasında öğrendikleri, denetleme ile ilgili olan iş ve işletme sırlarını izinsiz olarak kullanamazlar.
- Kasten veya ihmâl ile yükümlerini ihlâl edenler şirkete ve zarar verdikleri takdirde bağlı şirketlere karşı sorumludurlar. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesinde ihmâli bulunan kişiler hakkında, verdikleri zarar sebebiyle, her bir denetim için yüzbin Türk Lirasına, pay senetleri borsada işlem gören anonim şirketlerde ise üçyüzbin Türk Lirasına kadar tazminata hükmedilebilecektir.
Sır saklama yükümlülüğünü ihlal eden veya gerçeğe aykırı rapor düzenleyen bağımsız denetçiler ayrıca Türk Ceza Kanunu uyarınca cezalandırılacaklardır. (www.ozdogrular.com)
Anonim şirket tarafından bağımsız denetim yaptırılmamasının sonuçları nelerdir?
Bağımsız denetçi tarafından denetlenmemiş olan finansal tablolar ile yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu düzenlenmemiş sayılacaktır.

(www.ozdogrular.com)