31 Ocak 2012 Salı

Aile şirketleri %50 büyüyebilecek


Araştırmaya göre, aile şirketlerinin çoğunluğu doğru stratejiler ile %50’den fazla büyüyebileceklerini düşünmekte
Deloitte Türkiye’nin gerçekleştirdiği Aile Şirketleri Araştırması  sonuçları “Rotasını başarıya çevirenler” başlığı ile yayınlandı. Araştırmaya göre, aile şirketlerinin çoğunluğu doğru stratejiler ile %50’den fazla büyüyebileceklerini düşünmekte. Ancak ankete katılan aile şirketleri yöneticileri büyümek ve rekabet gücünü artırmak için uyguladıkları stratejilerle bekledikleri performansı elde etmekte zorlandıklarını belirtmekteler. Aile şirketleri kısa vadede yetenekli insan kaynaklarını istihdam etmekte ve finans kaynaklarına ulaşmakta güçlük çekiyorlar. Uzun vadede ise büyümenin devamlılığını sağlamak ve zorlu rekabet koşulları aile şirketlerinin önündeki en önemli sorunların başında geliyor.

İstanbul – Deloitte Türkiye tarafından hazırlanan “Rotasını başarıya çevirenler: Aile Şirketleri Araştırması ” raporu, Türkiye ekonomisine yön veren aile şirketleri yöneticilerinin değerlendirmelerini içeriyor. Araştırma raporu, yöneticilerin şirketlerine bakış açılarını, ileriye dönük hedeflerini, şirket profillerini ve büyüme stratejilerini ortaya koyuyor.

Aile şirketi yöneticileri büyüme potansiyeline inanıyor, insana ve üretime yatırıma odaklanıyor

Deloitte Türkiye Aile Şirketleri Araştırması ’a katılan aile şirketi yöneticilerinin büyük çoğunluğu, şirket değerinin bugünkünden çok daha yüksek olabileceğine inanıyor.

Deloitte Türkiye Aile Şirketleri Hizmetleri Lideri ve Ortak Selçuk Ürkmez, ankete katılanların %42’sinin, iki katı aşan bir değer artışını olası gördüklerini söyledi ve “Bu öngörü, iyimserlikten ziyade, azim ve kararlılık işaretidir. Öte yandan çalışmamız, Aile Şirketlerinin rekabetçi olabilmek için büyük bir çoğunlukla yönetim becerileri geliştirme, ürün yenileme ve yatırımların daha verimli kullanılması gibi stratejik önemi yüksek konulara odaklandıklarını orta koyuyor. Gözlemlediğimiz bir başka önemli nokta ise, Aile Şirketlerini bugüne getiren karakteristik özelliklerine ek olarak başarılı büyüme için gerekli olan doğru stratejilerin seçilmesinin de önem taşıdığıdır” şeklinde konuştu.

Ürkmez, araştırma sonuçlarını aile şirketleri yöneticilerinin zorlandığı bazı gerçeklerin de varlığını açıkça ortaya koyduğunu söyleyerek, kısa ve uzun vadede geliştirecek alanları ise, yetenekli iş gücünü bulmak ve elde tutmak, büyümenin devamlılığını sağlamak ve rekabetle başa çıkmak olarak nitelendirdi.

Sürdürülebilir büyüme, aile ile şirket arasındaki denge kurabilmekle mümkün oluyor

Deloitte Türkiye Aile Şirketleri Hizmetleri Lideri ve Ortak Selçuk Ürkmez, dünyada ve Türkiye’de bazı aile şirketlerinin, girişimcilik vizyonu ve yoğun çalışmaların da etkisiyle kendi ülkelerinin ekonomilerine yön veren devler haline gelebildiklerine, ancak uzun vadede büyümenin ve finansal başarının sürdürülebilirliği konusunun sorun oluşturabileceğine dikkat çekti.

Ürkmez, şunları söyledi: “Aile işletmelerinde kontrolün büyük bir çoğunluğu aile üyelerinde bulunuyor. Piyasalardaki rekabetin sürekli arttığı ve krizin etkilerinin henüz tam olarak atlatılamadığı bir ekonomide, aile üyelerini aynı hedef doğrultusunda bir arada tutmak her zaman mümkün olmuyor. Her ne kadar aile şirketlerinin yarısına yakınında yönetim ikinci kuşağa geçmiş olsa da araştırma, aile şirketlerinin sadece %15’inde yönetimin üçüncü ve sonraki kuşaklara geçebildiğini gösteriyor.”

Selçuk Ürkmez şöyle devam etti: “Sonuç olarak söyleyebiliriz ki, aile şirketlerinin sürdürülebilir büyümeyi ve başarıyı yakalayabilmeleri için doğru ve değer yaratan stratejileri belirlemeleri, ortak bir vizyon oluşturmaları, çıkar çatışması yönetimi yapmaları, ardıl planlaması oluşturmaları, aile dışı üyelerle işbirliği yapmaları, hissedarları doğru yönetebilmeleri ve aile ile şirket yönetimi arasındaki dengeyi korumaları gerekiyor.”

Aile şirketi yöneticilerine sürdürülebilir başarı testi

Deloitte Türkiye Aile Şirketleri Araştırması  içeriğinde, aile şirketi yöneticilerine sürdürülebilir başarı konusunda küçük bir de test sunuluyor. 6 kritik soru içeren testin sonucunda, “bu sorulardan en az bir tanesinin cevabı “Hayır” ise, işiniz gelecek dönemde ciddi bir risk ile karşı karşıya kalabilecektir” uyarısında bulunuluyor. Testin soruları şöyle sıralanıyor:

Yatırımlarınızın son 3 yıllık geri dönüş oranını biliyor musunuz?
Şirketinizin değerini arttıracak stratejinizi biliyor musunuz?
Yönetici kadronuzun şirketinizin değerini arttıracağına inandığınız stratejileri
uygulayabileceğine inanıyor musunuz?
Sizin doğrudan müdahaleniz olmadan şirketinizin başarı ile yoluna devam edebileceğine inanıyor musunuz?
Son 3 yılda şirketiniz Pazar büyüme hızının en az %10 üzerinde gerçekleşti mi?
Hangi müşterilerin Pazar değerinizi arttırdığını ve hangilerinin azalttığını biliyor musunuz?

Başarılı Aile Şirketleri için yol haritası
Deloitte Türkiye Aile Şirketleri Araştırması  içeriğinde, başarılı aile şirketleri için özet bir yol haritasına da yer veriliyor. Yol haritası, şöyle şekilleniyor;
<><>
Aile Anayasası

Hissedar değerlerinin belirlenmesi
Etik Kurallar

Şirket değerlerinin belirlenmesi ve tüm çalışanlarla paylaşılması
Yönetim Kurulu ve Komiteler
  • Yönetim Kurulu sorumluluklarının belirlenmesi ve paylaşılması
  • İcradan bağımsız komitelerin kurulması (denetim komitesi, risk yönetimi komitesi, vb)
İnsan Kaynakları
Politikasının
Değerlendirilmesi
  • Performans ölçüm kriterlerinin belirlenmesi
  • İletişim kanallarının belirlenmesi

İç Kontrol Sistemi
  • Etkin bir iç kontrol sisteminin kurulması
  • İş süreçleri uygulama kontrolleri
  • Bilgi teknolojileri kontrolleri
  • Yetkilerin ayrıştırılması
Risk Yönetimi
Yönetim kurulu, yöneticileri ve diğer çalışanları tarafından icra edilen, tüm kurum bünyesinde ve strateji belirlemede kullanılan kurumu etkileyebilecek olayların belirlenmesi, risk alma isteği çerçevesinde risklerin yönetilmesi
Yönetim Raporlama Sistemi
Hissedarların Şirket ve Yönetici performansını değerlendirmek için kullanacağı ilgili yönetim raporlarının üretilmesi
Bilgi Teknolojileri
Altyapısının
Güçlendirilmesi
Doğru bilginin doğru kişilerle paylaşılmasının sağlanması ve doğru raporların üretilmesi amacı ile altyapının değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi
İç Denetim Fonksiyonu
Hissedarlara ve paydaşlara etkin iç kontrol sisteminin varlığının güvencesinin verilmesi

Testten ilginç satır başları

Aile şirketleri yöneticilerine, şirketlerinin değerini artırdığına inandıkları stratejileri ne kadar başarı ile uyguladıkları sorulduğunda, performansın arzu edilen düzeyde olmadığı görülüyor.
Aile şirketlerinin %71’i “yönetim ekibinin becerilerini geliştirmeyi önemli bir strateji olarak işaretlerken yalnızca %4’ü bu alandaki performanslarından memnun olduğunu belirtiyor. Aynı şekilde, aile şirketlerinin %55’i “ürün yeniliği”nin çok önemli bir stratejileri olduğunu belirtirken, yalnızca %15’i bu alandaki performansından memnun bulunuyor.
Bunlara paralel olarak, aile şirketlerinin gelişmeye açık diğer alanları “yatırımların daha verimli kullanılması” ve “teknolojiden daha çok yararlanmak” olarak öne çıkıyor.

Başarılı ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayan firmalarda yetenek yönetimi ve yeteneklerin
gelişiminin sağlanması gittikçe önem kazanıyor. Deloitte araştırmasına katılan aile şirketleri
yöneticilerinin %71’i de şirketlerinin değerlerini artırmada yönetim ekibinin becerilerinin
geliştirmeyi en önemli strateji olarak belirtiyor. Her “ürün yeniliği” en fazla öne çıkan ikinci strateji olma özelliği taşıyor. Bunlara ilave olarak, araştırmaya katılan aile şirketlerinin hemen hemen yarısı yatırımların daha verimli kullanılmasını ve teknolojiden daha fazla yararlanılmasını şirket değerinin artmasında önemli stratejiler olarak belirtiyor.

İş hayatında ve şirketlerinde en çok neye değer verdikleri sorulan şirket sahiplerinin, %56 oranında şirketlerinin kendilerine sağladığı mücadele ve başarı ortamı olarak yanıt vermeleri, anketin çarpıcı bulgularından birini oluşturuyor.
Aile şirketleri yöneticileri için diğer motivasyon kaynakları da aileleri için yarattığı finansal gelecek (%18) ile onlar ve aileleri için sağladığı gelir (%14) olarak öne çıkıyor.
Bu bulgular, günümüz aile şirketleri yöneticilerinin temel motivasyonunun hep düşünüldüğü gibi gelecek kuşaklara geçecek bir efsane bırakma olmadığını gösteriyor. Artan satınalma ve birleşmeler ile, başarılı iş adamlarının başarılarını değerlendirme yolunda yeni alternatiflerin ortaya çıkmakta olduğunun gözardı edilmemesi gerekiyor.
Aile şirketlerinin karşılaştıkları zorlukları incelediğinde ise, kısa vadede “insan kaynakları
ve yetenek bulmak – işe almak/tutmak” öne çıkarken; uzun vadede “büyümenin devamlılığı’nı sağlamak açık ara farkla en sık belirtilen zorluk olma özelliği taşıyor.
Kısa vadede “rekabet”, “büyümenin devamlılığı” ve “yeni pazarlar” aile şirketlerini zorlarken, “kanun ve düzenlemelere uyum”, “Çin ile rekabet” gibi unsurlar ikinci planda kalıyor.
Kıdem Tazminatı Ödenen Süre, Tekrar İşyerine Girişte, Yıllık İzin Süresinin Hesabında Dikkate Alınır mı?         

Kıdem tazminatı ödenmek suretiyle işyerinden ayrılan işçiler, bazen, aynı işyerine veya işverenin başka bir işyerine girerek çalışmaya devam edebilmektedir.
Gerek kamu, gerekse; özel kesim bazı işyerlerinde ikinci dönem çalışmaları sırasında, daha önceki çalışmalarına ilişkin ihbar ve kıdem tazminat alacaklarının ödenmesi halinde, ikinci döneme işçinin tamamen yeni bir iş sözleşmesi ve sıfır kıdemle işbaşı yaptıklarından bahisle, yeni dönemde yıllık ücretli izin kullandırılması sırasında, işçilerin eski hizmetlerinin dikkate alınmadığı yapılan işyerleri teftişlerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu makalede, yıllık izin süresinin tespitinde, kıdem tazminatı ödenmiş eski çalışma sürelerinin, yıllık izin süresinin tespitinde neden dikkate alınması gerektiği hususları ilgili Yargıtay 9.Hukuk Dairesi kararı değerlendirilmek suretiyle açıklanmaya çalışılacaktır.
II- KIDEM TAZMİNATI ÖDENEREK TASFİYİ EDİLEN KIDEM TAZMİNATI ALACAĞI VE KIDEM SÜRESİ

Yürürlükte bulunan 1475 sayılı Eski İş Kanununun 14. maddesinde, özet olarak İşyerinde asgari 1 yıl çalışmış olmak, 7 ayrı kıdem tazminatı hak etme şartlarının kazanılması durumunda; her hizmet yılı için 30 günlük ücret tutarında kıdem tazminatının ödeneceği, Kıdem tazminatının hesabında, İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı ve ikramiye ödenmez. Denmektedir. 1475 sayılı Kanunun 14. maddesindeki; Kıdem tazminatının hesabında, İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. şeklindeki benzer düzenlemeye, 4857 sayılı Kanunun yıllık izine hak kazanma ve izin kullanma dönemi başlığı taşıyan 54. maddesinde yer verilmiştir.
Bir işçinin çalıştığı süreye ilişkin kıdem tazminatı alacağı ödenerek, kıdem tazminatı alacağı tasfiye edildiğinde, tekrar işyerine veya işverenin başka bir işyerine girmesi halinde, bu eski sürenin kıdem tazminatının hesaplanması sırasında, Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı ve ikramiye ödenmez. hükmüne göre dikkate alınmaması gerekmektedir. İşçinin iş sözleşmesinin fiilen fesih edilmemesine rağmen, kayıtlar üzerinde iş sözleşmesinin fesih edildiği işlemlerinde,(Bir gün önce fesih, ertesi günü tekrar giriş işleminin yapılması durumunda) gerçek bir fesihten söz edilemeyeceğine göre, ödenmiş olan kıdem tazminatının avans kabul edilerek, işçinin fesih öncesi ve sonrası tüm çalışma sürelerinin toplamı üzerinden kıdem tazminatı hesaplandıktan sonra, daha önce ödenmiş olan avans niteliğindeki kıdem tazminatının düşüldükten, sonra bakiye kıdem tazminatının ödenmesi gerekmektedir.

Örnek-1:
İşyerine 31.12.1999 tarihinde girerek çalışmaya başlayan Apartman kapıcısı işçinin 31.12.2009 tarihinde kıdem tazminatı ödenerek iş sözleşmesinin fesih edilerek, 01.01.2010 tarihinde ara vermeksizin, tekrar aynı işyerine giriş işleminin yapılarak çalışmaya devam etmesi, ikinci dönem sonunda 31.12.2010 tarihinde kıdem tazminatı ödenerek iş sözleşmesinin fesih edilmesinin kararlaştırılması durumunda; İşçinin 31.12.1999-31.12.2010 devresindeki tüm çalışmasının dikkate alınarak 11 yıllık kıdem tazminatı hesaplandıktan sonra 31.12.2010 tarihinde ödenmiş olan 10 yıllık çalışma süresine ilişkin ödenmiş olan kıdem tazminatının avans kabul edilerek mahsubu yapıldıktan sonra bakiye kıdem tazminatının işçiye ödenmesi gerekmektedir.

Örnek-2:
İşyerinde 5 yıl çalıştıktan sonra kıdem tazminatı ödenerek işyerinden ayrılan işçi, bir süre sonra tekrar aynı işyerine veya işverenin başka işyerine girerek çalışması, ikinci dönem çalışma sonunda da kıdem tazminatı ödenecek şekilde işçinin ayrılması halinde, İşçiye geçmiş çalışmalarına ilişkin ihbar ve kıdem tazminatları ödenmiş olduğundan, 1475 sayılı Kanunun yürürlükte kalan 14. maddesindeki, Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı ve ikramiye ödenmez. Buyurucu açık hükmüne göre, eski çalışmalarına ilişkin ihbar ve kıdem tazminatı alacağı tasfiye edilmiş olduğundan, İşçinin eski dönem çalışması kıdem tazminatı hesaplanması sırasında dikkate alınmayacak, sadece yeni çalışma dönemine ilişkin kanuni kıdem tazminatı ödemesi yapılacaktır.

Örnek-3:
İşyerinde 5 yıl çalıştıktan sonra kıdem tazminatı alacağını alarak işyerinden ayrılan işçi, bir süre sonra tekrar aynı işyerine veya işverenin başka işyerine girerek 10 ay çalışması ve ikinci dönem çalışması sonunda da kıdem tazminatı ödenecek biçimde ayrılması halinde, İşçiye geçmiş çalışmalarına ilişkin ihbar ve kıdem tazminatları ödenmiş olduğundan, mükerrer kıdem tazminatı ödenmeyecek, ancak; geçmiş çalışmaları da dikkate alındığında; hizmeti 5 yıl, 10 ay olacağından Kıdem tazminatı yönünden işyerinde bir yıl çalışma şartı daha önceden kazanılmış olduğundan, işçiye ikinci dönem 10 aylık çalışmasına ilişkin kıdem tazminatı hesaplanarak ödenmelidir. ikinci dönem çalışmasında kıdem tazminatı ödenmesi yönünde bir tam yıl çalışma şartı aranmayacaktır. Bu görüş doktrinde de paylaşılmaktadır[1].

İşçinin birinci döneme ilişkin 5 yıllık kıdem tazminatının ödenmesi, 5 yıllık kıdem süresinin tasfiyesi (çalışma süresinin yok sayılması) sonucu doğurmamakta, sadece, birinci döneme ilişkin kıdem tazminatı alacağını tasfiyeye uğratmakta; İşçinin işyerinde çalışmış olma gerçeğini, kıdemini ve olgusunu ortadan kaldırmamaktadır.
III- TASFİYE EDİLMEYEN YILLIK İZİN ÜCRETİ VE İZİN SÜRESİ:

4857 sayılı Kanunun 53. maddesinde, Hizmet süresi bir yıldan beş yıla kadar olanlara(Beş yıl dahil) 14 gün, Hizmeti Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi gün, hizmeti Onbeş yıl(dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden az olmamak üzere, Onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere yirmi günden az izin kullandırılmayacağı, hükmüne yer verilmektedir. Kanun koyucu bu düzenleme ile Genç, çocuk işçiler ile yaşlı işçilerin ve kıdemli işçilerin biyolojik, fiziki ve ruhi durumlarının, daha uzun süre yıllık izin yapmalarına ihtiyaçları olacağı gerçeğinden hareketle, kıdemli işçiler, çocuk ve genç işçilerle 50 yaşından büyük yaşlı işçiler lehine pozitif ve koruyucu bir ayrımcılığa yer vermiştir.
Konu ile ilgili Yargıtay 9. Hukuk Dairesi bir Kararında: Davacı işçi, işyerinde halen çalışmakta olduğunu ve yıllık izin sürelerinin hesabında aynı işverenin başka bir işyerinde 1986-1990 yılları arasında geçen hizmetlerinin de dikkate alınması gerektiğinin tespiti isteği ile bu davayı açmıştır. Davalı vekili, tespit davası açmakta hukuki menfaatin olmadığını ve 1990 yılında ihbar ve kıdem tazminatları ödenmek suretiyle önceki çalışmaların tasfiye edildiğini ve davacının işvereni ibra ettiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece davanın kabulüne dair karar verilmiş, hükmü davalı taraf temyiz etmiştir. Davacı işçinin işyerinde çalışması devam ettiğine göre, yıllık izne hak kazanma ve izin sürelerinin belirlenmesi yönünden tespit niteliğinde bu davayı açmada hukuki menfaati bulunmaktadır. Bu itibarla, mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi yerindedir. Öte yandan, davanın dayanağını, 4857 sayılı İş Kanununun 54. maddesinin ilk fıkrasında yer alan Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır. şeklindeki kural oluşturur. Gerçekten işçinin aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerinde çalıştığı sürelerin yıllık izin hesabı yönünden birleştirilmesi anılan Yasanın amir hükmüdür. Benzer bir düzenleme de 4857 sayılı İş Kanununun 120. maddesi hükmüne göre halen yürürlükte olan 1475 Sayılı Yasanın 14.maddesinin 2.fıkrasında yer almaktadır. Anılan hükümde,İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasını bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. Şeklinde kula yer verilmiştir. Dairemizin istikrar kazanan uygulamasına göre, işçinin aralıklı çalışmalarında iş sözleşmesinin feshinin ardından, bir dönem için kıdem tazminatı ödenmiş olması halinde bahsi geçen çalışmaların tasfiye edilmiş olduğu sonucuna varılmaktadır. Kıdem tazminatı ödenmek suretiyle tasfiye edilen sürelerin işçinin aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerinde daha sonra gerçekleşen hizmet süresine eklenmesi, mümkün görülmemektedir. Buna karşın, iş sözleşmesi feshedildiği halde tazminatları ödenerek tasfiye edilmeyen hizmetlerin sonraki çalışma süresine ekleneceği, dairemizce kabul edilmektedir. Yine işvereninin ilerde daha az kıdem tazminatı ödeme şeklinde bir uygulama içine girmesi halinde, işçi aleyhine sonuçlar doğuran bu tutumu yasalar karşısında korunmamakta ve yapılan ödeme avans niteliğinde kabul edilmektedir. Kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması gereken hizmet süresi yönünden varılan bu sonucun, yıllık izne hak kazanma noktasında da dikkate alınması yerinde olur. Gerçekten 1475 sayılı İş Kanununun bahsi geçen hükümleri, birbirine oldukça yakından düzenlemeler içermektedir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönülecek olunursa, dava işçi 1986-1990 yılları arasında aynı işverenin değişik bir işyerinde çalışmış ve iş sözleşmesinin işverence feshi üzerine ihbar ve kıdem tazminatları ödenmiş, işçinin imzasını taşıyan ibranamede yıllık izinlerinin de ödendiği belirtilmiştir. Anılan ibranamede ile işveren ibra edilmiş, bir başka anlatımla 1986-1990 yılları arasında kalan çalışmalar, işçilik hakları ödenmek suretiyle tamamen tasfiye edilmiştir. İşçinin 1992 yılında yeniden aynı işverene ait işyerinde çalışmaya başlaması yeni bir hizmet akdi niteliğindedir. İşçilik hakları hesabında tasfiye edilen çalışmaların, bu yeni hizmet akdi çerçevesinde yeniden değerlendirmeye alınması doğru olmaz. 4857 sayılı İş Kanununun 54. maddesi hükmünün, işçinin önceki dönem çalışmalarının tasfiye edilmediği hizmet süreleri bakımından bir anlama bulunmaktadır. Bu nedenle, mahkemece davanın reddi yerine yazalı şekilde tespit isteğinin kabulü hatılı olup, bozmayı gerektirmiştir.[2] demiştir.

Kıdem tazminatı ödenmiş olan sürelerin, işçinin tekrar aynı işyerine veya işverenin başka bir işyerine girmesi durumunda, yıllık izin süresinin hesabında dikkate alınmayacağını savunanlarca, yukarıdaki yargı kararı iddialarına dayanak gösterilmektedir.
Belirtilen Yargı kararına tümden katılmak mümkün bulunmamaktadır. Şöyle ki; Kararda, Kıdem tazminatı ödenmesi ile Yıllık izin kullandırılması doğrudan ilişkilendirilmiş. Kıdem Tazminatı konusunu düzenleyen 1475 sayılı Kanunun 14. maddesindeki: Kıdem tazminatının hesabında, İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı ve ikramiye ödenmez. hükmü ile, 4857 sayılı İş Kanununun 56. maddesinde Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır. hükmü birbirlerinden tamamen bağımsız düzenlemeler olup, her hüküm ilgili maddedeki düzenleme amacına göre kanun buyruğu olarak uygulanmaktadır. 1475/14.m.deki belirtilen düzenlemenin, 4857 sayılı Kanunun 54. maddesindeki Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır. hükmü karşısında daha üstün bir hukuk kaynağı olma niteliği bulunmadığı gibi, Kıdem Tazminatıyla ilgili 14. maddedeki düzenlemenin 12.07.1975 tarihinde, 4857/54. maddedeki düzenlemenin 10.06.2003 tarihinde yapıldığı dikkate alınırsa, zımmi bir ilgada söz konusu olamayacaktır. 4857 sayılı İş Kanununda ve 1475 sayılı Eski İş Kanununun yürürlükte kalan 14.maddesinde, kıdem tazminatı ödenen sürenin, tekrar işyerine girilerek çalışılması halinde, izin süresinin hesabında dikkate alınmayacağı anlamına gelecek bir sözcük bulunmamaktadır. Bu nedenle kıdem tazminatı ödenmesi ile yıllık izin süresi ve izin kıdemi arasında ilişki kurulması isabetli olmamıştır.

Yüksek mahkemenin karar metnindeki; 1986-1990 yılları arasında kalan çalışmalar, işçilik hakları ödenmek suretiyle tamamen tasfiye edilmiştir. İşçinin 1992 yılında yeniden aynı işverene ait işyerinde çalışmaya başlaması yeni bir hizmet akdi niteliğindedir. İşçilik hakları hesabında tasfiye edilen çalışmaların, bu yeni hizmet akdi çerçevesinde yeniden değerlendirmeye alınması doğru olmaz. Görüş ve yaklaşımı, İş Kanununun işçiyi koruyucu genel amacını ve 4857 sayılı Kanunun 53 ve 54. maddelerin lafzına ve maddelerin düzenlenme amacına uygun düşmemektedir. Yüksek mahkemenin, İş Kanununun 53 ve 54. maddelerinin düzenlenme amaçlarına ve işçi yararına yeni görüşler ortaya koyacağını ümit etmekteyiz.
4857 sayılı İş Kanununun 54. maddesinde Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır. şeklindeki kanunun amir hükmüne göre işçilerin, işyerinde ve işverenin diğer işyerlerinde geçen tüm süreleri toplanarak, İzin kıdem süresi bulunduktan sonra, İş Kanununun 53. maddesindeki izin sürelerine uygun olarak yıllık ücretli izinlerinin kullandırılması, kullandırılmayan sürelerinin ücretinin, iş sözleşmelerinin feshi sırasında 4857/59. maddesine göre ödenmesi gerekmektedir. Aksi halde, İşçilere eksik yıllık izin ücreti ödenmiş olunacağından 4857/57.maddesine muhalefetten aynı Kanunun 103. maddesi gereğince, her işçi için idari para cezası uygulanması gerekecektir.

IV- SONUÇ
Kıdem tazminatı alacağı ödenerek işyerinden ayrılan işçinin, tekrar aynı işyerine veya işverenin başka bir işyerine girerek çalışması durumunda, yıllık İzin süresinin hesabında, 4857 sayılı İş Kanununun 54. maddesindeki; Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır. hükmü gereğince, işçinin aynı işverenin iş kanunu kapsamında olan veya olmayan tüm çalışma sürelerinin dikkate alınarak yıllık ücretli izinlerin kullandırılması gerekmektedir. Önceki çalışma sürelerine ilişkin kıdem tazminatı veya izin ücretinin ödenmesi, ya da izinin kullandırılması işçinin izin kıdem süresini ortadan kaldırmayacaktır.

Mehmet KARADURMUŞ*
Yaklaşım
(*) Baş İş Müfettişi
[1] Müjdat ŞAKAR, Gerekçeli ve Yorumu Açıklamalı İş Kanunu, 2009 Yaklaşım Yayıncılık, s. 723
[2] Yrg. 9. HD.nin, 30.01.2007 tarih ve E.2006/12556, K.2007/01252 sayılı Kararı. (Karar için Bkz. C. Sinan Özdemir, Yargıtay Kararları İle Açıklamalı İş Kanunu, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, Aralık 2009 )
GELİR TESTİNE GÖRE PRİM SİSTEMİ NASIL ÇALIŞIYOR?

Gelir testi 3 ayda bir otomatik tekrar edilecek

2-Sosyal Güvenlik Kurumu, 1 Ocak 2012 tarihinde, hiçbir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmayan 1.7 milyon kişiyi kayıt altına alıp, gelir testi yaptırmaları yönünde mektup yolladı. 30 günden az çalışanlarla kişi sayısı daha da yükseliyor.
3-1 Ocak'tan itibaren SGK kapsamına giren 9.1 milyon yeşil kartlı ise 'vize süresi dolunca' gelir testine başvuracak.
4-Gelir testi, Sosyal Yardım Bilgi Sistemi (SOYBİS) kapsamında ve puanlama formülüyle yapılacak.
5-13 kurumdan 28 sorgulama yapılarak bir kişinin yeşil kart alma hakkını elde edip etmediği anlaşılacak.
6-Nüfustan, TÜİK'ten, SGK'dan online ile bilgiler alınacak, tapu kayıtları, noter işlemleri, banka hesapları, ödediği faturalara bakılacak.

GELİRİ ASGARİ ÜCRETİN İKİ KATINA KADAR OLAN 112 LİRA ÖDEYECEK
7-Bu sorgulamalar 3'er aylık dönemler halinde otomatik olarak, kişilerin müracaatına gerek kalmaksızın yapılacak.
8-Bir hanede 4 kişi varsa bu 4 kişinin elde ettiği gelir toplanarak 4'e bölünecek.
9-Çıkan rakam 886 liralık brüt asgari ücretin 3'te birinden (295 TL) az ise sağlık primleri devlet tarafından ödenecek.
10-Geliri asgari ücretin üçte biri ile asgari ücret arasında olanlar 37.62 TL, geliri asgari ücretle asgari ücretin iki katı arasında olanlar 112.86 TL, geliri asgari ücretin iki katının üzerinde olanlar da 225.72 TL prim ödeyerek sağlık hizmetlerinden yararlanmaya devam edecek.
11-Eğer SGK'ya müracaat edilmezse veya yeşil kart vize süresi dolanlar gelir testini yaptırmazlarsa asgari ücretin iki katından fazla geliri olduğu kabul edilerek 213 TL prim ödeyecekler.
1-18 yaşın üzerinde olup eğitimi sürmeyen ve herhangi bir sigortası bulunmayanlar, sağlık hizmetlerinden faydalanmak için gelir testi yaptırmak zorundalar.

29 Ocak 2012 Pazar


YENİ TTK Uygulamaya Girmeden Önce Türkiye Gerçeği ve Bir Durum Tespiti


I.                    GİRİŞ
Yeni TTK’ya doğru hızla yol alırken, Türkiye’de ki sermaye şirketi gerçeği ile ortakların şirketten maaş alması ve vergi yükü  makalemizin  konusunu oluşturmaktadır. Bu makalenin birinci derecede muhatapları meslek mensuplarından ziyade şirket yönetici ve ortaklarıdır.

II.                  TÜRKİYE’DE Kİ SERMAYE ŞİRKETİ GERÇEĞİ
Gelir İdaresinin son istatistiklerine göre ülkemizde 2011 yılı sonu itibariyle Kurumlar Vergisi Mükellefi 663.967 adettir. Sermaye Piyasası Kurulu İstatistiklerine göre de bu sayıya dahil olan anonim şirketlerden 369 adedi payları borsada işlem gören, 220 adedi payları borsada işlem görmeyen, 2038 adedi SPK’a ile ilişkili diğer şirketler olmak üzere toplam 2.627 adet şirket SPK’ya bağlı yada ilişki şirketlerdir. Geriye kalan Kurumlar Vergisi mükelleflerinin iyimser bir rakamla %90’nına yakını 1-250 arası işçi çalıştıran KOBİ diye nitelendirdiğimiz şirketler olup, bu şirketlerin büyük çoğunluğu Limited Şirket statüsünde faaliyet göstermektedirler. Yine bu şirketlerin iyimser bir tahminle %90’na yakın kısmı kurumlaşmamış firmalardır. Bunların çoğunluğu aile şirketidir. Bu şirketlerin büyük çoğunluğu işleyişine bakıldığında esasında adi ortaklıktır. Şirket olmasının sebebi modaya uyma, yine son moda deyimle ‘’mahalle baskısından’’ ileri gelmektedir. Biraz daha açarsak şirket olmayan firmalara gerek kamu gerekse özel sektör, ihalelerinde sıcak bakmamaktadır. Şirket olmayan firmalar doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde küçümsenmektedir. Oysa özelikle üçüncü kişilerin korunması bakımından şahıs şirketleri daha sağlam şirketlerdir. Sebebi ise, bilindiği üzere şahıs şirketleri üçüncü kişilere karşı tüm malvarlıklarıyla sorumlu oldukları halde, sermaye şirketleri sermayesi ile sorumludurlar. Şu anda Türkiye’de ki şirketlerin sermaye durumuna ve yapılarına bakıldığında çoğunluğu 5.000-50.000 TL sermaye ile kurulmuş şirketlerdir. Bu şirketler  sermayeleriyle sorumlu olsalar ne olur, olmasalar ne olur. Zaten bu sermayelerin çoğu bilanço özvarlığı içinde korunmuyor bile.
Bu günlerde basında, medyada ha bire yeni TTK ‘ın getirdiklerinden bahsedilmekte, bazı maddelerin değişmesi şiddetle önerilmektedir. Ben işin bu tarafına şimdilik değinmeyeceğim. Bunlar herkesin gözü önünde  yeterince tartışılmakta zaten. Benim üzerinde durmak istediğim hazır yeni TTK bahanesi varken şirketleri, şirketlerin ortaklarını ve idarecilerini yıllardır bilerek yada bilmeyerek uyudukları uykudan kaldırmak.
Değerli meslek mensupları özüne yabancı hiçbir oluşumun, kuralın başarı şansı yoktur. Sonunda arapsaçına döner ve tökezler; tekrar özüne döner. Bu süreç içerisinde kullanılan kaynakların tümü israf olur. Bilindiği üzere muhasebenin temel kavramlarından biri de ‘Özün Önceliği’’ kavramıdır. Buradan hareketle yeni TTK’ uygulamalarına doğru giderken azalan zaman içerisinde hizmet verdiğimiz şirketleri bu kural gereği gözden geçirmemiz gerekir. Elbette kurumsallaşmak nihai hedef olmalıdır. Ancak kurumlaşmak bir ticari kültürdür. Ve bir kültürün oluşumu için de doğal olarak bir evrim gerekir. Bahsettiğimiz şirketlerin çoğu bu kültürün dışında olan şirketlerdir. Lafı uzatmadan şirketlerimizin büyük çoğunluğu buna hazır değil. Yeni TTK’ya doğru giderken statüsünü sermaye şirketi olarak devam etmeğe karar verenlerin aşağıdaki hususlarda mutabık olmaları gerekir.
Bu noktada mali idarenin yapması gerekenler ve şirket ortaklarının, idarecilerinin yapması gerekenler var.
Mali idarenin yapması gerekenler;
-          Ekonominin kayıt içine alınması için vergi oranlarının, özelikle KDV oranlarının düşürülmesi gerekir.
-          Yeni TTK’ya girerken şirketlerin gerçek aktif ve pasiflerinin tespit edilerek, yeni bilançolarının oluşturulması ve bu bilançolarla yeni yasaya girmesi gerekir. Kısacası bilançoların fiktif rakamlardan arındırılması, aktif ve pasif deki artışlar yada azalışların vergi konusu yapılmaması gerekir.
Şirketlerin yapması gerekenler;
-          Her şirket kendini gözden geçirmeli gelecek yasa ile devamı mümkün ise, kendini ona göre revize etmeli; değilse hemen adi ortaklığa veya kolektif şirkete ya da şahıs işletmesine dönmesi hakkında daha hayırlıdır.
-           Şirket olarak devamına karar verenler, tüm işlemlerini kayıt içine almalıdırlar. Şirketin kasası ortağın cebi mantığını terk etmeli, ticari örf ve teamüle uygun şirkette her ortak, idareci kendine bir maaş belirlemelidir. Ve bu maaşlarını resmi kayıtlarında göstermelidirler.
Türkiye de şirket ortaklarının yaptığı en büyük yanlış şudur:
Şirkete gelen paraları kendi parası gibi görüp, karlılığı çoban hesabı kavlinden hesap ederek, şirketin parası ile yatlar, katlar, arabalar, hanlar, hamamlar almaya kalkışmaları, tüm geçimlerini kısmadan şirketten karşılamaları ve bunları hakları görmeleridir. Bunun için %90 şirketlerde Ortaklardan alacaklar almış başını gitmiş adeta kangren hale gelmiştir. Daha da vahimi şirketler akılcı yönetilmediğinden yeterli sermaye birikimi yapamamaktadırlar. Şu anda Türkiye’de bankadan kredi kullanan şirketlerin iyimser bir tabirle %90 aldığı kredilerle cari harcamalarını karşılamakta eksi özvarlıklarıyla  hayatlarını idame etmeye çalışmaktadırlar. Bunun sonucu küçük bir krizde domino taşı etkisiyle patır patır batmaktadırlar. Oysa rasyonel bir idarede krediler, yeni yatırımlarda, yatırım proje değerlemesi sonucu gerekli ise kullanılmalıdır.
      Kısacası şirket ortakları artık şunu anlamalıdır.
1.       Biz belirli bir sermaye, emek yada düşünce ortaya koyarak bir tüzel kişi oluşturduk. Bu tüzel kişiye insanlar güvendi mal verdi, insanlar güvendi işçi olarak çalışıyor ve bankalar kredi veriyor. Bu mekanizma çalışırken bizde birer çalışan olarak birer maaş almalıyız. Şirket kurma teşebbüsümüzün ödülü ise; yıl sonunda ki kardan pay almaktır. Olaya böyle bakılmalıdır.  
2.        Şirket ortakları en azından şirket bilançosunu anlamayı ve doğru okumayı öğrenmelidir. Öğrenmeme gibi bir lüksleri yoktur. Ülkemizde çoğunluk İş adamları her şeye vakitler var ancak müşaviri ile 15 dakikalık sohbete vakitleri yoktur. Çünkü sıkıcı gelmektedir. Duvara tosladıkları zamanlardaki imdat çığlıkları bir işe yaramamaktadır. Çeşitli vesilelerle karşılaştığım bir çok yabancı iş adamları oldu; bizimkiler kadar duyarsızlarına rastlamadım.  Bu konu ile ilgili rahmetli Üzeyir Garih’den bizim iş adamlarının kulağına küpe kavlinden aşağıdaki  alıntıyı veriyorum.
‘’ Çalıştığım şirketten ayrılarak kendi şirketimi kurduğumda ilk iş olarak Amerikan Lisan ve Ticaret Dershanesi ismiyle tanınan YMCA'nın gece kurslarına katılıp muhasebeyi öğren­me yolunu seçtim. ’Malî ve muhasebe bilgileri olmayanlar genelde ortaklarınca mağdur edilmişler veya edildiklerini varsayarak en küçük sarsıntıda ortakları ile bozuşmuşlardır. Ortaksız çalışanlar muhasebe sorumluları ile devamlı sür­tmüşler ve sonuç alamamışlardır. Serbest çalışmayı öngören genç kardeşlerime önerim, yu­karıda saydığım özelliklere sahip olmadıkça bağımsız iş kurmaya yeltenmemeleridir. En önemli gibi görünen finans gücü yukarıdaki özellikler olmadıkça güneş altındaki kar gibi erir. Sözü edilen özellikler mevcutsa finans gücü genelde ana problem olmaktan çıkar. Bir finansör mutlaka bulunur.’’
III.                ORTAKLARIN ŞİRKETTEN MAAŞ ALMASI VE VERGİ YÜKÜ
Şirket ortakları çoğunlukla geçimlerini şirketten sağlamaktadırlar. Bunlardan kurumlaşmamış şirketlerin ortakları çoğunlukla yanlış algıladıkları vergisel kaygılardan aldıkları ücretleri resmi kayıtlara yansıtmamaktadırlar. Dolaysıyla resmi olmayan yollardan çekilen paralar ‘’131- Ortaklardan Alacaklar Hesabı’’ nı sürekli şişirmektedir. Şayet yeni TTK’da ilgili madde yumuşatılmazsa; ortağın şirketten para alması yasaklamıştır.
Konuyu iyice anlamak için ortakların şirketten maaş alması ya da almaması durumunda hesap edilen vergi yükü aşağıda verilmiştir.
(Söz konusu örnek; 1.tertip yedek akçenin, %5 birinci temettünün ve %10 ikici tertip yedek akçenin ayrılacağı ayrıca ana sözleşmede başkaca herhangi bir yedek ayrılmayacağı varsayımından hareketle yapılmıştır. Gelecek makalede kar dağıtımı ve kurum stopaja ilişkin ayrıntılı bilgi verileceğinden buradaki ayrıntı ihmal edilmiştir.)

3.1   Ortağın maaşını resmi olarak  alması durumuna örnek
Bir ortak 6.000 TL aylık brüt maaş alsın. Yılda 72.000,00 TL maaş almış olur.
Ödenecek vergiler:
-          Yukarıda belirtilen tarife ile yıllık toplam :18.310,00 TL gelir stopaj ödeyecektir..
Toplam vergi yükü : 18.310,00 TL
3.2   Ortağın maaşını resmi olarak  almaması durumuna örnek
      Gider yazılamayan 72.000,00 TL için şirket Kurumlar vergisi ödeyecek, karın dağıtılması halinde Kurum Stopaj ödeyecek, kasada fiktif olarak görülen 72.000,00 TL için faiz hesaplayacak, bunu ortağa fatura ederek faiz gelirlerine kaydederek söz konusu faizin de kurular vergisini ödeyecektir. Ayrıca söz konusu faiz genel oranda KDV’ye tabidir.
Ödenecek vergiler:
-          Şirket 72.000,00 TL için  %20 oranında  14.400,00 TL Kurumlar Vergisi Ödeyecek.
-          Şirket kar dağıtması halinde 6.559,00 TL Kurum Stopaj (%20) Ödeyecek.
-          Şirket kasasının fiktif olarak 72.000,00 TL artması sonucu en iyimser hesap ile ortalama 10.000,00 TL faiz hesap ederek (TCM avans işlemlerine uygulanan reeskont faiz oranı %17,75) bunun 2.000,00 TL kurumlar vergisini ve 360,00 TL (%18 ) KDV’sini Ödeyecek.
Toplam vergi yükü :23.319,00
Yukarıdaki hesaplamada da anlaşılacağı üzere, ortağın şirketten aldığı maaşı kayıtlarında göstermesi hem vergisel bir avantaj hem de şirketi kurumlaştırmak adına atılan önemli bir adımdır. Ayrıca bu adım tüzel kişiliğin TTK’ya ve   KVK’ya aykırı hareket etmemesini ve bunun sonucunda da cezalı duruma düşmemesini sağlar. Diğer yandan, her yıl bilançoda artış gösteren ve kangren haline gelen ‘’131- Ortaklardan Alacaklar Hesabı’’ oluşmamış olur. Bir diğer önemli husus da şu; ortak aldığı maaşla kendi harcamalarını, disipline eder. İnsanlar yaşarken ihtiyaçları olan her şeyi almaları gibi bir lüksü yok. İktisat bilimi bize  kaynakların kıt ihtiyaçların sonsuz olduğunu söyler ve basiretli insandan kıt kaynakların sonsuz ihtiyaçlara rasyonel dağıtımını bekler. Yine ticari yaşamın  incili olan TTK, muhtevasında kuralları koyarken basiretli tacirden hareketle sözünü söyler.
IV.                SONUÇ
4.1 Yeni TTK’ uygulamalarına doğru giderken azalan zaman içerisinde hizmet verilen şirketlerin gözden geçirilmesi gerekir. Bu noktada mali idarenin yapması gerekenler ve şirket ortaklarının, idarecilerinin yapması gerekenler var.
4.2 Mali idarenin yapması gerekenler;
-          Ekonominin kayıt içine alınması için vergi oranlarının, özelikle KDV oranlarının düşürülmesi gerekir.
-          Yeni TTK’ya girerken şirketlerin gerçek aktif ve pasiflerinin tespit edilerek, yeni bilançolarının oluşturulması ve bu bilançolarla yeni yasaya girmesi gerekir. Kısacası bilançoların fiktif rakamlardan arındırılması, aktif ve pasif deki artışlar yada azalışların vergi konusu yapılmaması gerekir.
4.3 Şirketlerin yapması gerekenler;
-          Her şirket kendini gözden geçirmeli gelecek yasa ile devamı mümkün ise, kendini ona göre revize etmeli; değilse hemen adi ortaklığa veya kolektif şirkete ya da şahıs işletmesine dönmesi hakkında daha hayırlıdır.
-           Şirket olarak devamına karar verenler, tüm işlemlerini kayıt içine almalıdırlar. Şirketin kasası ortağın cebi mantığını terk etmeli, ticari örf ve teamüle uygun şirkette her ortak, idareci kendine bir maaş belirlemelidir. Ve bu maaşlarını resmi kayıtlarında göstermelidirler.
Diğer bir önemli hususta şudur; ortak aldığı maaşla kendi harcamalarını, disipline eder. İnsanlar yaşarken ihtiyaçları olan her şeyi almaları gibi bir lüksü yok. İktisat bilimi bize  kaynakların kıt ihtiyaçların sonsuz olduğunu söyler ve basiretli insandan kıt kaynakların sonsuz ihtiyaçlara rasyonel dağıtımını bekler. Yine bizim ticari hayatımızın  incili olan TTK muhtevasında kuralları koyarken, basiretli tacirden hareketle sözünü söyler.
Yunus  DOĞRU
Yeminli Mali Müşavir

24 Ocak 2012 Salı

Sosyal Güvenlik Kurumu, Genel Sağlık Sigortası'yla ilgili merak edilenlere 50 soruda yanıt verdi.

1 Ocak 2012'de yürürlüğe giren GSS ile ilgili hem vatandaştan hem de kamu kurumlarından yüzlerce soru geldi. Kimler gelir testi yaptıracak, kim ne kadar prim ödeyecek, borcu olan sigortadan yararlanmaya devam edecek mi, emekli olan ama yaşı bekleyenler gelir testi yaptıracak mı, 1 yıl ücretsiz izin alan memur sağlık sigortasını kullanabilecek mi, yurtdışında olan Türk vatandaşlarına test zorunluluğu var mı, adres değişikliğini yakınları yaptırabilecek mi?

İşte SGK tüm bu sorulara tek bir metinde yanıt verdi. www.sgk.gov.tr adresinde yer alan 50 Soruda Yeşilkart  ve Gelir Testi başlığıyla hazırlanan soru ve yanıtlar şöyle:
GENEL SAĞLIK SİGORTASI UYGULAMASINA İLİŞKİN SORU VE CEVAPLAR

1- 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren genel sağlık sigortası uygulamasındaki değişiklikler nelerdir?

Genel sağlık sigortasından yararlanılmasında temel şartlardan birisi, Türkiye'de ikamet etmektir.

1/1/2012 tarihinden itibaren zorunlu genel sağlık sigortası uygulamasına geçilmiştir. Buna göre; tutuklu ve hükümlüler, er, erbaş ve yedek subay okulu öğrencileri, yabancı bir ülkede sosyal sigortaya tabi olması nedeniyle sözleşmeli ülke adına sağlık yardımları karşılananlar, Kuruma devir alınacakları tarihe kadar 5510 sayılı Kanunun geçici 20’nci maddesi kapsamındaki banka ve sigorta şirketlerinin sandıkları kapsamında bulunanlar ile bunların bakmakla yükümlüleri, yabancı ülke vatandaşlarından Türkiye'de kesintisiz olarak bir yıldan fazla ikamet etmeyenler, milletvekilleri ile Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleriyle bunların emeklileri ile dul ve yetimleri hariç olmak üzere Türkiye'de ikamet edenler, zorunlu genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır.
İŞÇİ, ESNAF VE MEMUR OLANLAR

2- Sosyal güvencesi bulunan işçi (4/a), esnaf(4/b), memur(4/c) olanlar ile bu sigortalılıklarından dolayı aylık alanların durumlarında değişiklik olacak mı?

Sigortalılığı bulunan bu kişiler ile bunların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sağlık yardımlarının, daha önce olduğu gibi kanun kapsamında karşılanmasına aynen devam edilecektir. Yani; işçi, memur veya esnaf olarak çalışan zorunlu sigortalılar ve emekliler ile bunların bakmakla yükümlü oldukları kişiler için herhangi bir değişiklik bulunmamaktadır.

3- Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olan ve kendi nam ve hesabına çalışanlardan (4/b’lilerin) 60 günden fazla prim borcu olanlar ne yapacaktır?

Bu durumda olanların borçlarının tamamının ödenmesi veya 6183 sayılı Kanuna göre 36 aya kadar taksitlendirmesi suretiyle ilk taksitin (peşinatın) ödenmesi halinde, kendileri ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık hizmetlerinden yararlanmaları mümkün bulunmaktadır. Borcun taksitlendirme işlemi, Kurum ünitelerince taksitlendirme müracaat ve çok zor durum halini gösteren (Kurum web sayfasında yer alan) belgelerin verilmesi ve peşinat tutarının ödenmesi ile yapılabilmektedir.

4- Kendi nam ve hesabına çalışanlardan (4/b’liler) 60 günden fazla prim borcu olan ancak ödeme veya taksitlendirmede bulunmayan sigortalıların bakmakla yükümlü oldukları eş ve çocukları sağlık hizmetlerinden nasıl yararlanacaktır?

Bu durumda olanların bakmakla yükümlü olduğu eş ve 18 yaş üstü çocukları Kurumumuza genel sağlık sigortalısı olmak için Kurumumuza talepte bulunabilirler. Talepte bulunduktan sonra gelir testi için ikametlerinin bulunduğu sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına (SYDV) başvurmaları halinde gelir tespiti sonuçlarına göre prim ödemek suretiyle veya primleri devlet tarafından karşılanmak suretiyle sağlık hizmetlerinde yararlanabileceklerdir.

5- Kendi nam ve hesabına çalışanlardan (4/b’ liler) (4/a) kapsamında hizmet akdine tabi olarak çalışanlarsa sağlık hizmetlerinden nasıl yararlanacaktır?

Kendi nam ve hesabına çalışanlar(4/b'liler), bir ve birden fazla işverene bağlı olarak hizmet akdine tabi çalıştığında, Kanunun 53 üncü maddesi gereği (4/b) kapsamında sigortalılıkları sona ereceğinden, (4/a) kapsamında en az 30 gün prim ödenmek şartıyla sağlık yardımlarından kendileri ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler faydalandırılacaktır. Ancak prim borcunun ödeme yükümlülüğü devam edecektir.
18 YAŞ ÜSTÜ ÇOCUKLAR

6- 18 yaGın üzerindeki çocukların durumu ne olacaktır?

18 yaşın üzerindeki erkek çocuklar, lise ve dengi öğrenim görmesi halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi durumunda ise 25 yaşını doldurmamış ve evli olmayanlar, ana veya babasının sağlık güvencesinden yararlanmaya devam edecektir. Yani, bu kişilerin her yıl öğrenci belgelerini sosyal güvenlik il müdürlüğü/sosyal güvenlik merkezine göndermesi yeterli olacaktır.

1/10/2008 öncesi bakmakla yükümlü olunan kişi olarak sağlık yardımlarından faydalanan kız çocukları ise 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren de sağlık yardımlarından, daha önce olduğu gibi sigortalı veya evli olmadığı sürece yaş şartı aranmaksızın faydalandırılacaktır.

7- 18 yaşın üzerinde çalışmayan/okumayan veya 25 yaşın üzerinde okuyan/okumayan/ çalışmayan erkek çocukların durumu ne olacaktır?

Bu kişiler, 1/1/2012 tarihi itibarıyla 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendine göre re?sen tescil edilecektir. Bu kapsamdakiler, gelir testi yaptırmaları için ikametlerinin bulunduğu yerdeki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfına başvurmaları gerekmektedir. Gelir testi sonucuna göre de prim ödeme yükümlüsü, devlet ya da kendileri olacaktır.

8- Bakmakla yükümlülük durumu sona eren çocukların gelir testinde ana ve babasının gelirleri mi yoksa kendi gelirleri mi dikkate alınacaktır?

Gelir tespitinde aile olarak aynı hane içinde yaşayan ve nüfus kayıtlarında yer alan eş, yaşlarına bakılmaksızın evli olmayan çocuk ve genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilecek kişinin ana ve babası esas alınmaktadır. Buna göre; ana ve/veya babasıyla aynı adreste ikamet eden ve yaş koşulları nedeniyle ana/babanın bakmakla yükümlüsü konumunda olmayanların gelir testi yapılırken ana, baba ve çocuğun gelirleri hesaplamada dikkate alınmaktadır.

Ancak nüfus kayıtlarında göre ana ve babasından ayrı ikamet eden bakmakla yükümlülük durumu sona ermiş olanların gelir testi, ayrı olarak yapılacaktır.

9- Öğrenim görmesi nedeniyle ailesi ile aynı hanede yaşamayan 25 yaşından küçük çocuklar, gelir testi yapılırken dikkate alınacak mıdır?

Aynı hanede yaşamayan ve öğrenimi nedeniyle başka bir hanede yaşayan evli olmayan çocuklardan öğrenim görmesi nedeniyle 25 yaşını doldurmamış olanlar, gelir testinde aynı aile içinde değerlendirilecektir.
18 YAŞ ALTI ÇOCUKLAR

10- Ana ve babasının sosyal güvencesi olmayan çocuklar ne yapacaktır?

Ülkemizde yaşayan herkes zorunlu olarak genel sağlık sigortalısı kapsamında tescil edileceğinden, bu kişilerin 18 yaşın altındaki çocukları da bakmakla yükümlü oldukları çocuk olarak Kanunun (60/g) bendi kapsamında tescili olan ana/babası üzerinden sağlık yardımlarından faydalandırılacaktır. 18 yaşın altındaki tüm çocuklara 30 gün prim ödemiş olma ve prim borcu bulunmaması şartları aranmaksızın sağlık hizmeti verilmeye devam edilecektir.

11- 18 yaşını tamamlamadan evlenenler ile bunların çocukları genel sağlık sigortası kapsamına nasıl alınacaktır?

Türk Medeni Kanununa göre evlenmeyle kişi ergin olunacağından, 18 yaşından küçük ve herhangi bir sosyal güvencesi olmayan kişiler de Kanunun (60/g) bendine göre genel sağlık sigortalısı olmak için Kuruma müracaat edenler, müracaat tarihi itibariyle tescil edilecek ve bunlar da ikametlerinin bulunduğu vakfa başvurmak suretiyle gelir testi sonucuna göre işlem yapılacaktır.
YEŞİL KARTLILAR İLE SOSYAL GÜVENCESİ OLMAYANLAR

VE BUNLARIN GELİR TESTİ İŞLEMLERİ


12- 1/1/2012 tarihinden önce 3816 sayılı Kanuna göre yeşil kartı olanlar, sağlık yardımlarından nasıl yararlanacaktır?

1/1/2012 tarihinden önce yeşil kart sahibi olan ve bu tarihten sonra da vizesi (hak sahipliği) devam edenler, genel sağlık sigortası kapsamında sağlık yardımlarından yararlanmaya vize süresi dolana kadar devam edeceklerdir. Vize süresinin dolduğu tarihten itibaren de en geç bir ay içinde gelir testi yapılması için ikametlerinin bulunduğu sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına (SYDV) başvurmaları gerekmektedir. Yapılan gelir testi sonucuna göre aile içinde kişi başına düşen aylık ortalama gelirleri asgari ücretin üçte birinin altında olanlar, yeşil kartlı (Kanunun 60/c-1 alt bendi kapsamında) gibi primi devlet tarafından karşılanarak sağlık hizmetlerinden faydalandırılacaklardır.

13- 1/1/2012 tarihinden sonra yeşil kart vizeleri dolanların sağlık yardımlarından yararlanması için ne yapması gerekmektedir?

Söz konusu kişilerin, vize süresinin dolduğu tarihten itibaren bir ay içinde gelir testi yapılması için ikametlerinin bulunduğu yerdeki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına (SYDV) başvurmaları gerekmektedir.

14- Gelir testi yaptırmak için sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına nasıl ulaşılabilir?

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının adres ve diğer iletişim bilgilerine; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı?nın “http://www.aile.gov.tr” veya “http://www.sydgm.gov.tr/tr/vakif” web adreslerinden erişilebilmektedir. Ayrıca gelir testine müracaat edeceklerin ikametlerinin bulunduğu il veya ilçelerdeki valilik/kaymakamlıklardan da bilgi alınarak öğrenilebilir. 4 / 11

15- Gelir testi yaptırmak isteyenler müracaat formunu nereden temin edilebilir?

Gelir testi müracaat formu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı?nın web adresinden veya vakıflara bizzat müracaat edilerek temin edilebilir.

16- Her hangi bir sosyal güvencesi olmayanlar 31/1/2012 tarihine kadar gelir testi için müracaat etmezlerse ne olacaktır?

1/1/2012 tarihi itibariyle her hangi bir sosyal güvencesi olmayanlar Kurum tarafından Kanunun (60/g) bendi kapsamında re?sen tescil edilmişlerdir. Bu kapsamdakilere Kurum tarafından gelir testi yaptırmaları için “gelir testine müracaat bildirim” belgesi adreslerine gönderilmiştir. “Gelir testine müracaat bildirim” belgesi tebliğ edilenler, tebliğ tarihinden itibaren en geç bir ay içinde ikametlerinin bulunduğu vakıflara başvuracaklardır. Ancak bu yazının alınmasını beklemeksizin de doğrudan gelir testi için ikametlerinin bulunduğu vakıflara başvurabilirler. Dolayısı ile 31/1/2012 tarihi, son müracaat tarihi olarak değerlendirilmeyecektir.

17- Gelir testi yaptıranların daha sonra hangi işlemleri yapması gerekmektedir?

Gelir testi yaptıranların gelir testi sonuçları, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından SGK?ya elektronik ortamda gönderileceğinden, bu kişilerin tescil işlemi için Kuruma ayrıca başvuruda bulunmaları gerekmemektedir. Gelir testi sonucunda aile içindeki kişi başına düşen aylık ortalama gelire göre bu kişilere, SGK tarafından genel sağlık sigortası statüsünü ve ödemesi gereken prim miktarını gösteren yazılı bildirim yapılacaktır.

18- Herhangi bir sosyal güvencesi olmayanlar gelir testi yaptırmaları için sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına hangi sürede başvurmaları gerekmektedir?

Herhangi bir sosyal güvencesi olmayanlar veya genel sağlık sigortasından yararlanma süresi sona erenler, Kurumun tebligatını beklemeksizin doğrudan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına başvurabilirler. Ancak bu kişiler Kanunun (60/g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılmakta ve bu kişilerin gelir testi yaptırmaları için adreslerine gönderilen “gelir testine müracaat bildirimi” tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde ikametlerinin bulunduğu yerdeki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına başvurmaları gerekmektedir.

19- Genel sağlık sigortasından yararlanma hakkı olmayanlar/sona erenler gelir testi yaptırmak istememeleri durumunda ne yapmalıdır?

Herhangi bir sosyal güvencesi olmayanlar veya genel sağlık sigortasından yararlanma hakkı sona erenler, gelir testi yapılmaması yönündeki yazılı beyanı ile Kuruma başvurması halinde, asgari ücretin iki katı üzerinden % 12 oranında hesaplanacak tutarda genel sağlık sigortası primi ödeyeceklerdir. (2012 yılı ilk altı ayı için aylık 213-TL?dir.)

20- Gelir testi sonucu prim ödeme yükümlüsü olanların bakmakla yükümlü olduğu kişileri de prim ödeyecek mi?

Gelir testi sonucu aile içinde kişi başına düşen aylık ortalama geliri asgari ücretin üçte biri ve üzerinde olanların genel sağlık sigortalısı olarak prim ödeme yükümlüsü (60/g bendi kapsamında) kendisidir. Bu kişilerin bakmakla yükümlü olduğu eş, çocukları, varsa ana ve

babası prim ödeme yükümlüsü değildir. Bunların bakmakla yükümlü olduğu eş, çocukları, ana ve babası, tescil edilen sigortalı üzerinden sağlık yardımlarından yararlanacaklardır.

21- Gelir testine başvurulması kişilere hangi hakkı sağlamaktadır?

Genel sağlık sigortası kapsamında tescil edilenlerin gelir testi yaptırmaları sonucunda ödeyecekleri prim miktarı, kişinin gelir durumuna göre belirlenmektedir. Gelir testi sonucu, aile içinde kişi başına düşen gelir tutarının asgari ücretin üçte birinden az olması durumunda bu kişiler, primleri devlet tarafından karşılanmak suretiyle genel sağlık sigortasından yararlanacaklardır.

Gelir testi sonucu, aile içinde kişi başına düşen gelir tutarının asgari ücretin üçte birinden fazla olması durumunda, tespit edilen gelir düzeyine göre prim ödeme yükümlüsü olacaktır.

Gelir testinin yaptırılmaması halinde ise tescil edilen kişinin geliri, asgari ücretin iki katından fazla olduğu kabul edilerek asgari ücretin iki katı üzerinden prim ödemesi gerekecektir.

22- Gelir testi işlemi yapılırken neler dikkate alınmaktadır?

Gelir testi yapılırken, genel sağlık sigortalısı ile aynı ikametgâhta yaşayan eş, evli olmayan çocuklar ile ana ve babanın gelirleri, harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan hakları da dikkate alınarak belirlenen ailenin aylık geliri, hanede yaşayan aile bireyi sayısına bölünerek aile içinde kişi başına düşen gelirin aylık tutarı tespit edilmektedir.

23- Gelir testi sonucu, gelirleri asgari ücretin üçte birinin altında olanlar prim ödeyecek midir?

Gelir testi sonucuna göre; aile içinde kişi başına düşen gelirin aylık ortalama tutarının, brüt asgari ücretin üçte birinden az olması halinde sağlık primi devlet tarafından karşılanmakta olup, kendileri ayrıca prim ödemeyecektir. Gelirleri bu şekilde tespit edilenler, 1/1/2012 öncesindeki yeşil kartlılarda olduğu gibi prim ödemeyecekler ve Kanunun (60/c-1) bendi kapsamında sigortalı sayılacaklardır.

24- Gelir testi sonucu aile içinde kişi başına düşen geliri, brüt asgari ücretin üçte birinden fazla olanlar ne kadar prim ödeyecektir?

1/1/2012 - 30/6/2012 tarihleri arasındaki asgari ücret (886,5-TL) dikkate alındığında;

- Kişi başına düşen aylık gelir, brüt asgari ücretin üçte biri ile asgari ücret arasında (295,50 - 886,50-TL) ise aylık 35,46 -TL,

- Kişi başına düşen aylık gelir, asgari ücret ile asgari ücretin iki katı arasında (886,50 - 1.773-TL) ise aylık 106,38 -TL,

- Kişi başına düşen aylık gelir, asgari ücretin iki katından daha fazla (1.773-TL?den) ise aylık 212,76 -TL,

1/7/2012 - 31/12/2012 tarihleri arasındaki asgari ücret (940,50-TL) dikkate alındığında;

- Kişi başına düşen aylık gelir, brüt asgari ücretin üçte biri ile asgari ücret arasında (313,50 - 940,50-TL) ise aylık 37,62 -TL,

- Kişi başına düşen aylık gelir, asgari ücret ile asgari ücretin iki katı arasında (940,50 - 1.881-TL) ise aylık 112,86 -TL, 6 / 11

- Kişi başına düşen aylık gelir, asgari ücretin iki katından daha fazla (1.881-TL?den) ise aylık 225,72 -TL,

Genel sağlık sigortası primi ödenecektir. Ödenen bu prim karşılığı sigortalı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler sağlık hizmetlerinden yararlanacaktır.
GELİR TESTİ YAPTIRMAK İSTEMEYENLER

25- Gelir testi yaptırmak istemeyenler ne yapmalıdır?

Gelir testi yaptırmak istemeyenler, Kuruma verecekleri gelir testi yaptırmak istemediklerine ilişkin yazılı beyan üzerine asgari ücretin iki katı üzerinden prim ödeyerek genel sağlık yardımlarından kendileri ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler yararlanabilirler.

26- “Gelir testi müracaat bildirim” yazısının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde vakfa müracaat etmeyenlere ne işlem yapılacaktır?

“Gelir testi müracaat bildirim” yazısının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde vakfa müracaat etmeyenlere gelirleri asgari ücretin iki üzerinden prim tahakkuku yapılarak Kanunun (60/g) bendi kapsamında tescilli olacaktır.

27- Çalışmayanlar ve ayrıca gelir testi yaptırmak istemeyenler uzun vadeli sigorta kollarına tabi prim ödemek suretiyle genel sağlık sigortasından nasıl yararlanabilirler?

Hem uzun vadeli sigorta (malullük, yaşlılık ve ölüm) hem de genel sağlık sigortasından yararlanmak isteyenler, isteğe bağlı sigortalılık kapsamındaki müracaatlarına bağlı olarak, müracaat tarihini takip eden günden itibaren tescil edilirler. İsteğe bağlı sigortalı olunması halinde, en az brüt asgari ücretin % 32?si oranında (886,50 x 32/100 = 283,68) prim ödeyerek hem emeklilik hem de 30 günlük prim ödeme şartını yerine getirerek kendileri ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, prim borcunun olmaması kaydıyla sağlık hizmetlerinden yararlanılması imkânı bulunmaktadır.
ÖZEL SAĞLIK SİGORTASI OLANLAR

28- Özel sağlık sigortası bulunanların genel sağlık sigortası kapsamına alınması zorunlu mudur?

1/1/2012 tarihinden itibaren genel sağlık sigortası Kanun gereği “zorunlu” olarak uygulanmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye'de ikamet eden herkes 5510 sayılı Kanunun belirlediği şartlar içerisinde genel sağlık sigortalısı olmak durumundadır.
65 YAŞ VEYA ÖZÜRLÜ AYLIĞI ALANLAR

29- 2022 sayılı Kanuna göre 1/1/2012 tarihinden önce 65 yaş veya özürlü aylığı alanlar, sağlık yardımlarından nasıl yararlanacaktır?

1/1/2012 tarihinden önce 2022 sayılı Kanuna göre; 65 yaş veya özürlü aylığı alanlar herhangi bir vize ve gelir testi işlemine tabi olmaksızın aylık aldıkları sürece kendileri ile bakmakla yükümlü olduğu kişiler, genel sağlık sigortasından Kanunun (60/c-3) bendi kapsamında yararlanacaklardır. 7 / 11

1/1/2012 tarihinden önce de olduğu gibi, 18 yaş altı özürlü aylığı alan çocukların ana ve babası bu özürlü çocuğu üzerinden bakmakla yükümlü sıfatıyla sağlık yardımlarından yararlanmayacaktır. Özürlü çocuklar ise aylık aldıkları sürece sağlık yardımlarından sadece kendileri yararlanacaktır.
GEÇİCİ KÖY KORUCULARI

30- 442 sayılı Kanuna göre geçici köy koruyucusu olan veya bu Kanuna göre aylık alanlar, 1/1/2012 tarihinden sonra sağlık yardımlarından nasıl yararlanacaktır?

Bu kişiler, Kanunun (60/c-9) bendi kapsamında sigortalı sayılacaklar, gelir testine ve vize işlemine tabi olmaksızın geçici köy koruyucusu olarak görevleri devam ettiği sürece, aylık alanlar ise aylıkları devam ettiği sürece genel sağlık sigortalısı sayılacaklardır.

Her ayın primi, takip eden ayın sonuna kadar Kurumun anlaşmalı olduğu (T.C. Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıfbank) bankalara ödenecektir.
AVUKATLIK STAJI YAPANLAR

31- Avukatlık stajı yapanların durumu ne olacaktır?

Genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olunan kişi durumunda olmayan stajyer avukatlar, genel sağlık sigortası primleri staj süresince Türkiye Barolar Birliği tarafından karşılanarak sağlık yardımlarından faydalanmaktadır.
BANKA SANDIKLARINA TABİ OLANLAR

32- Banka sandıklarına tabi sigortalı veya emekli olanların sağlık yardımlarından yararlanmak için herhangi bir işlem yapmaları gerekmekte midir?

Söz konusu kişilerin herhangi bir işlem yapması gerekmemektedir. Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birliklerin personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri, bu sandıklardan aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların bakmakla yükümlülerinin sağlık hizmetleri, Kurumca devralınıncaya kadar ilgili kuruluşlarca karşılanacağından bu kişiler, devir işlemlerinden sonra genel sağlık sigortası kapsamına alınacaktır.
PRİM GÜNÜNÜ TAMAMLAMIŞ ANCAK YAŞ ŞARTINI BEKLEYENLER

33- Yaşlılık aylığı bağlanması için gerekli olan prim ödeme gün sayısını tamamlayıp, yaş şartının dolmasını bekleyenlerden herhangi bir sigortalılığı bulunmayanlar genel sağlık sigortasından nasıl yararlanacaktır?

Söz konusu kişiler de Kanunun (60/g) bendine göre genel sağlık sigortası kapsamına alınmış olup, gelir testine başvurmaları halinde gelir testi sonucuna göre primleri ya devlet tarafından ödenecek ya da kendileri aile içinde kişi başına düşen gelir tutarına göre genel sağlık sigortası primi ödemekle yükümlü olacaklardır.
PART TIME ÇALIŞANLAR

34- Part-time çalışan kişilerin genel sağlık sigortasından yararlanmaları için eksik olan günlerin primlerini ödemeleri gerekecek mi?

4857 sayılı İş Kanununa göre kısmi süreli veya çağrı üzerine çalışanlar ile ev hizmetlerinde ay içerisinde 30 günden az çalışanların eksik günlerine ait genel sağlık sigortası primlerini 30 güne tamamlamaları, 1/1/2012 tarihinden itibaren zorunludur. Bu şekilde çalışanlar, gelir testi yaptırmak suretiyle gelir testi sonucuna göre primlerinin devlet veya kendileri tarafından ödenmesi koşuluyla sağlık yardımlarından yararlanacaktır.

Ancak bu sürelerini isteğe bağlı olarak (4/a) kapsamında prim ödeyerek tamamlamaları halinde, eksik günleri için ayrıca genel sağlık sigortası primleri ödemeyeceklerdir.

35- Part-time çalışanlardan kimlerin ay içindeki eksik bildirilen günlerini genel sağlık sigortası yönünden 30 güne tamamlama yükümlülüğü bulunmamaktadır?

Eksik gün nedeni “puantaj” olanlar, sosyal güvenlik destek primine tabi olanlar, Kanunun 5 inci maddesi kapsamındaki haklarında bazı sigorta kolları uygulanan sigortalılar, ay içinde birden fazla işyerinde çalışıp toplam çalışma süresini 30 güne tamamlayanlar ile kamu idarelerinde 657 sayılı Kanununun 4 üncü maddesinin (B) ve (C) bentlerine tabi çalışanlar, 4857 sayılı Kanuna tabi çalışmakla birlikte 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine tabi sandıklarda çalışanlar için sandıklar Kuruma devredilinceye kadar 30 güne tamamlama yükümlülüğü aranmaz.
YURTDIŞINDA YAŞAYAN TÜRK VATANDAŞLARI

36- İkamet adresi Türkiye’de olmakla birlikte yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının gelir testi için başvurması gerekmekte midir?

Söz konusu kişilerin, kendileri ya da Türkiye'deki yakınları tarafından, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)'nden ikametgâh adresini yurtdışındaki adresi olarak güncellemeleri halinde, genel sağlık sigortası kapsamında sayılmayacaklardır. Ancak, bu kişilerin Türkiye'de yaşayan bakmakla yükümlü bulunduğu kişiler (eş, çocuk, ana, baba), Kanunun 60/g bendi kapsamında tescil edilecek olup, gelir testi için sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfına müracaat etmeleri sonucu yapılacak gelir testi sonucuna göre işlem yapılacaktır.

37- Türkiye’de çalışırken işyerinden ücretsiz izin alarak yurtdışına gidenlerin durumu ne olacak?

Kanuna göre (4/a) kapsamında olan kişiler yurt dışında ise ücretsiz izinli olduğu sürelerde işverenin bildirimi üzerine yurt dışında bulunduğu süre içinde bir takvim yılı içinde en fazla bir aylık sürede sağlık yardımından faydalandırılacaktır. Kanuna göre memur (4/c) olanlar ise; bir yıllık ücretsiz izinli olduğu sürelerde genel sağlık sigortalısı sayıldığından sağlık yardımlarından faydalandırılacaktır.

38- Burs kazanan eşiyle birlikte ABD’ye veya sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkeye giden, ancak kendisi ev hanımı olarak bu ülkede yaşayan Türk vatandaşları da genel sağlık sigortası kapsamında prim ödemek zorundalar mı?

Bu kişilerin ikametgâhlarının, kendileri ya da Türkiye'deki yakınları tarafından Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi?nden (ADNKS) yurtdışındaki adres olarak güncellenmesi halinde söz konusu kişiler genel sağlık sigortalısı kapsamında prim ödemeyecektir.

39- Çifte vatandaş olup, Türkiye’de sigortası bulunmayan ancak vatandaşı olduğu yabancı ülkede çalışan veya sigortası/emekli olan Türkler ne yapacaktır?

Çifte vatandaşlığı bulunanların, ilgili ülkenin Ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi bulunması ve vatandaşı oldukları yabancı ülkede çalışmaları durumunda; Türkiye'ye gelirken iki taraflı sosyal güvenlik sözleşmesine göre sağlık yardımlarından faydalandığına ait “formüler” denilen belgeyi, yakınları adına ise ilgili ülkeden yine bunlar için istenilen “formüleri” getirmeleri gerekmektedir. Ancak, çifte vatandaşlığı bulunanların, sözleşmesiz ülkede çalışması ve ikametgâhlarının da yurt dışında bulunması halinde söz konusu kişiler genel sağlık sigortası kapsamına alınmayacaklardır.
YURTDIŞINA EĞİTİME GİDENLER

40- T.C. vatandaşı olup yurt dışına lisans, master, doktora eğitimi için gidenlerden çalışmayan ve sigortası olmayanlar ne yapacak? Onlar adına aile yakını gelir testine başvurabilecek mi?

Bu durumdaki kişilerin de kendileri ya da Türkiye'deki yakınları tarafından ikametgâhlarının Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)?nden yurtdışındaki adres olarak güncellenmesi gerekmektedir. Bu durumda söz konusu kişiler, ikametgâhları yurt dışında olduğundan genel sağlık sigortası kapsamında tescil edilmeyeceklerdir. Ancak Türkiye'de bulundukları sürede bakmakla yükümlülük durumları yok ise gelir testine başvurarak gelir testi sonucuna göre genel sağlık sigortası hükümlerinden yararlanacaklardır.

41- Eğitim için yurtdışına giden ve sağlık sigortaları oradaki devlet veya okullar tarafından karşılanan vatandaşlar ne yapacaktır?

Bu durumdaki kişilerin de kendileri ya da Türkiye'deki yakınları tarafından ikametgâhlarının Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)?nden yurtdışındaki adres olarak güncellenmesi gerekmektedir. Bu durumda söz konusu kişiler, ikametgâhları yurt dışında olduğundan genel sağlık sigortası kapsamında tescil edilmeyeceklerdir.

42- Devlet tarafından resmi burslu olarak eğitime gönderilmiş, 25 yaş üstü olup, Türkiye’de sigortası bulunmayanlar ne yapacak?

Bu durumdaki kişilerin de kendileri ya da Türkiye'deki yakınları tarafından ikametgâhlarının Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)?nden yurtdışındaki adres olarak güncellenmesi gerekmektedir. Bu durumda söz konusu kişiler, ikametgâhları yurt dışında olduğundan GSS kapsamında tescil edilmeyeceklerdir.

43- Yabancı bayraklı gemilerde ve uluslararası sularda çalışan gemi adamlarının durumu ne olacaktır? Türkiye'ye döndüğü zaman mı sigorta kapsamına girecek?

Yabancı bayraklı gemilerde çalışan Türk vatandaşları, sosyal güvenlikleri yönüyle ikili sosyal güvenlik sözleşmelerine göre işlem yapılacaktır. İkili sosyal güvenlik sözleşmesi yoksa 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi olamayacaklardır. Genel sağlık uygulaması yönüyle Türkiye'ye döndüklerinde genel sağlık sigortası kapsamına gireceklerdir.

Ancak Türk bayraklı gemilerde çalışan ve uluslararası sularda bulunan gemi adamları ise 5510 sayılı Kanuna göre (4/a) kapsamında zorunlu sigortalı olmaktadır. Bu kapsamda çalışıp sefer esnasında işe alınanların sigortalılık işlemleri, sigortalıların işe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde yapılması gerekmektedir.
TÜRKİYE’DE YAŞAYAN YABANCILAR

44- Türkiye’de bir yıldan uzun süredir yaşayan ancak kendi ülkelerinde sağlık yardımlarından yararlanma hakkı bulunmayan yabancılar ne yapacaktır?

Türkiye'de kesintisiz bir yıllık ikamet süresini dolduran yabancılar, ilgili ülke kapsamında genel sağlık sigortası uygulaması yönünden sigortalı değilse bu sürenin dolduğu tarihten itibaren Kanunun (60/d) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılmışlardır. Dolayısıyla bu kişilerin genel sağlık sigortası kapsamında tescil işleminin yapılması için kesintisiz bir yıllık ikamet süresinin dolduğu tarihten itibaren bir ay içinde kendilerine en yakın sosyal güvenlik il müdürlüğü/sosyal güvenlik merkezine başvurmaları gerekmektedir.

Gelirleri brüt asgari ücretin iki katı kabul edilerek bu tutar üzerinden hesaplanacak genel sağlık sigortası primi tahakkuk ettirilecektir.

45- Ülkemizde bir yıldan fazla süre ile ikamet eden ve kendi ülkesinden sigortalı veya emekli olan İngiltere vatandaşları, Türkiye’de sağlık hizmetlerinden nasıl yararlanacaktır?

İngiltere vatandaşlarının Türkiye'de bir yıldan fazla ikamet etmeleri halinde, kendi ülkelerinden sigortalı/emekli olmalarına karşın Türkiye'de bulundukları sürede kendi mevzuatları kapsamında sağlık hizmetlerinden yararlanamamaları nedeniyle, 5510 sayılı Kanunun (60/d) bendi kapsamında müracaatlarına bağlı olarak genel sağlık sigortalısı sayılabileceklerdir.

46- Bir Türk ile evlenmiş ancak 3 yılını doldurmadığı için T.C. vatandaşı olamamış bir kadın, Türk eşinin sosyal güvencesinden yararlanabilir mi?

Kanuna göre bu kişiler, ikamet izni almaları durumunda genel sağlık sigortasından faydalanabilecektir.

47- Türkiye’de oturma izni almış, sigortası olmayıp özel sağlık sigortası bulunan yabancıların durumu ne olacak?

Kesintisiz bir yıllık ikamet süresini dolduran yabancılar, ilgili ülke kapsamında sağlık hizmetlerinden yararlanması açısından sigorta kapsamında değilse bu sürenin dolduğu tarihten itibaren bir ay içinde sosyal güvenlik il müdürlüğü/sosyal güvenlik merkezine genel sağlık sigortası giriş bildirgesi ile başvurabilirler. Bu süre içerisinde başvuruda bulunmayanlara, brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacaktır. Bu kişilerin özel sağlık sigortası kapsamında bulunması genel sağlık sigortası kapsamında sigortalı olmalarına engel teşkil etmemektedir.

48- Türkiye’de bir yıldan uzun süredir yaşayan ancak kendi ülkelerinde sigortası bulunmayan yabancılar gelir testi için sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına başvuracaklar mı?


Gelir testine müracaat hakkı, Kanunun (60/g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılan Türk vatandaşlarına tanındığından, yabancı uyruklu olup ülkemizde ikamet edenlerin gelir testine müracaat hakları bulunmamaktadır.
BAKMAKLA YÜKÜMLÜ OLUNAN KİŞİ

49- Bakmakla yükümlü kişi olarak sağlık yardımı alan kişi, sigortalı olduğunda sağlık yardımlarından yararlanmak için 30 gün beklemek zorunda mıdır?

Bakmakla yükümlü kişi olarak anası/babası/eşi üzerinden sağlık yardımı alan kişi, genel sağlık sigortalı olması durumunda sağlık yardımlarından faydalanmak için 30 gün bekleme süresine tabi olmayacak ve işe başladığı gün itibariyle sağlık yardımlarından yararlanabilecektir.

50- Hem bakmakla yükümlü statüsünde hem de sigortalı olan birisi sağlık hizmetlerini hangi kapsamda alacaktır?

Kanuna göre zorunlu veya isteğe bağlı sigortalı olanlar aynı zamanda bakmakla yükümlülük statüsü bulunması halinde, kendi sigortalılığı esas alınarak sağlık yardımlarından yararlanacaklardır.