30 Kasım 2011 Çarşamba

Yeni Ticaret Kanunu'na göre denetim nasıl olacak

Yeni Ticaret Kanunu'na göre yapılacak denetim şu anda uygulanmakta olan yeminli mali müşavirlik tam tasdik vergi denetimi ile Sermaye Piyasası Kanunu'na göre yapılan bağımsız dış denetimden farklı. Yeni Ticaret Kanunu'na göre yapılacak bağımsız denetimi, şirketin tam tasdik vergi denetimini yapan yeminli mali müşavir ile bağımsız denetimini yapan şirket yapamayacak. Bağımsız denetim yapan kişi veya kuruluşun tam bağımsızlığı ve başka bir hizmetten dolayı şirketle ilişkisi olmaması gerekir.
Eski Ticaret Kanunu'nda şirketlerin denetimi uzman bilgisine sahip olması zorunlu bulunmayan murakıplar eli ile yapılmakta idi. Yeni Ticaret Kanunu sermaye şirketlerini, bağımsız denetleme kurumu veya yeminli mali müşavir ya da serbest muhasebeci mali müşavirlerin denetimine bıraktı. Yeni Ticaret Kanunu'na göre Bağımsız Denetim 2013 yılından itibaren yürürlüğe girecek.

Kimler denetçi olamayacak

Yeni Ticaret Kanunu denetimde uzmanlık, bağımsızlık ve şeffaflığa büyük önem vermekte. Bu nedenle denetçinin ve denetimin vasıf ve niteliklerini büyük bir titizlikle ayrıntılı olarak düzenlemiş.
Yeni Ticaret Kanunu'na göre büyük ölçekli şirketlerin denetimi ile KOBİ'lerin denetimi noktasında ikili bir ayrıma gidildi.
Buna göre büyük ölçekli sermaye şirketleri için denetçi, ortakları ancak yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir unvanını taşıyan bağımsız bir denetleme kuruluşu olabilecek.
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu esasları belirleyecek
Bağımsız denetleme kuruluşlarının kuruluş ve çalışma esasları ile denetleme elemanlarının nitelikleri yönetmelikle düzenlenecek. Bu konuda yeni kurulan Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu yetkili olacak. Maliye Bakanlığı'na ilgili kuruluş olarak bağlanan kurultarafından bu konuda çıkarılacak ikincil düzenlemeler ile bağımsız denetçilik yeniden tanımlanacak.
Orta ve küçük ölçekli anonim ve limited şirketler, bir veya birden fazla yeminli mali müşaviri veya serbest muhasebeci mali müşaviri denetçi olarak seçebilecek.
Yeminli mali müşavir, serbest muhasebeci mali müşavir, bağımsız denetleme kuruluşu ortaklarından biri denetim yapılacak şirketler ilişkisi ve bağlantısı bulunanların denetim yapmasını yasaklıyor.

Bağımsız denetim yapan diğer denetimleri yapamıyor

Ayrıca bir kişi ya da kurumun hem denetlenecek şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının düzenlenmesinde (denetleme dışında) faaliyette veya katkıda bulunması hem de söz konusu şirketin denetçisi olmasına izin verilmemekte. Tabiri caizse yeni TTK bir koltukta birden fazla karpuz taşınmasına müsaade etmemekte. Bu durumda halka açık şirketlerde bir denetim grubu hem Sermaye Piyasası Kanunu açısından bağımsız dış denetimi, hem de TTK'ya göre denetimi yapamayacak. Yapması durumunda yapılan denetim geçersiz sayılacak. Bunu bir yavru şirketi aracılığıyla da yapamayacak.
Yeni TTK'ya göre bir bağımsız denetleme kuruluşunun, bir şirketin denetlenmesi için görevlendirdiği denetçi yedi yıl arka arkaya o şirket için denetleme raporu vermişse, o denetçi en az iki yıl için değiştirilecek.

İsmail Kökbulut
(Bugün,28.11.2011)
Kullanılmamış (Boş) Faturaların Kaybedilmesi Halinde Ne Yapılması Gerekir?

Mevcut Türk Ticaret Kanunu ve Vergi Usul Kanunu’nun mükelleflere yüklediği önemli yükümlülüklerden biri de, işletmelerinin mali durumunu, üçüncü kişilerle ticari ilişkilerini ve vergi ile ilgili hesaplarını tespit etmek amacıyla ilgili kanunlarda  belirtilen defterleri tutmak ve  bu defterler ile defterlerdeki kayıtları tesvik eden belgeleri saklamaktır. Mükellefler tutulan defterleri ve düzenlenen belgeleri, takip eden takvim yılından başlayarak VUK’a göre beş yıl ,TTK’ya göre ise on yıl süre ile muhafaza etmek zorundadırlar.

Yürülükteki TTK’ya göre “bu defter ve belgeler yangın, su baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet veya hırsızlık sebebiyle ve kanuni saklama süresi içinde zıyaa uğrarsa tacir zıyaı öğrendiği tarihten itibaren onbeş gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yer yetkili mahkemesinden kendisine bir belge verilmesini isteyebilir.”
Uygulamada sık sık karşılaşılan bir durum olmasına rağmen kullanılmamış (boş) faturaların yangın, su baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet, hırsızlık veya herhangi bir  sebeple zıyaa uğrarsa izlenecek yol hususunda ne TTK’da (eski ve yeni) ne de VUK’ta herhangi düzenleme yoktur.Kötü niyetli üçüncü şahısların elinde, kaybolmuş veya çalınmış boş faturalar işletmeler için saatli bomba niteliğindedir.Bu boş faturalar sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge ticareti yapan şahıslar tarafından kullanılabilmektedir.Bu faturalar çeşitli işletmelere bedel karşılığında satılmakta o işletmelerde bu faturaları kayıtları altına almaktadır. İncelemeler sırasında bu faturaya rastlayan inceleme elemanı, faturayı düzenlemiş görünen işletmeye dönmekte onun kayıtlarında bu faturaların yer alıp almadığını tespit etmekte, bu faturaların hasılata intikal ettirilmediği doğrultusunda raporlar yazabilmektedir.Mükellefin boş faturaları kaybettiğinde yaptığı veya yapmadığı işlemlere göre  işletmenin sahte belge ticareti yaptığına veya belge ibraz etmediğine dair raporlar yazılabilmektedir. Sadece boş faturalarınızı kaybetmekle, işletmenizin faaliyetleriyle doğrudan ilgisi bulunmayan vergi ve cezaları ödemekle kalmanın yanında ,ticari hayatınıza şekil veren “ticari itibarınızı” kaybetme riski ile de karşı karşıya kalabilirsiniz. Danıştay Dokuzuncu Dairesi’nce verilmiş bir karar’da, “Yükümlü tarafından inceleme elemanınca verilen ifadede, fatura cildinin kullanılmak üzere şoföre verildiği, kaybolması nedeniyle ibraz edilemediği belirtilmiş ise de, bu husus somut belgelerle kanıtlanamamıştır.” İbaresine yer verilerek mükellef hakkında kaçakçılık suçundan işlem yapılmasına karar verilmiştir.Üzülerek belirtmek isteriz ki, çoğu işletme sahibi ve yöneticisi bu vahim tablonun farkında değildir.
Faturaların kaybolması noktasında en önemli husus, Belgesi kaybolan mükellef, söz konusu belgelerin kullanılması halinde, ancak ve ancak bu belgelerin kendi firması tarafından düzenlenmediğini ispat etmesi durumunda herhangi bir vergisel ceza ile muhatap olmaz. Ancak bu durumu ispatlayamazsa vergi tarhiyatıyla karşı karşıya kalabilir.Bu ispatı teminen ,boş faturaların kayıp edilmesi durumunda öncelikle işletme içerisinde yetkililerce tutanak tanzim edilmelidir.Kaybolan veya çalınan faturaların seri ve sıra numaraları detaylı olarak tutanakta belirtilmelidir. Durum  ulusal veya yerel bir gazete de ilan edilmelidir. Her ne kadar Yargıtay 11. Hukuk dairesinin, boş faturaların TTK’da belirtilen tacirin “saklamakla yükümlü olduğu defterler ve belgeler” arasında sayılmadığı gerekçesiyle,  zayi belgesi istenemez kararı olsada, bağlı bulunan ticaret mahkemesinden 15 gün içinde “zayi belgesi”  talep edilmelidir.Bu başvuru bize göre TTK’nın ( eski ve yeni) “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.” hükmünün getirdiği bir zarürettir. Tacir bu talep ile hüsnüniyetini ortaya koymaktadır.İleride karşılaşılabilecek olumsuz durumlarda tacirin en önemli savunma dayanağı göstermiş olduğu bu hüsnüniyet olacaktırEğer zayi belgesi verilirse tutanak,gazete ilanı ve zayi belgesi bir dilekçe ekinde bağlı bulunan vergi dairesine bildirilmelidir. Eğer mahkeme zayi belgesi talebini  yukarıda belirttiğimiz gerekçe ile  geri çevirirse dilekçe ekine bu red kararı alınarak yine tutanak ve gazete ilanı ile birlikte bağlı bulunulan vergi dairesine bildirimde bulunulmalıdır.Vergi dairesine verilecek dilekçenin ekinde kaybolan faturadan ön- ceki ve sonraki faturaların fotokopileri ile bu faturalara ilişkin yevmiye kayıtlarını almanın da faydası vardır.Yukarıda belirttiğimiz durumlar boş faturaların kaybolması durumu ile ilgilidir.Boş faturaların çalınması durumunda ise yukarıda belirttiğimiz işlemlerin yanında öncelikle savcılığa başvurulması gerektiği tabiidir.

Görüleceği üzere kullanılmamış faturaların kaybolması durumunda ne yapılacağı konusunda mevzuat anlamında boşluk yer almaktadır.Yeni TTK’da da bu duruma ilişkin herhangi bir düzenleme yer almamaktadır.Yukarıda belirttiğimiz yolu izleyerek boş faturaların kaybedilmesi durumunda karşılaşılacak risklerin minimuma indirileceği kanaatindeyiz.


İsmail Hakan Hamurcu
E.Vergi Denetmeni

29 Kasım 2011 Salı


İŞ SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİ NEDENLE FESHİNDE USUL

Tarih         : 24.05.2010
Esas No   : 2009/20438


İş Kanunu’nun 19. maddesi gereği, hakkındaki iddialara karşı savunması alınmadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Somut olayda, davacının iş sözleşmesi işçinin davranışlarından kaynaklanan nedenle feshedildiğine göre fesihten önce savunmasının alınması gerekir. Fesihten önce savunma alınmaması feshi geçersiz kılar.
İstemin Özeti: Davacı, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini belirterek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Karar: Davacı vekili, davacı işçinin iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan ve savunması alınmadan feshedildiğini belirterek, feshin geçersizliğine ve davacı işçinin işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işveren vekili, davacının işyerinden amiri ve çalışanlar ile gereksiz tartışmalara girmesi, görevlerini eksik yapması ve uyarılara rağmen devam etmesi nedeni ile haklı olarak feshedildiğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının davalı işyerinde sürekli tartışma çıkararak çalışanları huzursuz etmesi, kendisine verilen görevleri gereği gibi yerine getirmemesi gibi davranışlarda bulunduğu, düzeltilmesi için savunmasının alındığı, herhangi bir düzeltme olmadığı, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haklı olarak feshedildiği, davalı tarafından davacının iş sözleşmesinin haklı ve geçerli nedenlerle feshedildiğinin kanıtlandığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. maddesine göre “Hakkındaki iddialara karşı savunması alınmadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak işverenin 25. maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.” Bu hükümle işçinin savunmasının alınması, işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle iş sözleşmesinin feshi için şart olarak öngörülmüş ve salt işçinin savunmasının alınmamasının tek başına süreli feshin geçersizliği sonucunu doğuracağı ifade edilmiştir. İşverene savunma alma yükümlülüğünü, sadece iş sözleşmesinin feshinden önce yüklemektedir. İşçiye ihtar verilirken ise bu şekilde bir yükümlülük yüklememektedir. Dolayısıyla, işçiye davranışı nedeniyle ihtar verilirken, savunmasının alınmaması ihtarı geçersiz kılmaz. İşçinin savunması, sözleşmenin feshinden önce alınmalıdır. İşçi fesihten önce savunma vermeye davet edilmeli davet yazısında davranışı nedeniyle işten çıkartma sebebi açık ve kesin bir şekilde belirtilmeli, makul bir süre önceden belirtilen yer, gün ve saatte hazır bulunması, bulunmadığı takdirde yazılı bir savunma verebileceğinin; bildirilen yerde belirtilen gün ve saatte hazır bulunmadığı ve de buna rağmen yazılı bir savunma vermediği takdirde savunma vermekten vazgeçmiş sayılacağının kendisine hatırlatılması şarttır. Fesih bildirimiyle birlikte veya fesihten sonra savunma istenmesi feshi geçersiz kılar. Keza, ihbar önel süreleri içinde savunma alınması da feshin geçersiz olması sonucunu doğurur (Dairemizin 15.09.2008 gün ve 2008/1868 Esas, 2008/23538 Karar sayılı ilamı).
Dosya içeriğine göre davalı işveren, davacı işçinin iş sözleşmesini 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işyerinde tartışmalara girmesi ve görevlerini eksik yapması nedeni ile davranışlarından kaynaklanan nedenlerle feshetmiş, ihbar tazminatını ödemiştir. Feshin haklı nedene dayanmadığı işverenin de kabulündedir. Davacının iş sözleşmesi davranışlarından kaynaklanan nedenle feshedildiğine göre fesihten önce savunmasının alınması gerekirdi. Ancak davacı işçinin fesihten önce savunmasının alınmadığı anlaşılmaktadır. Fesihten önce savunma alınmaması feshi geçersiz kılar. Davanın kabulü yerine yazılı şekilde reddi hatalıdır.
4857 sayılı İş Yasası’nın 20/3. maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçe ile; Mahkemenin kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine, davacının yasal bir süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacının 4 aylık brüt ücreti tutarında belirlenmesine, davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin gerektiğine, oybirliğiyle karar verildi.

(*)         KARŞI OY- X: 2006 yılında satılan iştirak hisselerine ait kazancı, dönem sonu hesaplarına intikal ettirmemek suretiyle kurum kazancını noksan beyan ettiği ileri sürülen davacı şirket adına re’sen salınan kurumlar vergisi ve kesilen vergi ziyaı cezasına karşı açılan davaların kabulü ile dava konusu tarhiyatı terkin eden Vergi Mahkemesi kararları, Danıştay Dördüncü Dairesi’nce onanmış, davalı idare tarafından kararın düzeltilmesi istenmiştir.
(*)         KARŞI OY: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara karşıyız.

Karar No  : 2010/14394
4857 s. İş K. Md. 19

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
Kara Göre Vergi Dönemi

Lüks yaşayan, tatilini yurtdışında geçiren, ev, otomobil alan, kredi kartı harcaması yüksek olan az gelir beyan edemeyecekMaliye Bakanı Mehmet Şimşek’in tasarrufların artırılması için vergi teşviklerinin de gündeme gelebileceğini belirtmesinin arkasından hazırlanan yeni Gelir Vergisi Yasası’nda verginin harcamalar üzerinden hesaplanması değişikliği çıktı. Vergi Konseyi’nin üç yıl önce hazırladığı Gelir Vergisi Yasa taslağı üzerinde çalışan Maliye Bakanlığı’nın yasayı kısa sürede hayata geçirmek için çalışmalarını hızlandırdığı öğrenildi. Taslağa göre Türkiye’de gelir vergisi artık harcama üzerinden alınacak.

Kişinin evi, arabası, kredi kartı, bankadaki mevduatı, yurtdışı gezisi, kira geliri de incelenecek. Buradan yola çıkarak kişilerin elde edebileceği kazanç belirlenecek. Yıl içinde çok harcama yapan lüks yaşayan örneğin tatilini yurtdışında geçiren, lüks ev ve otomobil alan, bankada birikmiş mevduatı fazla olan ve kredi kartı harcamaları yüksek olan kişiler az gelir beyan edemeyecek. İnceleme sonunda ortalama bir harcama tutarı tespit edilecek. Bu tutar, kişinin aylık gelirinin ortalama ne kadar olduğunu gösterecek. Eğer bu kişiler gelirini az beyan ederse bilgisayar sistemleriyle kolaylıkla bulunup sorgulanacak. Yeni kanun maddeleri ile ceza alacak veya vergisini artırmak zorunda kalacak.

TASARRUFU ARTIRACAK
Yeni Gelir Vergisi Kanunu’nun da temelini oluşturacak olan bu yaklaşım ile kişiler harcadıkları kadar vergi ödeyeceği için harcama tuturlarının düşmesi ve kişilerin tasarrufa yönelmesi bekleniyor. Böylece tasarruf oranı da yükselecek.

KÂR HADDİ BELİRLENECEK
Yeni Gelir Vergisi Yasası’na göre meslekler içinse ortalama kâr haddi belirlenmesi ve bu kâr haddinin altında gelir beyan edilemeyeceği ilkesinin benimsenmesi bekleniyor. Kâr haddi belirlenecek meslek grupları avukat, doktor, mimar, mali müşavir gibi serbest meslek erbabı ile konfeksiyoncu, müteahhit, kuruyemişçi, kitapçı, kırtasiyeci, lokantacı kasap, manav gibi esnaf ve tüccarlar olacak. Bu meslek gruplarındakiler zarar etse dahi yeni düzenleme bunu kabul ermeyecek. Hayat tarzına ve sahip olduğu kaynaklara göre belirlediği matrah üzerinden vergi alınacak.

ekonomi.haberturk.com

28 Kasım 2011 Pazartesi

KÖTÜ YÖNETİCİLİK EĞİTİMİ


  1. İşletmede göreve başlama tarihinizi milat kabul edin, sizden öncesini tamamen yok sayın. Sizden önceki tüm yöneticileri kötüleyin, başarısız olduklarını söyleyin.
  2. İşletmedeki tüm başarıların sahibinin siz olduğunuzu, tüm başarısızlıkların ise sizin dışınızdaki tüm çalışanlar olduğunu sık sık söyleyin.
  3. Yukarıdaki maddeyi özellikle üst yönetim ile görüşürken yerine getirin.
  4. Hiç kimse ile iletişim kurmayın, iletişim kurarsanız, sizi yanıltıp doğrularınızdan(!) uzaklaştırabilirler.
  5. Kendi çevrenize çıkar ilişkisi ile bağladığınız bir grup kurun.
  6. Üst yönetime sürekli tüm çalışanların başarısız olduğunu, sizin ve yakın çevreniz sayesinde işletmenin başarıdan başarıya koştuğunu söyleyin.
  7. Tüm çalışanları sürekli işten atmakla tehdit edin.
  8. Bir çalışandan aldığınız bilgi ile diğer bir çalışanı sıkıştırın, tehdit edin.
  9. Sürekli karar değiştirin, ilk kararınıza uyan çalışanlarınızı azarlayın. ( Sürekli karar değiştirdiğiniz için, size tüm çalışanları sürekli azarlamak için güzel bir fırsat doğacaktır.)
  10. Üst yönetim ile diğer yöneticilerin iletişimini tamamen koparın ki, yalanlarınız üst yönetim tarafından fark edilmesin.
  11. Mevcut organizasyonu darmadağın edin, kim kime karşı sorumlu belli olmasın, bu dağınıklık içinde herkesi birbirine katın.
  12. Söylediklerinizi sık sık inkâr edin ki tüm çalışanlar aptala dönsün.
  13. Yakın çevrenizden birini tanrılaştırın.
  14. Ücret dengelerini bozunki, tüm çalışanların motivasyonu bozulsun.
  15. Elde ettiğiniz bilgileri doğrulamaya uğraşmayın. İlk söylenene inanın.
  16. Çalışanlarınızı toplantılarda, kalabalık ortamlarda tenkit edin, azarlayın. (Baş başa iken yaparsanız kimse duymaz, size faydası olmaz.)
  17. Yakın çevreniz dışındaki hiç kimseyi taktir etmeyin, onurlandırmayın.
  18. Size karşı gelme cesareti gösterenleri derhal yakın çevreniz dahil edip, karşı tarafın güçlenmesini engelleyin.
  19. Size sürekli yağ çeken çalışanlarınızı kollayın, mümkün ise çevrenizdeki ikinci halkaya alın.
  20. Sizden önceki dönemden (Miladınızdan önceki) gelen yöneticilerin yetkilerini ellerinden alın. Ancak çıkarları ile fazla oynayıp onları kendinize düşman etmeyin.
  21. Geçmiş dönem yöneticilerinden aldığınız yetkileri, yakın çevrenize, o görevleri yerine getirip getiremeyeceklerine bakmaksızın dağıtın.
  22. Ancak işleri görevi yeni verdiklerinizin değil, eskilerin yürütmesini sağlayın.
  23. Yetkisiz sorumluluklara dayanarak çalışanlarınızı sıkıştırın.
  24. Mevcut pozisyonunuzdan yararlanarak geleceğe yatırım yapın, bu iş sonsuza kadar sürmeyebilir.
  25. İşletmeye, vefa borcunuzun olduğu eski dostlarınızdan oluşan bir danışmanlar ordusu kurun.
  26. Danışmanların bozduğu işleri çalışanlara düzelttirin. Böylece çalışanlarınızı daha çok bunaltabilirsiniz.
  27. Yönetim biliminden bir örneği olmayan hiyerarşi kurun, herkes birbirine bağlı, ancak herkes size bağlı olsun. (Anladınız mı?)
  28. Tek karar verici siz olun, kararın sonucu başarılı olursa sahiplenin, başarısız olursa derhal bir suçlu bulun.
  29. Yaratılan katma değeri adil dağıtmayın, sizin için problem olabileceklere pastadan biraz daha büyük dilim verin, geri kalana hiçbir şey vermeseniz de olur.
  30. Yönetim desteğinin önemini bildiğinizi sık sık ifade edin, ancak köstek olmayı sürdürün.
  31. Debdebeye önem verin, masraf yapmaktan çekinmeyin, ancak çalışanların hakları söz konusu olduğunda cimri davranın.
  32. Kişisel ihtiyaçlarınızı şirket olanakları ile karşılayın, yakın çevrenizin de böyle yapmasına göz yumun.
  33. Talimatlarınızı sözlü verin ki, inkar ettiğinizde kimsenin elinde bir belge olmasın.
  34. Size bir sorununu getiren çalışanınıza, siz kendi sorunlarınızın daha büyük olduğunu söyleyin. Çalışanın sorununu çözmeden gönderin.
  35. İşgal ordusu gibi davranın. Yıkın, yakın, taş üstünde taş bırakmayın.
  36. Çalışanlarınız dışında herkese şirin davranın, dışarıdan bakan hiç kimse sizin çalışanlarınıza yaptıklarınıza inanmasın.
  37. Sorulara öyle cevaplar verin ki, karşınızdaki ne yapması gerektiğini anlamasın.
  38. Her şeyi abartın, bire bin katın.
  39. Karşınızdakinin sözü bitmeden hemen tepki gösterin ki konuşmasını sürdüremesin.
  40. Affedici olmayın. (Sonra alışkanlık yapar.)
  41. Herkesin size övgüler düzmesini isteyin, aksine davrananları fena halde haşlayın.
  42. Korku salın, sizi gören yolunu değiştirsin.
  43. Çalışanların söylediklerine şiddetle karşı çıkın ve hemen onların fikirlerini onlara sizin fikrinizmiş gibi aktarıp uygulamalarını isteyin.
  44. Önce kişisel çıkarlarınızı gözetin. bir şeyler artarsa çalışanlarınıza verirsiniz.
  45. Zayıf karakterli, onursuz ve çıkarlarını her şeyin önünde tutan bir çalışanı bulun ve çalışanların arasına salın, gerisini merak etmeyin.
  46. Elinizi yakmamak için çalışanlardan bir yada bir kaçını maşa olarak kullanın.
  47. Çalışanlarınıza küsün, Hiç gereği yokken hiddetlenin, masayı yumruklayın.
  48. Tüm çalışanları küçümseyin, onlara tepeden bakın.
  49. Bilimsel gerçekleri bile kendinizi haklı çıkartmak adına ret edin.
  50. Ne söylendiğine değil, kimin söylediğine bakın. Sizin adamınız söylemiş ise doğru olması şart değil hemen kabul edin.
Yeni TTK Ve Yeni (HUMK) Hukuk Usulü Mahkemeler Kanunu’na Göre Ticari Defterlerin Delil Niteliği
Tarih: 28.11.2011 
I. GİRİŞ
Eski TTK da düzenlenen ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin düzenlemeler 6102 sayılı Yeni TTK ‘da düzenlenmemiştir.  Bu husus Yeni TTK’nin gerekçesinde;  modern kanunlarda benzer hükümler yer almadığı gerekçesiyle alınmadığı şeklindedir.Yeni TTK 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecektir Yeni TTK da düzenlenmeyen defterlerin delil niteliğine ilişkin düzenlemeler yeni HUMK’da düzenlenmiş olup, 01.10.2011 tarihi itibariyle yürürlüktedir. Yeni HUMK’daki söz konusu düzenleme ve Yeni TTK’ nın 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmesi ve bu süreçteki ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin uygulama makalemizin konusunu oluşturmaktadır.
II.DEFTERLERİN DELİL NİTELİĞİ, ESKİ VE YENİ DÜZENLEMELER
2.1 Eski TTK’da defterlerin delil niteliğine ilişkin hükümler
Eski TTK’da ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin madde hükümleri aşağıdadır.
TTK Mad.82: "Ticari işlerden dolayı tacir sıfatını haiz olan kimseler arasında çıkan ihtilaflarda ticari defterler aşağıdaki maddelerde gösterilen şartlar dairesinde delil olarak kabul olunur. Tasdike tabi olmayan defterler ancak 69 uncu madde gereğince tasdike tabi olup da tasdik edilmiş olan ilgili defterlerle birlikte delil olarak kabul olunur. Bir tacirin tuttuğu bütün defterlerin birbirini teyit etmesi şarttır; aksi takdirde defterler delil olmaktan çıkar."
TTK.Mad.83: "Mahkeme, aşağıdaki hükümler gereğince, defter münderecatını sahibi lehine hükme medar görmüşse kanaatini kuvvetlendirmek için o kaydın doğru olduğuna ve davacının halen davalıda yerine getirilmesi gereken hakkı bulunduğuna dair defter sahibine tamamlayıcı bir yemin verir.
Taraflardan biri hasmın ticari defterlerinin münderecatını kabul edeceğini mahkeme huzurunda beyan etmiş iken hasmı ticari defterlerini ibrazdan imtina ederse, mahkeme, defterlerin ibrazını istemiş olan tarafa iddiasının sıhhati hakkında bir yemin verir"
TTK.Mad.84: "Kanuna uygun olarak veya olmıyarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. Şu kadar ki; kanuna uygun olan defterlerde sahibi lehine olan kayıtlar dahi aleyhindeki kayıtlar gibi muteber olup bunlar birbirlerinden ayrılamaz."
TTK.Mad.85: "Kanuna uygun bir surette tutulan ve birbirini teyit eden ticari defterlerin münderecatı sahibi lehine delil ittihaz olunur; şu kadar ki hasım tarafın keza kanuna uygun surette tutulmuş olan ve birbirlerini teyideden defterleri buna aykırı olur veya bu hususta hiçbir kaydı havi bulunmazsa yahut iddianın dayandığı kaydın aksi, vesika veya diğer muteber delillerle ispat edilirse sözü geçen kaydın ispat kuvveti kalmaz."
TTK.Mad.86: "Taraflardan birinin defterleri kanuna uygun olup da diğerininki olmaz veya hiç defteri bulunmaz yahut ibraz etmek istemezse; defterleri muntazam olan tacirin birbirini teyit eden defterlerindeki kayıtlar, diğeri aleyhinde delil olur. Hasım taraf, aleyhinde delil ittihaz olunan kaydın aksini muteber delillerle ispat edebilir."
2.2.Yeni TTK’da defterlerin delil niteliğine ilişkin hükümler
Yeni TTK’da modern kanunlarda benzer hükümler yer almadığı gerekçesiyle böyle bir düzenleme yapılmamıştır.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’nun 13 maddesinde " Türk Ticaret Kanununun yürürlük tarihinden önce açılan ve görülmekte olan davalarda, 6762 sayılı Kanunun 82 ilâ 86 ncı maddeleri uygulanır. Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten sonra olsa bile, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 158 inci maddesinde öngörülen ek süre içinde açılacak davalara da bu hüküm uygulanır.’’ denilmektedir.
2.3 Yeni HUMK’da defterlerin delil niteliğine ilişkin hükümler 
Yeni  6100  sayılı Hukuk Usulü Mahkemeler Kanunu 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.  Söz konusu kanunun ‘’Ticarî defterlerin ibrazı ve delil olması’’ na ilişkin 228. maddesinde;   
‘’ (1) Mahkeme, ticarî davalarda tarafların ticarî defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticarî defterlerin, ticarî davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticarî defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticarî defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticarî defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir, ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır." denilmektedir.
228 maddeye ilişki gerekçede  "Türk Ticaret Kanununun ticarî defterlerle ispat konusunu düzenleyen 80 ilâ 86. maddeleri modern kanunlarda benzer hükümler yer almadığı gerekçesiyle Türk Ticaret Kanunu Tasarısına alınmamıştır. Bu durum uygulamada önemli bir sakınca yaratacaktır. Çünkü, senetle ispat mecburiyetinin uygulandığı Türk hukukunda ticarî defterlerle ispata ilişkin kurallar senetle ispat mecburiyetinin katılığını yumuşatmakta ve geniş bir uygulama alanı bulmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısında senetle ispat mecburiyetine ilişkin usul hükümleri muhafaza edilmiştir. Bu sebeple, ticarî defterlerle ispata ilişkin hükümlerin yürürlükten kaldırılması önemli bir boşluğa yol açacaktır. Bu nedenle, Türk Ticaret Kanunundaki yerleşmiş ve yaygın uygulaması olan ticarî defterlerle ispat hükümlerinin yeni usul kanunumuza alınması ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısında muhafaza edilmesi gerekmiştir.
Türk Ticaret Kanununda yer alan ticarî defterlerle ispata ilişkin maddeler dil ve sistematik bakımdan zor anlaşılmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısına ilâve edilen bu hüküm, doktrin ve kazaî içtihatlarda yapılan tasnif dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca, Türk Ticaret Kanunu Tasarısının “ticari defter” kavramını değiştiren 64 ve devamındaki maddeler dikkate alınarak “tasdike tâbi olmayan defterler” kavramı metinden çıkarılmış ve “işletmenin muhasebesiyle ilgili olmayan defterler” kavramı metne dahil edilmiştir."
denilmektedir.
III. UYGULAMA
6102 sayılı Yeni TTK ‘da defterlerin delil niteliğine ilişkin düzenleme yapılmamış, kanun gerekçesinde de modern kanunlarda benzer hükümler yer almadığı  nedeniyle yeni kanuna bu şekilde bir düzenleme konulmadığı belirtilmiştir. Yeni TTK 01.07.2011 tarihinde yürürlüğe girecektir. Dolaysıyla 01.07.2011 tarihine kadar (yeni TTK’nın yürürlük tarihi) açılacak davalarda ve 6088 Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinde ön görülen ek süre içinde açılacak davalarda  eski TTK’daki defterlerin delil niteliğine ilişkin hükümler geçerlidir. Keza (6103 sayılı) Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Ticari defterlerle ispat’ a ilişkin  13. maddesinde  " MADDE 13 –  Türk Ticaret Kanununun yürürlük tarihinden önce açılan ve görülmekte olan davalarda, 6762 sayılı Kanunun 82 ilâ 86 ncı maddeleri uygulanır. Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten sonra olsa bile, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 158 inci maddesinde öngörülen ek süre içinde açılacak davalara da bu hüküm uygulanır.’’ Şeklindedir.
Diğer yandan 6100 sayılı yeni HUMK’da defterlerin delil niteliğine ilişkin düzenlenen 228. madde hükümleri 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Hem bu kanundaki 228. madde  hem de eski TTK’daki 83-86 maddelerin irdelenmesinde birbirine parelel hükümler olduğu anlaşılmaktadır. Ardaki tek fark eski TTK2nın 83 maddesindeki tamamlayıcı yemindir ve bu uygulama 01.07.2012 tarihine kadar devam edecektir Dolaysıyla 01.07.2012 tarihine kadar hem eski TTK’daki hem 6100 sayılı yeni HUMK’daki ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin hükümler geçerlidir.
 IV.SONUÇ
Eski TTK da düzenlenen ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin 82-86 madde düzenlemeleri 6102 sayılı Yeni TTK ‘da düzenlenmemiştir.  Buna karşın 6100 sayılı Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun 228 maddesinde (eski TTK’nın 83. maddesindeki tamamlayıcı yemin hariç)  paralel düzenleme yapılmıştır. Yeni 6100 sayılı HUMK 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Eski TTK’daki ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin düzenlemeler 01.07.2012 tarihine kadar  yeni 6100 sayılı HUMK ile paralel yürütülecektir.
Sonuç olarak 01.07.2012 tarihine kadar açılacak davalarda eski, 6762 sayılı TTK’nin 82 ilâ 86 ncı maddeleri ve 6100 sayılı HUMK’nun 228 maddesi paralel olarak uygulanacaktır. Yeni Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten sonra olsa bile, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 158 inci maddesinde öngörülen ek süre içinde açılacak davalara da eski hükümler uygulanacaktır. Eski TTK’nın 83 maddesindeki tamamlayıcı yemin 01.07.2012 tarihine kadar devam edecektir
MuhasebeTR.com 
Yunus DOĞRU
YMM
İhracatta GVK, KVK ve KDV Açısından Artık Çift Fatura mı Düzenlenecek?

Bilindiği üzere, ihracata ilişkin fatura, gümrük beyannamesinin açılması vb. işlemlerin tekemmül ettirilebilmesi bakımından mallar fiilen ihraç edilmeden önce düzenlenmekte ve gümrük işlemleri bu fatura esas alınarak yürütülmektedir.
I- GİRİŞ
Bu fatura, söz konusu mallar fiilen ihraç edilmediği sürece GVK, KVK ve KDV yönünden yapılacak vergilendirmede ve beyanlarda dikkate alınmamaktadır. Mallar fiilen ihraç edildiğinde ise sözü edilen fatura yasal kayıtlara alınarak vergi beyanlarına dahil edilmekte; gümrük, KDV iadesi, teyit uygulaması gibi işlemler bu fatura dikkate alınarak gerçekleştirilmektedir.
Uygulama bu doğrultuda sürdürülmekte iken, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı verdiği bir Özelge’de, “ihracat işlemlerinin başlangıcında düzenlenen ve gümrük beyannamesiyle (çıkış) birlikte gümrük idaresine ibraz edilen faturanın gümrük mevzuatı uygulaması açısından esas alındığını, vergi mevzuatı açısından düzenlenmediğini, malların fiili ihraç tarihinden itibaren yedi gün içinde yeni fatura düzenlenerek kanuni süresi içerisinde kayıtlara alınması gerektiğini” bildirmiştir.
Bu görüş, öteden beri süregelen uygulamayı değiştirecek nitelikte olup, gümrük beyannamesinin açıldığı tarihte düzenlenen faturanın vergi uygulaması bakımından geçersiz olduğundan hareketle, malların fiilen ihraç edildiği tarihte yeni bir fatura (ikinci fatura) düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Aşağıda, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın bu görüşü çerçevesinde ortaya çıkan ihracatta çift fatura konusu incelenecek, buna ilişkin kişisel görüşlerimiz belirtilecektir.
II- İHRACATTA ÇİFT FATURA OLAYI VE DEĞERLENDİRİLMESİ
A- İHRACAT İŞLEMLERİNDE GVK, KVK VE KDV YÖNÜNDEN VERGİYİ DOĞURAN OLAYIN MEYDANA GELDİĞİ TARİH
Bilindiği üzere, vergiyi doğuran olay VUK’un 19. maddesinde, “Vergi alacağı, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar.” şeklinde tanımlanmıştır.Öte yandan, mal ihracatı GVK’nın 37. maddesinde düzenlenen ticari faaliyet kapsamına girmekte olup, bu faaliyetten elde edilen gelirler GVK yönünden ticari kazanç olarak kabul edilmektedir. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6. maddesinde ise, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. Ticari kazançlarda elde etme tahsile değil, tahakkuk esasına bağlanmıştır. Bu esas dikkate alındığında, bir gelir veya gider unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönemin kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Tahakkuk esasının bir gereği olarak, ticari kazançlarda gelirin elde edilmiş sayılabilmesi için, geliri doğuran muamelenin eksiksiz olarak tamamlanarak alacak hakkının doğmuş olması gerekmektedir.
Buna göre,
- Yurt dışındaki alıcının satış akdine konu olan malı satıcının Türkiye’deki fabrikasında, deposunda veya herhangi bir işyerinde kendisinin veya adına hareket edenin teslim alacağının satış akdinde belirlenmiş olması halinde satıcının belirtilen işyerinde malı teslim etmesiyle satış akdi tamamlanmış ve gelir tahakkuk etmiş olacağından, söz konusu gelirin bu tarihin içinde bulunduğu takvim yılının geliri/hesap döneminin kazancı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
- İhracatta malın satıcının Türkiye’deki işyerinde teslim alınması hariç olmak üzere, mal fiilen ihraç edilmedikçe satış akdi tamamlanmamış sayılacak ve tahakkuk etmiş bir kazançtan söz edilemeyecektir.
Diğer taraftan, 107 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’nin (B) bölümünde, KDV uygulamasında ihracat işleminin gerçekleştiği tarihin VEDOP’tan tespit edilecek gümrük beyannamesi kapanış tarihi olduğu, istisnanın bu tarihin ait olduğu ay KDV beyannamesi ile beyan edilmesi gerektiği açıklanmıştır.
Buna göre, ticari bir faaliyet olan ihracat işlemlerinde GVK ve KVK yönünden vergiyi doğuran olay, satışa konu olan malın fiilen ihraç edildiği tarihte gerçekleşmekte olup, satış akdi bu tarihte tamamlanmış olmaktadır. Satıcı da bu tarih itibariyle satılan malın karşılığı olan bedeli talep etme hakkını kazanmakta, gelir (kazanç) bu tarih itibariyle tahakkuk etmektedir. Dolayısıyla ihracat işlemlerine ait bedellerin, faturası önceden düzenlense dahi, malların fiilen ihraç edildiği ayın/yılın (hesap döneminin) geliri (kazancı) olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Alacak hakkının doğduğu tarih ise, VEDOP’tan tespit edilecek gümrük beyannamesinin kapanma tarihidir.
KDV yönünden de durum farklı değildir. KDV Kanunu’nun 11 ve 12. maddelerine göre ihracat istisnası, ihracata konu malın fiilen ihraç edildiği diğer bir ifade ile T.C. Gümrük Bölgesi’ni geçerek bir dış ülkeye ulaştığı veya serbest bölgeye geçirildiği tarihi gösteren gümrük beyannamesi kapanış tarihinde uygulanacağından, vergiyi doğuran olay bu tarih itibariyle meydana gelmekte, ihracat istisnasına ilişkin bedellerin VEDOP’tan tespit edilecek gümrük beyannamesi kapanış tarihinin ait olduğu ay KDV beyannamesi ile beyan edilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak; üç vergi açısından da vergiyi doğuran olay, malların fiilen ihraç edildiği tarihte (gümrük beyannamesinin kapanış tarihi) meydana gelmektedir. İhracat işlemlerinde mal fiilen ihraç edilmedikçe satış akdi tamamlanmamış ola­cağından, tahakkuk etmiş bir alacaktan söz edilmesi de mümkün bulunmamaktadır. 
B- İHRACAT BEDELLERİNİN GVK, KVK VE KDV YÖNÜNDEN BEYAN EDİLECEĞİ DÖNEM
Yukarıda (A) bölümünde yapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere, ihracat işlemlerinde GVK, KVK ve KDV açısından vergiyi doğuran olay, malların fiilen ihraç edildiği tarihte (gümrük beyannamesinin kapanış tarihi) meydana gelmektedir. İhracat işlemlerinde mal fiilen ihraç edilmedikçe satış akdi tamamlanmamış ola­cağından, tahakkuk etmiş bir alacaktan söz edilmesi de mümkün bulunmamaktadır. İhracatçı bu tarih itibariyle ihraç ettiği malın karşılığı olan bedeli talep etme hakkını kazanmakta, gelir (kazanç) bu tarih itibariyle tahakkuk etmektedir. Dolayısıyla ihracat işlemlerine ait bedellerin, faturası önceki tarihlerde (ay/yıl) düzenlense dahi, malların fiilen ihraç edildiği ayın/yılın (hesap dönemi) geliri (kazancı) olarak kabul edilmesi ve beyan edilmesi gerekmektedir.
KDV ihracat istisnası da, ihracata konu malın fiilen ihraç edildiği diğer bir ifade ile T.C. Gümrük Bölgesi’ni geçerek bir dış ülkeye ulaştığı veya serbest bölgeye geçirildiği tarihi gösteren gümrük beyannamesi kapanış tarihinde uygulanacak ve istisnaya ait bedeller bu tarihin ait olduğu aya ilişkin KDV beyannamesi ile beyan edilecektir.
Konu ile ilgili olarak verilen bazı Özelgelerin özetleri aşağıdadır:
“Gümrük beyannamesi 1995 Aralık ayında açılan malların 1996 yılında fiilen ihraç edilmesi halinde, bu işten sağlanan kazanç 1996 yılının geliri olarak vergi­lendirilecektir. Çünkü mal fiilen ihraç edilmedikçe satış akdi tamamlanmamış ola­cağından, tahakkuk etmiş bir alacaktan da söz edilemeyecektir.”(1)
“Vergiyi doğuran olay satış akdi, satışa konu olan malın fiilen ihraç edildiği tarihte gerçekleşmektedir. Alıcı da bu tarih itibariyle satılan malın karşılığı olan semeni talep etme hakkını kazanmaktadır. Söz konusu olayda ihracat, malın fiilen ihraç edildiği 1996 yılında gerçekleşmiş olmaktadır. Dolayısıyla, bu işten sağlanan kazanç da 1996 yılının geliri olarak vergilendirilecektir.”(2)
C- VUK’A GÖRE GENEL OLARAK FATURA DÜZENLEME VE YASAL DEFTERLERE KAYDETME SÜRESİ
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesinde fatura, “satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika” şeklinde tanımlanmıştır.
Öte yandan, aynı Kanun’un 231/5. maddesinde de, faturanın malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azamî yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Anılan Kanun’un 219. maddesinde ise, “muamelelerin işin hacmine ve icabına uygun olarak muhasebe kayıtlarının 10 günden fazla geciktirilmesinin caiz olmadığı, kayıtlarını devamlı muhasebe fişi, primanota ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut vesikalara dayanarak yürüten işletmelerde muamelelerin bunlara işlenmesi deftere işlenmesi hükmünde olmasından dolayı muamelelerin esas defterlere 45 günden daha geç intikal ettirilmemesine” ilişkin hükümler yer almaktadır.
Buna göre, mal teslimlerinde, faturanın malın tesliminden itibaren azami  yedi gün içinde düzenlenmesi ve 10  gün içerisinde de yasal defterlere kaydedilmesi gerekmektedir. Bu husus genel bir kural olup, yurt içi ve ihracat teslimleri de dahil tüm mal teslimleri için geçerlidir. 
D- İHRACAT İŞLEMLERİNDE ÇİFT FATURA OLAYI, MALİYE BAKANLIĞI’NIN GÖRÜŞÜ VE UYGULAMANIN DEĞERLENDİRİLMESİ
1- Maliye Bakanlığı’nın Görüşü
Yukarıda da ifade edildiği üzere ihracata ilişkin fatura, gümrük beyannamesinin açılması vb. işlemlerin tekemmül ettirilebilmesi bakımından ihracata konu olan mallar henüz fiilen ihraç edilmeden önce düzenlenmekte ve gümrük işlemleri bu fatura esas alınarak yürütülmektedir. Söz konusu mallar fiilen ihraç edilmediği sürece bu fatura GVK, KVK ve KDV yönünden yapılacak vergilendirmede ve beyanlarda dikkate alınmamaktadır. İhracata konu olan mallar henüz ihraç edilmediğinden ve her üç vergi açısından da vergiyi doğuran olay meydana gelmediğinden, ihracata konu olan mallar ya stoklarda gösterilmekte ya da faturaya ilişkin bedeller ve miktarlar nazım hesaplarda izlenmektedir. Mallar fiilen ihraç edildiğinde ise sözü edilen fatura yasal kayıtlara alınarak vergi beyanlarına dahil edilmekte, gümrük, KDV iadesi, teyit uygulaması gibi işlemler bu fatura dikkate alınarak gerçekleştirilmektedir. İhracat faturasının önceki yılda düzenlendiği ve ihracatın sonraki yılda gerçekleştirildiği durumlarda da aynı şekilde işlem yapılmakta, bir önceki yılda düzenlenen ihracat faturası sonraki yıl defterlerine kaydedilmekte ve o yılın gelir ve kurumlar vergisi beyanlarına ve ilgili ay KDV beyannamesine dahil edilmektedir. Kısaca özetlenen bu uygulama öteden beri sürdürülmektedir.
Ancak, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı verdiği bir Özelge’de,
“İhracat işlemlerinin başlangıcında düzenlenen ve gümrük beyannamesiyle (çıkış) birlikte gümrük idaresine ibraz edilen faturanın gümrük mevzuatı uygulaması açısından esas alındığını, vergi mevzuatı açısından düzenlenmediğini, malların fiili ihraç tarihinden itibaren yedi gün içinde yeni fatura düzenlenerek kanuni süresi içerisinde kayıtlara alınması gerektiği”
şeklinde idari görüş bildirmiştir(3).
Bu görüş, öteden beri süregelen uygulamayı değiştirici nitelikte olup, gümrük beyannamesinin açıldığı tarihte düzenlenen faturanın vergi uygulaması bakımından geçersiz olduğundan hareketle, malların fiilen ihraç edildiği tarihte yeni bir fatura (ikinci fatura) düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Aksine bir uygulama, yani ihracat gerçekleştirildiğinde ikinci bir fatura düzenlenmemesi, ihracatçıları VUK’un 352 ve 353. maddelerine göre usulsüzlük cezaları ile karşı karşıya bırakabilecektir.
2- Konunun Değerlendirilmesi ve Kişisel Görüşümüz
Gelir İdaresi’nin bu görüşü VUK’un 231/5. maddesine lafzen uygun olup, malın fiilen ihraç edildiğini gösteren ve VEDOP’tan tespit edilecek olan gümrük beyannamesinin kapanış tarihinden itibaren yedi gün içerisinde yeni bir ihracat faturasının düzenlenmesi ve yasal kayıtların buna göre yapılması gerekmektedir.
Ancak, durum bu şekilde olmakla beraber VUK’un fatura düzenlenmesine ilişkin 231/5. maddesinde, faturanın malın tesliminden önce düzenlenemeyeceğine ilişkin bir hüküm de bulunmamaktadır. Nitekim, avans, peşin ödeme vb. durumlarda fatura teslimden önce de düzenlenebilmekte ve bu faturalar geçerli kabul edilerek süresi içerisinde yasal kayıtlara intikal ettirilmektedir.
Faturanın önceden düzenlenmesini zorunlu kılan hususlardan birisi de, ihracat işlemleridir. Çünkü, fatura olmadan gümrük beyannamesi açılamamakta, ihracat işlemleri başlatılamamaktadır. Faturanın düzenlenmesini müteakip anılan işlemler yapılmakta, ihracat ve kapanış dahil ihracattan kaynaklanan diğer tüm işlemler bu faturaya dayalı olarak gerçekleştirilmektedir. Hatta, gümrük beyannamesi bu faturaya göre hazırlandığından ve beyannamedeki bilgiler buna göre oluşturulduğundan, KDV iade işlemleri ile teyit ve hesaplama işlemleri de bu faturalar esas alınarak yapılmaktadır. Diğer bir ifade ile ihracat öncesi ve sonrası yasal olarak düzenlenmesi ve yapılması gereken bir çok işlem ve belge bu fatura dikkate alınarak gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla, ihracattan önce düzenlenen bu faturanın vergi mevzuatı bakımından “yok” sayılması mümkün olmayıp, hukuken de yerinde değildir.
Öte yandan, bu şekilde düzenlenen fatura konusu mal henüz ihraç edilmediğinden, satış akdi tamamlanmamakta, dolayısıyla tahakkuk etmiş bir alacaktan söz edilmesi de mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle, anılan fatura tutarının, faturanın düzenlendiği tarih itibariyle avanslar ya da gelecek ay/yıllara ait gelirler hesaplarında izlenmesi mümkün değildir. Kişisel görüşümüze göre, fatura konusu mallar ve bedelleri stoklarda veya nazım hesaplarda izlenebilir. Söz konusu mallar ihraç edildiğinde de, dönemsellik ilkesinin bir istisnasını oluşturan ihracat işlemlerine ilişkin olarak düzenlenen fatura, fiili ihracatın gerçekleştiği tarihte yasal kayıtlara ve beyanlara alınmalıdır. Fiili ihraç tarihinde ilk faturanın geçersiz sayılarak ikinci bir fatura düzenlenmesinin istenilmesi yerinde değildir. Bu husus Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesinde hükme bağlanan “işlemlerin gerçek mahiyetinin esas olması” ilkesine ve aynı Kanun’un 134. maddesine de uygundur. 
Kişisel görüşümüze göre, gümrük beyannamesi açılması ve ihracat işlemlerinin başlatılabilmesi için fiili ihraç tarihinden önce düzenlenen faturanın vergi mevzuatı bakımından “yok” kabul edilmesi hem kanunen ve hem de hukuken mümkün değildir. Çünkü, ihracat öncesi ve sonrası tüm işlemler KDV iadesi dahil bu fatura esas alınarak yapılmakta ve sonuçlandırılmaktadır. Gelir İdaresi’nin yukarıda belirtilen ikinci bir fatura düzenlenmesine ilişkin görüşü tamamen usule ve şekle ilişkindir. Bu durum, daha önce düzenlenmiş olan faturanın geçerliliğini, esas ve içeriğini etkilememektedir. Bize göre, ihracat işlemlerinde ikinci bir fatura düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır. Gelir İdaresi’nin aksi yöndeki ve ihracatçılarımızı ceza uygulaması ile karşı karşıya bırakan görüşünü yeniden değerlendirmesinde fayda olacağını düşünüyoruz.www.ozdogrular.com
III- SONUÇ
Yukarıda yapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, gümrük beyannamesinin açıldığı tarihte düzenlenen faturanın vergi uygulaması bakımından geçersiz olduğundan hareketle, malların fiilen ihraç edildiği tarihte yeni bir fatura (ikinci fatura) düzenlenmesi gerektiği görüşündedir. Aksine bir uygulama, yani ihracat gerçekleştirildiğinde yeni bir fatura düzenlenmemesi, ihracatçıları VUK’un 352 ve 353. maddelerine göre usulsüzlük cezaları ile karşı karşıya bırakabilecektir. Kişisel görüşümüze göre, gümrük beyannamesi açılması ve ihracat işlemlerinin başlatılabilmesi için fiili ihraç tarihinden önce düzenlenen faturanın vergi mevzuatı bakımından “yok” kabul edilmesi hem kanunen ve hem de hukuken mümkün değildir. Çünkü, ihracat öncesi ve sonrası tüm işlemler KDV iadesi dahil bu fatura esas alınarak yapılmakta ve sonuçlandırılmaktadır. Bu nedenle, ihracat işlemlerinde ikinci bir fatura düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır. Gelir İdaresi’nin aksi yöndeki ve ihracatçılarımızı ceza uygulaması ile karşı karşıya bırakan görüşünü yeniden değerlendirmesinde fayda vardır.


ozdogrular.com
Abdullah TOLU*
Yaklaşım
(*)          Rekabet Kurumu İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanı V.
(1)         MB.’nin, 20.01.1998 tarih ve 1626 sayılı Özelgesi.
(2)         MB.’nin, 08.06.1998 tarih ve 21487 sayılı Özelgesi.
(3)         MB. GİB’nin, 11.02.2009 tarih ve B.07.1.GİB.0.02.29/2918-219-113 sayılı Özelgesi.
------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.