26 Temmuz 2011 Salı

İşçinin vergisi, memurun vergisinin niçin 5 katı


İşçinin vergisi, memurun vergisinin niçin 5 katı

HİÇ düşündünüz mü? İşçi ve memur, ikisi de ücretli olmasına rağmen işçi, memurdan niçin daha fazla vergi ödüyor?
Örneğin, aylık ücreti 1.500 TL olan işçi, aylık ücreti 1.500 TL olan memurdan daha fazla gelir vergisi ödüyor. Aynı şekilde, aylık ücreti 3.000 TL olan işçi, 3.000 TL aylık alan memurdan daha fazla vergi ödüyor.
Üstelik, işçinin ödediği vergi, memurun ödediği verginin 3-4 katı hatta 5-6 katı!..
FAZLA VERGİNİN NEDENİ
- İşçinin Vergisi:
İşçinin vergisi hesaplanırken, brüt ücretinden, yüzde 14 Sosyal Güvenlik (SSK) primi, yüzde 1 İşsizlik Sigortası primi düşülüyor. Asgari geçim indirimi de göz önüne alınarak, kalan kısmın gelir vergisi hesaplanıyor.
- Memurun Vergisi:
MemurunVergisi hesaplanırken, brüt ücretinden, yüzde 16 Sosyal Güvenlik (Emekli Sandığı) kesintisi düşülüyor.Ancak kalan kısmın gelir vergisi hesaplanmıyor. Ayrıca; makam tazminatı, özel hizmet tazminatı, mali sorumluluk tazminatı, ek tazminat, askeri tazminat, dil tazminatı, üniversite ödeneği, yargı ödeneği, temsil ve görev tazminatı, aile yardımı gibi ödemeler “vergi dışı” bırakılıyor. Bu yöntem uygulanınca, ücretin yüzde 70-80’i (sözleşmeliler hariç) gelir vergisine tabi olmuyor.
Buna göre, örneğin 2.000 TL’nin gelir vergisi, 500 TL üzerinden; asgari geçim indirimi de göz önüne alınarak hesaplanıyor.

Özellikle; müsteşar, genel müdür, denetim elemanı, Danıştay, Yargıtay ve Sayıştay üyeleri, öğretim üyeleri, brüt ücretlerinin yüzde 3-4 ya da 5-6’sı kadar gelir vergisi ödüyorlar. Odacı, bekçi, şoför gibi düşük gelirli memurlar ise, yüzde 10-11 civarında, gelir vergisi ödüyorlar.
Başka bir anlatımla, odacının ödediği verginin oranı, genel müdür ya da müsteşarın ödediği verginin oranından daha yüksek!...
ANAYASA’YA AYKIRI
Anayasa’nın 73. maddesine göre;
“Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.”
Olaya bu açıdan baktığımızda, ücreti 1.500 ya da 4.000 TL olan işçi ve memurun, bu ücret gelirleri üzerinden, “mali güçlerine göre” aynı verginin kesilmesi gerekir. Ayrıca, vergi yükünün “adaletli ve dengeli dağılımı” açısından da bu gerekir.
Bunların hiçbiri yapılmıyor. Demek ki bu uygulama Anayasa’ya aykırı!
ŞÜKRÜ KIZILOT

Vergi gelirleri sevindirdi

Vergi gelirleri sevindirdi



Bu yılın ilk yarısında 122 milyar 728 milyon lira tahsilat yapıldı. ANKARA - Türkiye'de bu yılın ilk yarısında mükelleflere, 176 milyar 373 milyon 899 bin liralık vergi tahakkuk ettirilirken, bunun 122 milyar 728 milyon 839 bin lirası tahsil edildi.

Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğünden derlenen bilgilere göre, bu yılın ilk 6 ayında vergi tahsilatı oranı yüzde 69,6 oldu. Mükelleften toplanamayan vergi tutarı ise 53 milyar 645 milyon 60 bin lirayı buldu.
Türkiye genelinde vergi tahakkuku geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 31,5, tahsilat da yüzde 24,4 oranında arttı. 2010 yılının ilk 6 ayında 134 milyar 72 milyon 909 bin liralık vergi tahakkukuna karşılık, 98 milyar 622 milyon 158 bin liralık vergi tahsilatı gerçekleşmişti.

Toplam 122,7 milyar liralık tahsilatın yüzde 44,8'ini İstanbul'da ödenen vergiler oluştururken, İstanbul'da 74 milyar 493 milyon 968 bin liralık vergi tahakkukuna karşılık  54 milyar 594 milyon 38 bin liralık tahsilat yapıldı.
İstanbul'u, vergi tahsilatında TÜPRAŞ'ın akaryakıt ürünleri için düzenli ödediği KDV ve ÖTV'nin etkisiyle Kocaeli izledi.
Kocaeli'nde 17 milyar 539 bin 195 liralık vergi tahakkuk ettirilirken, bunun 15 milyar 100 milyon 758 bin lirası tahsil edildi.

Başkentte 14 milyar lira tahsil edildi

Başkent Ankara'da tahakkuk eden vergi 23 milyar 885 milyon 754 bin lira, tahsilat da 14 milyar 904 milyon 904 bin lira düzeyinde gerçekleşti. İzmir'de ise tahakkuk eden 16 milyar 433 milyon 801 bin liralık verginin 12 milyar 766 milyon 242 bini tahsil edildi.

Böylelikle Türkiye genelinde tahsil edilen vergilerin yüzde 79,3'lük bölümünü İstanbul başta olmak üzere bu 4 ilden sağlanmış oldu. Devletin kasasına söz konusu 4 ilden 97 milyar 365 milyon 942 bin lira girdi.
En yüksek tahsilatın sağlandığı diğer başarılı iller de sırasıyla Bursa, Mersin, Hatay ve Tekirdağ oldu. Buna göre Bursa'da 2 milyar 849 milyon 689 bin lira, Mersin'de 2 milyar 808 milyon 924 bin lira, Hatay'da 1 milyar 356 milyon 778 bin lira ve Tekirdağ'da 1 milyar 168 milyon 179 bin liralık vergi tahsilatı yapıldı.

En düşük tahsilat Hakkari'den
Bu yılın ilk yarısında en düşük tahsilatın gerçekleştiği il, yüzde 19,29'lik tahsilat oranı ile Hakkari oldu. Hakkari'de 49 milyon 611 bin liralık vergi tahakkukuna karşılık, sadece 9 milyon 568 bin lira tahsilat yapıldı.
Bayburt'ta da 21 milyon 748 bin liralık vergi tahakkuku, 13 milyon 618 bin liralık tahsilat kaydedildi.
Bayburt'u 15 milyon 136 bin liralık vergi tahsilatı ile Ardahan ve 19 milyon 514 bin liralık tahsilat ile de Tunceli izledi.

En büyük pay kazanç üzerinden alınan vergilerden
Öte yandan 122,7 milyar liralık vergi tahsilatının 37 milyar lira Gelir ve Kazanç Üzerinden Alınan Vergiler, 3,2 milyar lirası Mülkiyet Üzerinden Alınan Vergiler, 49,3 milyar lirası Dahilde Alınan KDV, 25,5 milyar lirası  Uluslararası Ticaret ve Muamelelerden alınan vergiler, 3,2 milyar lirasını Damga Vergisi, 4,4 milyar lirasını Harçlar, 58,1 milyon lirasını da Başka Yerde Sınıflandırılmayan diğer vergiler oluşturdu.
Bu yılın ilk yarısında 29,8 milyar liralık Özel Tüketim Vergisi tahsil edilirken, bunun 925 bin lirası Kamu Alacaklarının Yeniden Yapılandırılmasını da düzenleyen 6111 sayılı Kanun kapsamında, tahsil olunan ÖTV gelirlerinden sağlandı.

30 Haziran itibariyle Yeniden Yapılandırma kapsamında tahsil edilen genel bütçe vergi gelirleri, teşebbüs mülkiyeti gelirleri ile faiz, pay ve ceza gelirleri toplam tutarı da 8 milyar 28 milyon 638 bin liraya ulaştı.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Beyannamelerin verilme ve ödeme süreleri uzatılmıştır.

Beyannamelerin verilme ve ödeme süreleri uzatılmıştır.

22.07.2011 tarih ve 48 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Sirküler ile; 1 Ağustos 2011 tarihine kadar verilmesi gereken 2011/Haziran dönemine ilişkin "Form Ba" ve "Form Bs" bildirimlerinin verilme süresi 5 Ağustos 2011 tarihi saat 24:00’e kadar uzatılmıştır.


213 sayılı Vergi Usul Kanununun Mükerrer 28 inci maddedeki yetkiye istinaden, malî tatil nedeniyle verilme süreleri 27.07.2011 tarihine uzayan beyannamelerin verilme ve ödeme süreleri 01.08.2011 günü mesai saati bitimine kadar uzatılmıştır.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Türkiye’nin Vergi Profili ve Çarpıklıklar


            Gelir İdaresi’nin son yayınladığı 2010 yılını kapsayan Faaliyet Raporu iyi analiz edildiğinde Türkiye’nin vergi profiline ilişkin çarpıcı sonuçlara ulaşılabiliyor.

            Vergiyi tabana yayma hedefinde 2010 yılı faal mükellef sayısının, geçmiş yıllara yakın bir rakamda gerçekleşmiş olması “beklentileri zayıflatan” önemli bir veri.  Mükellef sayısındaki en büyük artışın yüzde 16 ile kira geliri elde edenlerden oluşması ise dikkat çekici. Görülüyor ki; kira ödemelerinin bankalar ve finans kurumları aracılığıyla ödenmesinin zorunlu hale getirilmesi bu artışı tetikliyor.

Faal mükelleflerin yüzde 80.72’sini gerçek kişiler ve şahıs ortaklıkları oluşturuyor, bunun tercümesi de; “kurumsallaşmanın bir türlü başarılamamış olmasıdır.”

Faaliyet Raporu’ndaki rakamları yorumlayarak başlıklar halinde devam edelim:

Ø       Faal mükelleflerin yüzde 40,92’si 3 büyük ilimizde bulunuyor. İstanbul tek başına ülkemizdeki faal mükelleflerin dörtte birini barındırıyor.
Ø       Vergi gelirinin yüzde 43,76’sı İstanbul’dan toplanıyor. İkinci sırada Ankara var, oranı yüzde 12,66. Üçüncü sırada herkes İzmir olduğunu düşünür ama Kocaeli yıllardır İzmir’in önünde yer alır. Büyük bir petrol rafinerisinin bu ilimizde bulunması ve petrol ürünleri üzerinden alınan özel tüketim vergisinin büyük bir kısmının bu rafineri tarafından ödenmesinin sonucudur bu.
Ø       İzmir dahil dört ilimizin ödediği vergi, toplam vergi gelirlerinin yüzde 78,53’ünü oluşturuyor. Bu durum ise, bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması açısından bölgesel teşviklere daha fazla ağırlık verilmesi gerektiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Ø       Ülkemizde kesintiyi yoluyla alınan vergilerin yaklaşık üçte ikisini ücretliler ödüyor. Ücret gelirleri üzerinden alınan vergilerin kesinti yoluyla alınan vergilere oranı yüzde 66,13. Bu orana sadece asgari ücretliler açısından bakılırsa yüzde 12,03 oranı görülüyor.
Ø       Bu aşamada paradan para kazananlar ile varlıktan para kazananları iyi analiz etmek gerekiyor. Mevduat faizi üzerinden alınan verginin toplam kesinti yoluyla alınan vergiye oranı yüzde 8,69, kira gelirlerinde bu oran yüzde 7,37, repo kazançlarında ise yüzde 0,61’dır. Görüleceği üzere, bu kesim emekten para kazananlara oranla çok daha az vergi ödemiştir.


   

TÜRKİYE VERGİ GELİRLERİNİN PANORAMASI (2010 Yılı)
Vergi Türü
Vergideki Payı (%)
Gelir Vergisi
21
Kurumlar Vergisi
9,7
KDV
32,1
Özel Tük. Ver.
24,63
Özel İletişim Ver.
1,75
Damga Vergisi
2,18
Banka Ve Sigorta Muameleleri Ver.
1,52
Harçlar
3,03
Diğer
4,09


Ø       Yukarıda tabloda verdiğimiz rakamlar da oldukça önemli. Görülüyor ki; kazanç üzerinden alınan gelir ve kurumlar vergisinin toplam vergi gelirlerine oranı yüzde 30,7. Bunun dışında kalan kısım ise dolaylı vergi dediğimiz harcama ve işlem üzerinden alınan vergilerden oluşmakta. Dolaysız vergilerin bu kadar yüksek oranlara ulaşması gelir dağılımındaki adaletsizliği körüklemektedir.
Ø       Vergi gelirleri toplamının yaklaşık dörtte biri özel tüketim vergisinden oluşuyor. Bu verginin yüzde 54,65’i petrol ve doğalgaz ürünlerinden yüzde 31,63’ü de alkollü içkiler ve tütün mamullerinden elde ediliyor.
Ø       Petrol ve doğalgaz ürünleri üzerinden alınan özel tüketim vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı da yüzde 13,46. Bu vergi, kurumlar vergisinden daha yüksek bir paya sahip. Umarız, bu yüksekliği fark eden hükümetler trafik sıkışıklığından medet ummazlar. Malumunuz, trafik sıkışlığı ile yakıt tüketimi, yakıt tüketimi ile de özel tüketim vergisi doğru orantılıdır.    

            Tüm bu tespit ve yorumlar gösteriyor ki; bu çarpık tabloyu ortadan kaldırmak için yapılması gereken şey aslında çok basit ve yalındır; çünkü gelir dağılımındaki adaletsizliği ancak adil bir vergi sistemi düzeltilebilir.


YAŞAMDA MALİ ÇÖZÜM
   ( Mayıs 2011)
Yahya ARIKAN

20 Temmuz 2011 Çarşamba

İşveren Tarafından Yapılan Taşıma Giderleri

İşveren Tarafından Yapılan Taşıma Giderleri

İşveren tarafından personele sunulan menfaatlerden birisi de evinden işyerine gidiş gelişinin sağlanmasıdır. Sözkonusu taşıma işlemi uygulamada aşağıdaki şekillerde yapılabilmektedir.

-Hizmet erbabının toplu olarak işyerine gidip gelmelerini sağlamak amacıyla servis aracı temini,
-Hizmet erbabına özel makam otosu tahsisi,
-Hizmet erbabına toplu taşım kartı alınması,
-Hizmet erbabına yol parası adı altında bir ödeme yapılması,
-Personelin kendisine AIT arabasının benzin giderinin karşılanması.

Sözkonusu bu durumlar takip eden aşağıda detaylandırılarak incelenmiştir.

Servis aracının temini
Gelir Vergisi Kanunu'nun 23. maddesinin 10. bendinde "hizmet erbabının toplu olarak işyerlerine gidip gelmelerini sağlamak maksadıyla işverenler tarafından yapılan taşıma giderleri" nin gelir vergisinden istisna olacağı hüküm altına alınmıştır.

Hizmet erbabının işyerlerine topluca gidip gelmelerini sağlamak amacıyla kullanılan taşıtların, işverenin mülkiyetinde olup olmadığının istisna uygulaması açısından önemi yoktur. Çoğu zaman bu tür taşıma işleri bu işi meslek haline getiren ve uzmanlaşan İmamın veya şirketlere yaptırılmaktadır.

Servis aracı olarak kullanılan taşıtın işletmenin mülkiyetinde olması halinde buna ait harcamalar gider yazılacaktır. Bu hizmetin dışardan temini halinde yapılan harcamalar alınacak vesikalar doğrultusunda gider yazılacaktır.

Özel makam arabası verilmesi
Hizmet erbabına özel makam arabası verilmesi durumunda harcamaların gider olarak dikkate alınması konusunda bir farklılık yoktur. Ancak bu durumda sağlanan menfaatin ücret olarak değerlendirilerek gelir vergisine tabi tutulması gerekmektedir. Zira Gelir Vergisi Kanunun 23/10. maddesindeki istisna sadece hizmet erbabının topluca işe gidip gelmelerini sağlamaya yönelik giderleri kapsamaktadır.

Hizmet erbabına makam otosu tahsis edilmesi halinde dört farklı durumla karşılaşılabilir.
• İşletmeye AIT taşıt münhasıran makam otosu olarak kullanılabilir.
• İşletmeye AIT taşıt hem makam otosu, hemde işletmede diğer ihtiyaçlar için kullanılabilir.
• Taşıt dışarıdan kiralama yolu ile temin edilmiş olup münhasıran makam otosu olarak tahsis edilebilir.
• Taşıt dışarıdan kiralanmış olup hem makam otosu, hem de işletmede diğer işlerde kullanılabilir.

Taşıtın münhasıran makam otosu olarak kullanıldığı durumlarda taşıt giderlerinin tamamının ücret olduğu açıktır. Gerekli brütleştirme işlemi yapıldıktan sonra gelir vergisi kesintisi ve gider yazılma işlemi gerçekleştirilecektir.

Taşıtın işletmede diğer ihtiyaçlarda kullanılması halinde işe ücret tutarının nasıl hesaplanacağı açık değildir. Bazı yazarlar bu durumda, taşıt giderlerinin yarısının hizmet erbabının ücret gideri olarak vergilendirilebileceği görüşündedirler.

Taşıtların makam otosu ve işletmenin diğer ihtiyaçlarında kullanılması halinde, ücret olarak vergilendirilecek tutarın tesbiti mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde belirlenmemiştir.

Uygulamada bu tür durumla karşılaşan mükelleflerin vergi idaresinden görüş istemesinde fayda vardır.

Hizmet erbabına toplu taşım kartı veya benzer adda aynı niteliğe sahip kartların verilmesi halinde bu amaçla yapılan giderlerin Gelir Vergisi Kanunu'nda yer alan istisnadan yararlanamayacağı açıktır.

Personele yol parası adı altında yapılan bir ödemenin anılan istisnadan yararlanamayacağı açıktır. Ayrıca personelin kendisine AIT arabasının benzin ve diğer giderlerini karşılamakta nakit ödeme Ile aynı niteliğe sahip olacaktır. Bu gibi durumlarda da bir önceki kısımda açıklamalar doğrultusunda brütleştirme işlemi yapılacaktır.


YMM Hasan YALÇIN

Değerleme esasları


Değerleme esasları
Vergi Usul Kanunu, vergi matrahlarının hesaplanması ile ilgili iktisadi kıymetlerin değerleme esaslarını belirlemiştir.
Kanunun 258’inci maddesi değerlemeyi; “… vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespitidir.” diye tanımlamıştır.
Kanunda, iktisadi kıymetlerin takdir ve tespiti için sekiz tane değerleme ölçüsü bulunmaktadır.
Bunlar aşağıda sırasıyla aşağıda açıklanmıştır.
1-Maliyet bedeli: Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade eder. (Md.262)
2-Borsa rayici: Borsa rayici, gerek menkul kıymetler ve kambiyo borsasına, gerekse ticaret borsalarına kayıtlı olan iktisadi kıymetlerin değerlemeden evvelki son muamele gününde borsadaki muamelelerin ortalama değerlerini ifade eder.
Normal temevvüçler dışında fiyatlarda bariz kararsızlıklar görülen hallerde, son muamele günü yerine değerlemeye takaddüm eden 30 gün içindeki ortalama rayici esas olarak aldırmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir. (Md.263)
3-Tasarruf değeri: Tasarruf değeri, bir iktisadi kıymetin değerleme gününde sahibi için arz ettiği gerçek değerdir. (Md.264)
4-Mukayyet değer: Mukayyet değer, bir iktisadi kıymetin muhasebe kayıtlarında gösterilen hesap değeridir. (Md.265)
5-İtibari değer: İtibari değer, her nevi senetlerle esham ve tahvillerin üzerinde yazılı olan değerlerdir. (Md.266)
6-Rayiç bedel: Rayiç bedel, bir iktisadi kıymetin değerleme günündeki normal alım satım değeridir. (Mükerrer Md.266)
7-Emsal bedeli ve emsal ücreti: Emsal bedeli, gerçek bedeli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değerdir.
Emsal bedeli sıra ile, aşağıdaki esaslara göre tayin olunur.
Birinci sıra: (Ortalama fiyat esası) Aynı cins ve nevideki mallardan sıra ile değerlemenin yapılacağı ayda veya bir evvelki veya bir daha evvelki aylarda satış yapılmışsa, emsal bedeli bu satışların miktar ve tutarına göre mükellef tarafından çıkarılacak olan "Ortalama satış fiyatı" ile hesaplanır. Bu esasın uygulanması için, aylık satış miktarının, emsal bedeli tayin olunacak her bir malın miktarına nazaran % 25'ten az olmaması şarttır.
İkinci sıra: (Maliyet bedeli esası) Emsal bedeli belli edilecek malın, maliyet bedeli bilinir veya çıkarılması mümkün olursa, bu takdirde mükellef bu maliyet bedeline, toptan satışlar için % 5, perakende satışlar için % 10 ilave etmek suretiyle emsal bedelini bizzat belli eder.
Üçüncü sıra: (Takdir esası) Yukarıda yazılı esaslara göre belli edilemeyen emsal bedelleri ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir yolu ile belli edilir. Takdirler, maliyet bedeli ve piyasa kıymetleri araştırılmak ve kullanılmış eşya için ayrıca yıpranma dereceleri nazara alınmak suretiyle yapılır. Takdir edilen bedellere mükelleflerin vergi mahkemesinde dava açma hakkı mahfuzdur. Ancak, dava açılması verginin tahakkuk ve tahsilini durdurmaz.
Emsal bedelinin mükellef tarafından bizzat hesaplandığı hallerde, bu hesaplara ait kayıt ve cetveller ispat edici kâğıtlar olarak muhafaza edilir.
Yukarıdaki esaslarla mukayyet olmaksızın kaza mercilerinin re'sen biçtikleri değerler ile zirai kazanç ölçülerini tespit eden kararnamelerde yer alan unsurlar emsal bedeli yerine geçer.
Ücretle yapılan imalatta ücretin gerçek miktarının bilinmemesi veya doğru olarak tayin edilememesi hallerinde tespit edilecek emsal ücret de aynı esaslara göre tayin olunur. (Md.267)
8-Vergi değeri: Vergi değeri, bina ve arazinin Emlâk Vergisi Kanunu’nun 29’uncu maddesine göre tespit edilen değeridir. (Md.268)

19 Temmuz 2011 Salı

Kıdem Fonu'nun Artı ve Eksileri

İŞÇİ İÇİN OLUMLU YÖNLERİ:

HER DÖNEM KIDEM TAZMİNATLI OLACAKŞu andaki uygulamada, aynı işveren emrinde en az bir tam yıl çalışmış olmak ön şartıyla, işyerinden kıdem tazminatı alacak şekilde işten ayrılmak gerekiyor. Fon gelirse tıpkı SSK primi ödenir gibi işçi adına işvereni her ay fona para ödeyecek ve işyerinden kıdem tazminatı alacak şekilde ayrılma olmasa bile fonda kişi adına para birikecek. En önemlisi 3-5 ay çalışıp ayrılanın ömrü boyunca kıdem tazminatı alabilme hakkı olmadığı halde fon gelirse olacak. Çünkü, işveren her işçi için fona her ay fon primi ödeyecek. Özellikle taşeron şirket işçileri “Ben paramı hangi taşarondan alacağım” derdinden kurtulacaklar.

FON KİŞİSEL HESAP ŞEKLİNDE OLACAKFon ile ilgili düzenleme henüz tasarı taslağı aşamasında olsa bile getirilmek istenen düzenlemeye göre, herkesin fona ödenecek primi kendisine ait olacak ve son beş yıllık ücret ortalamasına göre fona prim ödenen her yıl için bir brüt maaş tutarında ödeme yapılacak.

İŞVEREN FONA FON İŞÇİYE ÖDEYECEKKıdem tazminatı işverence değil, fon tarafından işçiye ödenecek olması olumlu. İşverenin işçi adına fon primini ödemiş olup olmamasının bir önemi yok. Fon primi işverenden alacağından işvereni fona borçlu olsa bile işçi fondan şartları oluşunca parasını alabilecek. Kıdem tazminatının borçlusu işveren değil fon olacak.

FONDAN ÜÇ ŞEKİLDE PARA ÇIKACAKŞimdiki halde 1475 sayılı (eski) İş Kanunu’nun 14’üncü maddesine göre, en az bir yıl aynı işveren emrinde çalışmış olmak kaydıyla, işten ayrılma halinde yedi hal ortaya çıktığında işçi kıdem tazminatını alabilmekte iken, fon gelirse fondan üç şekilde para alınabilecek. 1- Emekli olunca kendisi
2- Ölünce geride kalanları
3- Fonda adına 10 yıl prim ödendiğinde isteği üzerine kendisine

İŞÇİLERİN KIDEM TAVANI ARTACAK

İşçiye son brüt ücreti tutarında her yıl için bir brüt maaş kıdem tazminatı ödeniyor ama bu rakamın tavanı var. Tavan rakamı 2.731,85 TL.’dir. Ücreti bundan yüksek olsa da işçi ancak her yıl için bu kadar tazminat alabilir. Fon gelirse SGK’ya bildirilen tavan ücret 5.440,50 TL baz alınacağından işçilerin fondan alacakları tazminat da fazla olacak.
İŞÇİ İÇİN OLUMSUZ YÖNLERİ:


KIDEM TAZMİNATI ALMA HALLERİ AZALIYORHalen, yedi hal oluştuğunda işveren işçiye kıdem tazminatı ödemek zorundadır. İşyerinde en az bir tam yıl çalışmış olmak koşuluyla, bunlar arasında işveren tarafından haklı bir sebep olmadan işten çıkarılmak ve işçinin haklı bir sebeple işi bırakması da bulunuyor. Fon gelirse bu haller azalacak, mesela askere giden, 15 yılı tamamlayan, evlenen veya işten çıkan ve çıkarılan işçi kıdem tazminatı alamayacak.

İŞSİZLİK DEVRESİ PARASIZ GEÇECEKKıdem tazminatının en önemli işlevlerinden birisi işçinin gerek işten çıkma çıkarılma halinde iş aradığı dönemde bu parasını harcamasıdır. Fon gelince bu tür bir uygulama olmayacağından işçinin, iş arama ve işsizlik dönemi parasız geçecektir. Bu dönemde İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işsizlik ödeneği alabilme durumu da olabilmektedir ama şu anda en düşük 334, en yüksek 669 lira olacak bu ödeme işçinin yaşam seviyesini korumayacak.

FON’UN GELECEĞİ BELİRSİZFon’la Eski Tasarrufu Teşvik Fonu (TTF), eski Konut Edindirme Yardımı Fonu (KEY) ve İşsizlik Sigortası Fonu gibi amacı dışında kullanılma ve fonun gelirlerinin devletçe çarçur edilmesi tehlikeler mevcuttur. Fon’la kıdem tazminatının kaldırılması yıllara yayılacak. Yıllar süresince de devlet işverenlere ödettiği fon primlerini kullanacak, ilk ödeme 10 yıl sonra olacağı için de 10 yıl sonra iktidarda olan hükümet de fonda para yok diyecektir.

KIDEME ESAS ÜCRET DE DÜŞECEKŞu anda kıdem tazminatı ödenirken 30 günlük ücret bulunurken, geriye doğru bir yıl içinde işçiye ödenen her türlü maddi menfaatler dikkate alınmaktadır. Yani, servisler, özel sigorta gibi para ile ölçülebilen ödemeler tazminatta dikkate alınıyor ama fon gelirse bu iş bitecek. Sadece işçinin (işverence SGK’ya bildirilen) brüt ücretine göre fona prim ödeneceğinden işçilerin kıdem tazminatına esas ücretleri düşecektir.

KAYITDIŞI ÇALIŞANLARIN KIDEMİ YOK OLACAKBrüt ücreti 2.500 TL olan bir çalışanın, SSK’ya asgari ücret olan 837 TL’den bildirildiği bilinen kayıtdışılıklardan biridir. İşçi işten kıdem tazminatı alma hakkıyla ayrıldığında muhatap işveren olduğu için gerçek ücreti olan 2.500 TL’den ödenmesini temin edebilmektedir. 10 yıl sonra fon öderse 837 TL’yi dikkate alacaktır. Tamamen kayıtdışı olanlar sigortasız da olsa işverenden kıdem tazminatı alabilir ama fon gelirse, tek kuruş alamazlar.

GAZETECİLERİN KIDEMİNE TAVAN GELECEKFon gelirse SGK’ya bildirilen tavan ücret baz alınacağından 5.440,50 TL. halen 5953 sayılı Basın-İş Kanunu gereğince kıdem tazminatı alan kamuoyunda 212’li denilen basın çalışanlarının kıdem tazminatı tavanı da bu rakamla sınırlı olacak. Aylık brüt ücreti bu rakamdan yüksek olan basın çalışanları Fondan sonra kıdem tazminatını tavanlı olarak alacaklar.


Ali TEZEL

Kıdem Fonu'nun Artı ve Eksileri

18 Temmuz 2011 Pazartesi

İrsaliyesi Ay Sonunda Düzenlenen Bir Malın Faturası Sonraki Aya Kalır mı?

İrsaliyesi Ay Sonunda Düzenlenen Bir Malın Faturası Sonraki Aya Kalır mı?

Fatura; 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesinde; satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika, olarak tanımlanmıştır.
Kanun maddesinde belirtilen seçimlik iki işlemden biri olan yapılan iş kavramından, bir hizmet ifasının anlaşılması gerektiği, bunun bir irsaliyeye bağlanmasının fiilen imkansız olmasının yanında, satılan emtia sonucunda irsaliyenin düzenlenmesi ile birlikte vergiyi doğuran olayın gerçekleştiğini kabul etmek gerekir.
Yine aynı Kanun’un 231. maddesinin 5 numaralı bendinde de; faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami 7 gün içersinde düzenlenmesi gerektiği, belirtilen bu süre içersinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı, hükme bağlanmıştır.
Yukarıdaki Kanun maddelerinden, faturanın malın teslim veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren 7 gün içersinde düzenlenmesi gerektiği ile birlikte, bu 7 günlük hak ile işlemin sonraki aya sirayet etmesi durumunda faturanın sonraki ayda da düzenlenebileceğinin anlaşılması, gerekmektedir.
Ancak, muhasebe ve müşavirlik ile denetim mesleğini icra eden kişilerde, genellikle bu gibi durumlar için faturanın sonraki aya kalamayacağı, anlayışı hakimdir. 
Bazen kamu idareleri tarafından bu gerekçelerle ceza kesildiğine de rastlanılmaktadır.
Oysa kanun maddesinin incelenmesinden, bu 7 günlük sürenin kullanımı konusunda hiçbir sınırlamadan söz edilmediği görülecektir.
Başka bir deyişle 7 günlük sürenin hiçbir sınırlamaya bağlı olmaksızın kullanılmasının önünde hiçbir yasal engel bulunmamaktadır.
Bir yasal hakkın özüne dokunabilecek başka bir düzenlemenin yapılması, yani yasama organının yetkisinin belirli istisnalar dışında yürütme organına devredileceğini iddia etmek çok doğru bir düşünce değildir.
Öte yandan, Kanun’da öngörülmeyen bir sınırlamanın başka bir düzenleme ile getirilmesi, kuvvetler ayrılığı rejimine ters düşeceği gibi, fonksiyon gaspına da yol açacaktır.
Buna göre; yürürlükteki yasa maddesinde, bu 7 günlük süre için bir sınırlama öngörülmediğinden, ay atlaması olsa da, bu tür faturaların takvim yılının aşılmaması şartıyla belirtilen bu süre içersinde her zaman için düzenlenebileceğinin kabulü, gerekmektedir.
Bu yaklaşıma, KDV’nin dönemsellik ilkesini ileri sürerek karşı çıkanlara da, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nda özel hesap dönemi, bir istisna olarak sayılmış ise de; hesap döneminin Ocak ile Aralık ayı arasındaki takvim yılı olduğunu, burada esas olanın 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nda belirtilen bu dönem olduğunu, KDV beyanının her ay için verilmesinin, her aya bir dönem olarak yaklaşılması sonucunu çıkarmayacağını, kaldı ki 3065 Sayılı KDV Kanunu’nun 29. maddesinin 3 numaralı bendinde; vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılının aşılmaması şartıyla indirim hakkının kullanılacağının hükme bağlandığını, farklı Kanun’lardaki düzenlemelerin birbirine karıştırılmasının yanlış olduğunu, hatırlatmak isteriz.
  

Sami Okutan
S.M.Mali Müşavir
Baş Denetçi

15 Temmuz 2011 Cuma

Sigortasız işçi çalıştıranların mutlaka bilmesi gerekenler

Sigortasız işçi çalıştıranların mutlaka bilmesi gerekenler

SGK’dan müfettiş veya kontrol memuru gelerek sigortasız işçi çalıştırıldığına dair tutanak tutulduğunda, işverenin başına gelecekler ve yapması gerekenler aşağıda açıklanmıştır.

1) SGK İŞVERENE İŞYERİ BİLDİRGESİNDEN DOLAYI CEZA KESEBİLİR:
Bilindiği üzere, sigortalı işçi çalıştıran işverenler SGK’ya işyeri bildirgesi verirler. Yani, SGK Müfettişinin veya kontrol memurunun tutanak tarihinden önce sigortalı işçi çalıştıran işverenlerin SGK’ya işyeri bildirgesi vermiş olduğu kabul edilir. Bu nedenle, bu durumda olanlara sigortasız işçi çalıştırdığı tutanağa yazılsa bile işyeri bildirgesinden dolayı ceza verilmez. Eğer tutanak tutulan işyerinin işçi çalıştırılmasıyla ilgili SGK’ya hiç tescili (kaydı) yoksa ve işyeri bildirgesi SGK Müfettişinin veya kontrol memurunun raporuna göre açılıyorsa, işyeri deftere tabi ise brüt asgari ücretin 1 katı tutarında, işyeri işletme defterine (bakkal, konfeksiyon gibi) tabi ise brüt asgari ücretin 2 katı tutarında, işyeri bilanço usulüne göre tutulan deftere (şirketler gibi) tabi ise brüt asgari ücretin 2 katı tutarında idari para cezası uygulanır.


2) SGK İŞVERENE İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİNDEN DOLAYI CEZA KESEBİLİR:

Bilindiği üzere her işveren çalıştırdığı işçisinin sigorta girişini bir gün önceden SGK’ya bildirmek zorundadır. Ancak, işverenin işyeri tarım, balıkçılık, inşaat ve geçici mevsimlik işyerleri olduğunda işe giriş bildirgeleri aynı gün itibariyle de SGK’ya verilebilir. SGK müfettişinin veya kontrol memurunun tutanak tuttuğu gün itibariyle, tutanakta yazılı olan sigortasız kişinin işe giriş bildirgesi yapılsa bile işyeri tarım, balıkçılık, inşaat ve geçici mevsimlik işyerleri olmayıp başka türden işyerleri ise işverene her sigortası çalışan kişi için brüt asgari ücretin iki katı tutarında idari para cezası verilir. Sigortasız çalışan kişinin işyeri bildirgesi tutanak günü değil de sonraki günlerde veya aylarda yapılsa bile aynı idari para cezası uygulanır. Aynı yıl içinde aynı işyerinde kamu kurum ve kuruluşlarınca veya SGK Müfettişleri ya da kontrol memurlarınca 1 kereden fazla sigortasız çalışan tespit edilirse, her sigortasız çalışan kişi için brüt asgari ücretin beş katı tutarında idari para cezası verilir.

3) SGK İŞVERENE AYLIK PRİM HİZMET BELGESİNDEN DOLAYI CEZA KESEBİLİR:
Örnek olarak, SGK Müfettişleri ya da kontrol memurları işyerinde 15 Mayıs 2011’de tutanak tutup bir kişinin sigortasız çalıştığını tespit ettiler. İşveren bu kişiye ait aylık prim hizmet belgesini takip eden ayın 23’üne kadar (23.06.2011) SGK’ya verebilir. Bu durumda işverene idari para cezası verilmez. Takip eden ayın 24’ünde ve sonrasında verirse asgari ücretin 2 katı tutarında işverene idari para cezası verilir. Örnek olarak, 1 Ocak 2011 tarihinde eczaneye gelen SGK kontrol memuru bir kişinin sigortasız çalıştığını tutanağa yazdı. Buna ilişkin yazı işverene 2011 yılı Mayıs ayında gitti. İşveren sigortasız çalıştığı belirlenen kişiyi 1 Ocak 2011’den mayıs ayına kadar sigortalı gösterme hakkına sahiptir. Bu durumda işveren Ocak ayına ilişkin brüt asgari ücretin 2 katı, Şubat, Mart, Nisan ayları için (her ay ve her sigortasız kişi için ayrı ayrı) brüt asgari ücretin 8/1’i oranında idari para cezası uygulanır. İşveren sigortasız çalıştırdığı işçisinin 1 Ocak’tan itibaren çıkışını verirse, her sigortalı için on günlük sürede çıkışını vermediği için brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanır.


Son olarak, işyerinde sigortasız işçi çalıştığı tutanakla tespit edilen işverenlerin asgari ücretin iki katı tutarında idari para cezasından kurtulmak istiyorlarsa, o kişinin sigorta girişini yapıp aylık prim hizmet belgesini takip eden ayın 23’üne kadar SGK’ya vermelerini tavsiye ediyoruz. Sigortasız çalışan kişinin çalışmadığına dair dilekçe vermesi sonunu değiştirmemektedir.

Ahmet ARICAN

“Finansmanda Uygunluk İlkesi” nedir? İşletmeler için neden önemlidir?

“Finansmanda Uygunluk İlkesi” nedir? İşletmeler için neden önemlidir?

Finansmanda uygunluk ilkesi; bir işletmede sağlanan fonların, finansmanında kullanıldıkları aktif değerlerin niteliği ile tutarlı ve süre açısından uyum içinde bulunması, yani firmanın sabit değerlerinin uzun vadeli kaynaklar ve özsermaye ile, buna karşılık döner değerlerin devamlılık göstermeyen bölümünü kısa vadeli kaynaklarla finanse etmesi gereği şeklinde ifade edilebilir.
Sabit değerlerin ve dönen değerlerin devamlılık gösteren bölümünün, uzun vadeli kaynaklarla finanse edilmesi gereği, söz konusu değerlerin sağlayacağı nakit akışı ile ilgilidir. Sabit değerlerin, kısa süreli kaynaklarla karşılanması, bu değerlerin nakit girişi yaratmadan, kısa vadeli kaynakların geri ödenmesi zorunluluğu gibi finansman açısından sakıncalı bir durum yaratır. Gerçekten, sabit değerlere yapılan yatırımlar daha firmanın nakit yaratma kapasitesini genişletmeden, firmanın bu yatırımların finansmanında kullandığı yabancı kaynakları geri ödemek zorunda kalması, firma mali yönden önemli sorunlarla karşı karşıya bırakabilir.
Döner değerlerin geçici olarak artış gösteren bölümünün ise esnek kısa vadeli yabancı kaynaklarla finanse edilmesi daha uygundur. Stoklar ve alacaklardaki geçici artışlar, kısa vadeli kaynaklarla karşılandığı takdirde, sözü edilen değerlerdeki daralış, diğer bir deyişle stok ve alacakların paraya çevrilmesi, firmaya geri ödeme konusunda gerekli fonları sağlar. Döner değerlerdeki geçici artışlar, uzun vadeli yabancı kaynaklarla veya öz kaynaklarla karşılandığı takdirde bu tür finansman emniyetli olmakla beraber, firmanın karlılığı üzerinde olumsuz etki yapabilir.

Kıdem Tazminatı Kaldırılıyor

Kıdem Tazminatı Kaldırılıyor

Geçen yıl tartışılan ve Türk-İş ile Hak-İş’in ayaklanmasına neden olan kıdem tazminatının kaldırılarak yerine fon kurulması yeniden gündemde.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı yeni programa göre, hükümet yeni iktidar döneminde kıdem tazminatını kaldırmaya kararlı.61. Hükümet Programı’nın işsizlikle mücadeleye ayrılan bölümünde kıdem tazminatınının kaldırılacağı ve yerine bir fon kurulacağı ilan edildi.Programda, “İşçilerin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli soru alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorunu, kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatı garanti altına alan bir fon oluşturularak çözülecek” denildi.

Programın Meclis görüşmelerinin başlamasının ardından dün Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve TİSK’ten oluşan Üçlü Danışma Kurulu’nu topladı. Üçlü Danışma Kurulu, hükümetin kıdem tazminatı fonunu kaldıracağına ilişkin taahhüdünün gölgesinde toplandı.
Vatan'ın haberine göre, 61. Hükümet programında esnek çalışma modellerinin hayata geçirileceği açık şekilde ifade edildi. Bu kapsamda geçtiğimiz yıllarda sık sık gündeme gelen ve gördüğü tepki nedeniyle yasalaşmayan, en son da Torba Yasa’dan çıkarılan “esnek çalışma” düzenlemelerinin bu kez hayata geçirileceği anlaşılıyor. Bu kapsamda hükümet “part time işçi”, “evden çalışma”, “çağrı üzerine çalışma”gibi işçi kesiminin büyük tepki gösterdiği çalışma modellerinin yasalara konulmasında kararlı olduğunu da ifade etmiş oldu. Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, geçtiğimiz hafta görevini Faruk Çelik’e devretmeden kısa süre önce aynı konuda bir açıklama yapmış ve ‘Esnek Çalışma Yasası’nın önemine değinmişti. Yasa Tasarısı’nın yarım zamanlı veya kısa süreli işlerde veya evden çalışanların, özellikle kadın ve gençlerin yararına olduğunu belirten Dinçer, tüm taraflardan destek istemişti.

BASKI OLUŞTURUYOR
Programda bu konuyla ilgili, “İstihdamın artırılması ve kayıtdışının azaltılması amacıyla “güvenceli esneklik” anlayışı ve işi değil insanı koruma ilkesi çerçevesinde işgücü piyasamızın katılıklarını gidererek başta genç, kadın ve vasıfsız işgücümüz olmak üzere işsizlerimize nitelik kazandırarak, işe girişi kolaylaştıracağız” denildi. Ardından ise kıdem tazminatının kaldırılacağı, “İşçilerimizin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorununu, kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatlarını garanti altına alan bir fon teşkil etmek suretiyle, sosyal taraflarla istişare içinde çözeceğiz” ifadeleriyle ilan edildi.

“YENİ FON” GÖLGESİNDE ÜÇLÜ DANIŞMA KURULU
Çalışma Bakanlığını devralan Faruk Çelik, dün ilk Üçlü Danışma Kurulu toplantısını Türk İş, DİSK, Hak-iş ve TİSK temsilcilerinin katılımıyla bakanlıkta gerçekleştirdi. Kıdem Tazminatı’yla ilgili kararın yer aldığı hükümet programı Meclis gündemindeyken toplanan Üçlü Danışma Kurulu, dünkü toplantıda bu konuyu masaya getirmedi. Toplantının ardından bir açıklama yapan Bakan Çelik, “Kıdem tazminatı konusu bir takvime bağlandı mı?” sorusuna, “Bugün gündemimize gelmedi ama çalışma hayatının önündeki bütün konuları rahatlıkla tartışabileceğimiz ortamın olduğunu söyleyebilirim” karşılığını verdi.

KONFEDERASYONLAR GREV NEDENİ SAYIYOR
Kıdem tazminatının kaldırılmasını daha önce ‘genel grev’ nedeni sayacağını açıklayan Türk-İş ve DİSK’in bu gelişme karşısında alacağı tutum merakla beklenirken Hak-İş’in teklife karşı çıkmadığı biliniyor. Hükümet geçen yılki toplantılarda, “Yeni bir Fon kuralım, çalışanın tazminatı buradan ödensin” teklifi getirmişti. Bununla ilgili çalışma yapılmış, formül ortaya konulmuştu. Formül, şöyleydi: “İşverenin yeni kurulacak fona her ay personel başına belli bir yüzde oranında prim ödesin, işten çıkarılan çalışan, tazminatını patronu yerine bu fondan alsın. Fon, devlet güvencesinde olsun. Kendisi için 10 yıl prim ödenen kişiler ise işten çıkarılmasa bile istediği an fondaki parasını alabilsin. Emekli olanlar da kıdem tazminatını fondan alsın. Fonun kurulduğu tarihe kadar olan alacaklar kazanılmış hak olacağından patron tarafından ödensin.” Sendikalar ise hiçbir teklifi tartışmayacaklarını belirterek “Kıdem Tazminatı’na dokundurtmayız” açıklaması yapmıştı.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Dış Ticarette Kullanılan Belgeler Nelerdir?

Dış Ticarette Kullanılan Belgeler Nelerdir?

Dış ticarette kullanılan belli başlı belgelerA.T.A KARNESİ (A.T.A Carnet)Eşyaların gümrük vergisine tabi olmadan geçici kabulüne imkan sağlayan ve milli gümrük belgesi yerine kullanılmak üzere düzenlenen belgedir.
ANALİZ RAPORU (Certificate of Analysis)Tahlil gerektiren, özellikle gıda ve kimyasal maddeler için gerekli olan rapordur.
A.TR. DOLAŞIM BELGESİ (Movement Certificate)Türkiye ile Avrupa Birliği’nde serbest dolaşımda bulunan eşyanın Katma Protokol’de öngörülen tercihli rejimden yararlanabilmesi için ihracatçı ülke yetkili kuruluşlarınca düzenlenen belgedir.
BİTKİ SAĞLIK SERTİFİKASI (Phytosanitary certificate)Bitki veya bitkisel ürünlerin tehlikeli hastalık, zararlı maddeler, ilaç kalıntıları içermediği ve haşereden korunmuş olduğunu gösteren belgedir.
ÇEKİ LİSTESİ (Weight List) Malların yüklendiği taşıtlar itibariyle her birim, paket, çuval vb. ağırlığının ayrıntılı gösterildiği listedir.
KOLİ/AMBALAJ LİSTESİ (Packing List)İhraç edilecek ürünlerin ambalajı, her bir kutu, balya veya çuvalın içinde neler olduğu ve yüklemeye konu kolilerin boyutları ve ağırlığı gibi detaylı bilgiler içeren listedir.
EUR.1 DOLAŞIM BELGESİ (Movement Certificate)EFTA Ülkeleri , Türkiye ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalamış olan diğer ülkeler ile ticarette ve Türkiye’nin Avrupa Birliği ile demir çelik ürünlerinde imzaladığı anlaşma kapsamı ürünlerin ticaretinde düzenlenen belgedir.
TİCARİ FATURA (Commercial Invoice)Satılan malın cinsi, ismi, miktarı, birim satış fiyatı ve toplam bedeli gibi bilgileri gösteren mahallinde tanzim edilen kesin satış faturasıdır.
PROFORMA FATURA (Proforma Invoice)Satıcı tarafından alıcıya gönderilen bir satış teklifi ya da ön fatura niteliğindedir.
KONSOLOSLUK FATURASI (Consular Invoice)İhracatçı firmanın malını ihraç edeceği ülkenin konsolosluğundan temin edeceği boş fatura formunu doldurarak konsolosluğa tasdik ettiği faturalardır.
TASDİKLİ FATURA (Legalized/Certified Invoice)İhracatçı firma tarafından yabancı alıcıya kesilmiş olan ticari faturanın, ithalatçı ülkenin konsolosluğu tarafından onaylanması sonucunda tasdikli fatura elde edilmiş olur.
NAVLUN FATURASI (Freight Invoice)Navlun satıcı tarafından ödendiğinde düzenlenen taşıma ücretini de gösterir faturadır. Navlun tutarı mal bedeline dahil veya ayrı olarak gösterilebilir.
GÖZETİM BELGESİ (Inspection Certificate)Ticarete konu olan malın satış sözleşmesinde öngörülen koşullara uygunluğunu göstermek amacıyla bir gözetim şirketi tarafından hazırlanan belgedir.
GÜMRÜK BEYANNAMESİ (Customs Declaration Form)İhracatta, Gümrük Mevzuatı uyarınca doldurularak ilgili ihracatçı birliği tarafından onaylanmasından sonra gümrük idaresine sunulan belgedir.
HELAL BELGESİ (Helal Certificate)
İslam ülkelerinin et ithalatında talep ettikleri, kesimlerin islami kurallara uygun olduğunu gösterir belgedir.
SEVK BELGESİ – KONŞİMENTO (Bill of Lading/Consignment Note)İhracatçı ile nakliyeye konu olan malları belli bir noktadan diğerine taşıyacak olan taşıyıcı arasında yapılan taşıma sözleşmesidir. DENİZ KONŞİMENTOSU (Marine/Ocean Bill of Lading)Deniz taşımacılığında belge konusu malların taşınmak üzere teslim alındığını ya da yüklendiği kanıtlayan belgedir.KARAYOLU TAŞIMA BELGESİ (Road Waybill)Malların nakliyeci firma tarafından istenilen yere taşınmak üzere teslim alındığını gösteren belgedir.
KARMA TAŞIMA BELGESİ (Combined Bill of Lading)Belgeye konu malların taşımasında birden fazla taşıma aracı sözkonusu olduğu durumlarda taşıyıcı tarafından yükletene verilen ve malların teslim alındığı yerden varış yerine kadar taşınacağını gösteren belgedir.
MENŞE ŞEHADETNAMESİ (Certificate of Origin)Dış ticarete konu malların menşeini yani üretildiği ülkeyi gösteren belgedir.
ÖZEL MENŞE ŞEHADETNAMESİ-FORM A (Certificate of Origin)
Genel Preferanslar sisteminin sağladığı tavizli gümrük oranlarından yararlanılması için preferans tanıyan ülkelere yapılacak ihracatta düzenlenen menşe şehadetnamesidir.

RADYASYON ANALİZ BELGESİ (Radiation Certificate)Tarım ürünlerin kabul edilebilir orandan fazla radyasyon içermediğini veya radyasyonsuz olduğunu kanıtlayan belgedir.
SİGORTA POLİÇESİ (Insurance policy )Sigortalı ile sigorta firması arasında yapılan sözleşme uyarınca sigortaya konu olan malın risklere karşı sigorta edildiğini kanıtlayan ve tarafların hak ve sorumluluklarını gösteren belgedir.
TIR KARNESİ (TIR Carnet)1959 yılında Cenevre'de imzalanan TIR sözleşmesine (Transit International Routier) üye olan ülkeler arasında uluslararası nakliyat yapan araçlar için kullanılan belgedir.
HAVAYOLU TAŞIMA SENEDİ/HAVA KONŞİMENTOSU (Airwaybill)Havayolu şirketlerince düzenlenen malların taşınmak üzere teslim alındığını gösteren belgedir.

5 Temmuz 2011 Salı

İSTEĞE BAĞLI SİGORTALILIK

İSTEĞE BAĞLI SİGORTALILIK
DİKKAT .. İSTEĞE BAĞLI SİGORTA YOK - BAĞ-KUR VAR !

İsteğe bağlı sigortalı olma şartları
İsteğe bağlı sigortalı olabilmek için uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinden doğan haklar saklı kalmak kaydıyla, Türkiye'de yasal olarak ikamet edenler ile Türkiye'de ikamet etmekte iken sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerde bulunan Türk vatandaşlarından;
a) 18 yaşını doldurmuş olmak,
b) Kanuna tâbi zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmamak veya SSK kapsamında sigortalı olarak çalışmakla birlikte, ay içinde 30 günden az çalışmak ya da tam gün çalışmamak,
c) Kendi sigortalılığı nedeniyle aylık bağlanmamış olmak,
ç) İsteğe bağlı sigorta giriş bildirgesiyle Kuruma başvuruda bulunmak, şartları aranır.
Ülkemiz ile uluslararası sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurtdışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçilerinden isteğe bağlı sigortalılık talebinde bulunanlardan Türkiye'de ikamet şartı aranmaz.
Ayrıca diğer vatandaşlarımız da yurtdışında yaşamalarına rağmen ikametlerini yurtdışına taşımazlarsa yani adrese dayalı nüfus kayıt sisteminde Türkiye'de bir adres belirtirlerse yine isteğe bağlı sigortalı olabilirler.
Türk iş mevzuatına göre, ağır ve tehlikeli işlerden olmamak; kişinin yaşına ve cinsiyetine uygun olmak kaydıyla 16 yaşından itibaren 4857 sayılı İş Kanunu'na tâbi olarak çalışabileceği hükmü yer almaktadır. Buna paralel olarak isteğe bağlı sigortalı olabilme şartı da 16 yaş olarak belirlenebilirdi. Nitekim Alman sosyal güvenlik sisteminde isteğe bağlı sigortalı olmada yaş şartı 16 olarak uygulanmaktadır.
İsteğe bağlıda yaş şartının 16 olarak uygulanması malulen emeklilik, özürlü statüsünde emeklilik gibi işlemlerde zaman "sigortalılık süresi" açısından yaşanan mağduriyetlerin önlenebilmesi açısından önem arz etmektedir.
İsteğe bağlı sigortalılık başvurusu
(1) İlk defa isteğe bağlı sigortalı olmak isteyenlerin örneği Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği ekinde yer alan isteğe bağlı sigorta giriş bildirgesi ile ikametgâhlarının bulunduğu sosyal güvenlik il müdürlükleri/sosyal güvenlik merkezlerine başvurmaları gerekmektedir. Tekrar isteğe bağlı sigortalılık talebinde bulunacak sigortalıların ise talep dilekçesi ile müracaatları yeterlidir.
(2) Ülkemiz ile uluslararası sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurtdışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçilerinin isteğe bağlı sigortaya müracaatları işyerinin bulunduğu sosyal güvenlik il müdürlükleri/sosyal güvenlik merkezlerine yapılır.
(3) Emekli Sandığı Kanunu'nun mülga 12. maddesi gereğince isteğe bağlı iştirakçilik için gerekli şartları taşıyanların başvuruları, şimdilik Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Sigortalı Tescil ve Hizmet Daire Başkanlığı'na, yetki devri yapıldıktan sonra ise sosyal güvenlik il müdürlükleri/sosyal güvenlik merkezlerine yapılacaktır.
(4) Emekli Sandığı Kanunu'nun mülga 12. maddesi gereğince isteğe bağlı iştirakçilik için gerekli şartları taşımalarına rağmen, 5510 sayılı Kanun kapsamında isteğe bağlı sigortalı olmak isteyenler başvurularını sosyal güvenlik il müdürlükleri/sosyal güvenlik merkezlerine yapacaklardır.
(5) Ay içerisinde 30 günden az çalışan ya da tam gün çalışmayan sigortalılardan isteğe bağlı sigorta giriş bildirgesi ya da talep dilekçesi ekinde ay içinde zorunlu sigortaya tâbi çalışılan gün sayısının beyan edilmesi, isteğe bağlı sigortaya müracaat eden yabancı ülke vatandaşlarından ise Türkiye'de kaldıkları sürenin belgelendirilmesi istenir.
(6) Türkiye'de ikamet etmekte iken sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerde bulunan Türk vatandaşlarından isteğe bağlı sigortalılık talebinde bulunanların bu durumlarının belgelendirilmesi amacıyla pasaport suretinin ibrazı istenir. İsteğe bağlı sigortalılığı devam edenlerden ise Kurumca belirlenecek sürelerde söz konusu ülkelerde bulunduklarının belgelendirilmeleri istenir.
(7) Ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurtdışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçilerinin isteğe bağlı sigortalılık işlemleri sigortalılar adına işverenler tarafından yapılabilir.

İsteğe bağlı sigortalılığın başlangıcı
İsteğe bağlı sigortalılık, isteğe bağlı sigorta giriş bildirgesinin veya talep dilekçesinin Kurum kayıtlarına intikal ettiği tarihi takip eden günden itibaren başlar. Adi posta veya kargo ile gönderilen veya Kuruma doğrudan verilen bildirgenin Kurum kayıtlarına intikal ettiği tarih, taahhütlü, iadeli taahhütlü veya acele posta servisi olarak gönderilenlerde ise postaya verildiği tarih, başvuru tarihi olarak kabul edilir.
İsteğe bağlı sigortalılığın başladığı tarihten itibaren, aynı zamanda SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kapsamında sigortalı olmayı gerektirecek çalışması bulunduğu tesbit edilenlerin isteğe bağlı sigortalılıkları, bu sigortalılıklarının sona erdiği tarihi takip eden günden başlatılır. Bunların zorunlu sigortalılıkla çakışan sürede isteğe bağlı sigorta primi ödenmişse, bu süreye ilişkin ödedikleri isteğe bağlı sigorta primleri talepleri halinde ilgililere iade veya doğacak borçlarına mahsup edilir.
Ay içerisinde 30 günden az çalışan veya Kanunun 80. maddesi uyarınca prim ödeme gün sayısı, ay içindeki toplam çalışma saatinin İş Kanunu'na göre belirlenen günlük normal çalışma saatine bölünmesi suretiyle hesaplanan sigortalıların aynı ay içerisinde isteğe bağlı sigorta primi ödemeleri halinde, ödenen primler zorunlu sigortalılığa ilişkin prim ödeme gün sayısına otuz günü geçmemek üzere eklenir.

İsteğe bağlı sigortalılığın sona ermesi
İsteğe bağlı sigortalılık;
a) İsteğe bağlı sigortalılığını sona erdirme talebinde bulunanların, buna ait dilekçelerinin Kurum kayıtlarına geçtiği tarihten önceki primi ödenmiş son günü takip eden günden,
b) Aylık talebinde bulunanların, aylığa hak kazanmış olmak şartıyla talep tarihinden,
c) Sigortalının ölümü halinde prim borcu bulunmuyorsa ölüm tarihinden, prim borcunun hak sahiplerince 12 ay içinde ödenmemesi veya hak sahiplerinin talebi halinde en son primi ödenmiş ayın sonundan,
d) SSK ve Emekli Sandığı kapsamına tâbi çalışmaya başladığı tarihten bir gün önce, Bağ-Kur kapsamına tâbi çalışmaya başladığı tarihten, itibaren sona erer.
Ay içerisinde kısmi çalışanlar hariç olmak üzere, yeniden isteğe bağlı sigortaya devam etmek isteyenler hakkında yeniden talep şartı aranır.
İsteğe bağlı sigortalılığın ölüm ile sona ermesi halinde sigortalılık; prim borcu bulunmuyorsa ölüm tarihinden, prim borcu varsa borcun hak sahiplerince 12 ay içinde ödenmesi halinde ölüm tarihinden, prim borcunun 12 ay içinde ödenmemesi veya hak sahiplerinin prim borcunu ödemeden aylık talebi halinde en son primi ödenmiş ayın sonundan itibaren sona erer.
İsteğe bağlı sigortalılığını sona erdirme talebinde bulunanlar ile aylık talebinde bulunan sigortalılar 12 aylık prim ödeme süresini beklemeksizin ödedikleri primlere göre hizmet sürelerinin tesbitini isteyebilirler.
İsteğe bağlı sigorta primleri, ait olduğu aydan itibaren en geç 12 ay içinde gecikme cezası ve gecikme zammıyla birlikte ödenebilir. Bu 12 aylık süreden sonra primler ödenemez, ödenmişse iade edilir. Burada 12 aylık primin üst üste ödenmemesi isteğe bağlı sigortayı otomatik olarak sonlandırmamaktadır. Sadece ödenmesi gereken primin süresinin üstünden 12 ay geçmişse artık o aya ait prim ödenmemektedir. Üstünden 12 ay geçmemiş primler ödenebilmektedir.

İsteğe bağlı sigorta primlerinin hesabı ve ödenmesi
İsteğe bağlı sigorta primi, brüt asgari ücret ile bunun 6,5 katı arasında kalan tutar üzerinden, sigortalı tarafından belirlenen ve yazılı olarak talep edilen prime esas aylık kazancın yüzde 32'sidir. Bunun yüzde 20'si malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi, yüzde 12'si genel sağlık sigortası primidir. Yani bu yılsonuna kadar 760,50.-TL ile 4.943,25.-TL arasında kalan tutar üzerinden hesaplanacak olan prim en az 243,36.-TL en fazla 1.581,84.-TL olabilecektir.

İŞLETMELERDE PERFORMANS ANALİZİ

 İŞLETMELERDE PERFORMANS ANALİZİ
Ülkemizde enflasyon oranlarının düşme trendin de olması, döviz kurlarının aşırı düşük seyretmesi, işletmelerin ithal mallarla rekabet edebilmek için çıkış yolları aramasına yol açmıştır. İşletmelerin bu süreçte ayakta kalabilme yollarından biri de Performans Analizi uygulamasıdır.
Performans Analizi; İşletmelerin mali yapılarını ve sektörde hangi konumda olduklarını bilmeleri için uygulanan bir analiz yöntemidir. İşletmelerde performans analizinin, nasıl yapılması gerektiği ana hatları ile bu yazımda açıklamaya çalışacağım.

İşletmelerde performans analizinin yapılabilmesi için işletmenin bilânçosuna ve gelir tablosuna ihtiyaç duyulur ya da amatörce tutulan kişisel kayıtlardaki veriler derlenerek bilanço ve gelir tablosu oluşturulur. Var olan veya oluşturulan tablolardaki veriler ışığında analiz yapılır.
www.muhasebenet.net

Performans Analizinden, çıkacak sonuçların sağlıklı olabilmesi için oranlar yönteminin kullanılması ve analizin dört ana gruba ayrılarak yapılması gerekmektedir. Analizde kullanılan Ana grupları ve alt dallarını aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.

A-) LİKİTİDE ORANLARI

Likitide oranları; işletmenin yaşanabilecek krizlerde nakit elde edebilme kabiliyetini gösterir. Bu kabiliyeti ölçmek için aşağıda belirtilen üç oransal yöntemin bir arada yapılması gerekmektedir.

1-) Cari Oran = Dönen Varlıklar / Kısa Vadeli Borçlar
www.muhasebenet.net
Bu oran İşletmenin kısa vadeli borçlarını ödeme kabiliyetini gösterir.

2-) Likitide Oranı= ( Dönen Varlıklar- Stoklar) / Kısa Vadeli Borçlar
Stoklar dışındaki Dönen Varlıkların paraya dönüştürülme kabiliyetini gösterir.

3-) Nakit Oranı= (Hazır Değerler + Menkul Kıymetler) / Kısa Vadeli Borçlar
Satışların durduğunda alacakların tahsil edilemediği dönemlerde İşletmenin ödeme gücünü gösterir.

B-) FİNANSAL YAPI İLE İLGİLİ ORANLAR

Finansal Yapı; İşletmenin varlıklarının ne kadarının Bankalar ya da Üçüncü şahıslar tarafından finanse edildiğini Kriz ortamında veya karlılık azaldığında, bu borçların işletme tarafından ödeme kabiliyetini ölçer

1-) Borçların Öz Sermayeye Oranı= Öz Sermaye / Toplam Borçlar
İşletmenin finansmanında ne kadar yabancı kaynak kullanıldığını gösterir.

2-) Borç Ödeyebilirlik Oranı= Toplam Borçlar / Aktif Toplam
www.muhasebenet.net
İşletmenin Varlıklarının yüzde kaçının yabancı kaynaklardan finanse edildiğini gösterir.

3-) Öz Sermaye Oranı= Öz Sermaye/ Aktif Toplam
İşletmenin Varlıklarının yüzde kaçının işletme sahiplerince finanse edildiğini gösterir.

4-) Kısa Vadeli Borçlar / Pasif Toplam
İşletmenin İktisadi varlıklarının yüzde kaçını kısa vadeli borçlarla finanse edildiğini gösterir.

5-) Uzun Vadeli Borçlar / Pasif Toplam
İşletmenin İktisadi varlıklarının yüzde kaçını uzun vadeli borçlarla finanse edildiğini gösterir.

C-) FAALİYET ORANLARI

Faaliyet Oranları; İşletmelerin Varlıklarını verimli kullanıp kullanmadıklarını ve atıl stok bulundurup bulundurmadıklarını tespit eder.
www.muhasebenet.net

1-)Alacakların Devir Hızı=Kredili Satışlar/ Ticari Alacaklar(Senetli+Senetsiz)
Kredili Satışlardan doğan alacakların bir yıl içinde kaç kez tahsil edildiğini gösterir.

2-) Stok Devir Hızı Oranı=Net Satışlar[ (Dönem Başı Stok+Dönem Sonu Stok) /2]
Bir işletmenin stoklarının ne kadar süratle paraya çevrildiğini gösterir.

3-)Maddi Duran Varlıkların Devir Hızı Oranı=Net Satışlar/ Net Maddi Duran Varlıklar
Maddi duran varlıkların verimli kullanılıp kullanılmadığını gösterir.

4-) Aktif Devir Hızı= Net Satışlar /Öz Sermaye
İşletmenin sahip olduğu varlıkları ne derece etkin kullandığını gösterir.

5-)Öz Sermaye Devir Hızı=Net Satışlar/ Öz Sermaye
Öz sermayenin ne ölçüde verimli kullanıldığını gösterir.
www.muhasebenet.net

D-) KARLILIK ORANLARI

Karlılık Oranları: İşletmenin yeterince kar edip etmediğini, işletmeye yatırılan paranın verimli kullanılıp kullanılmadığını tespit eder.

1-) Net Kar/ Aktif Toplam = ?
İşletmenin birim varlıkları başına işletmenin ne kadar kar ettiğini gösterir.

2-) Net Kar / Öz Sermaye = ?
İşletme sahibinin işletmeye yatırmış olduğu paranın ne kadarının verimli kullanıldığını gösteren kardır.

İşletmelerin uğraştığı faaliyet alanlarına göre performans analiz oranları farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle makalemde analiz oranlarının değer aralıklarını vermekten kaçındım.
SMMM Sedat ERYÜREK